Freni boşalmış siyaseti konuşurken bir yandan da Hatay’dan su yok çığlıkları yükseliyor. Gerçekliğimiz bu kadar yakıcı. Kişisel çıkar ya da ne olursa olsun iktidarı devam ettirme çabasına dönmüş siyaset mekanizmaları toplumdan bu kadar uzak.
Ülkede siyaset anlayışı ve yönetimi uzun zamandır freni boşalmış bir kamyon gibi yokuş aşağı olanca hızıyla savruluyor. Kontrolsüz bir şekilde son sürat giderken toplumu çoktan tekerleklerinin altına aldı. Kamyonu durduracak fren aksanı yani denge ve denetleme sistemi çalışmıyor. Direksiyon nereye kıvrılırsa ardında bir enkaz bırakıyor. Nerede ve ne boyutta bir hasarla duracağı belirsiz.
Bu yazının konusu freni tutmayan hükümet ve deprem ilişkisi üzerineydi ancak Millet İttifakı’nda adaylık konusunda yaşanan son gelişmeler freni tutmayan kamyon metaforunu güçlendirdi. Uzun zamandır yan koltukta oturmayı tercih eden Millet İttifakı direksiyonu bir süreliğine iktidardan devraldı.
2018 seçimlerinden sonra CHP ve İYİ Parti arasında fiili olmasa da bir ittifak başlamıştı. Altı partinin ortaklaştığı Mutabakat Metninin kamuoyuna deklare edilmesinin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti, bu bir yıl içinde farklı gündem başlıklarında on üç toplantı yapıldı. En son Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin kamuoyuna sunulmasıyla birlikte seçim ittifakı startı verilmiş oldu.
Şüphesiz, seçim sürecinde ve sonrasında uygulanacak politikaların belirlenmesi ve birbirinden farklı altı siyasi partinin kararlılıkla bu yol haritasının altına imza atması çok önemli, ancak masa ilk kurulduğu günden beri toplumun beklentisi belirlenen politikaların toplumsallaşması, yani ne planladıklarını sade bir dille topluma aktarmaları ve Cumhurbaşkanı ortak adayının belirlenmesiydi.
Siyasi hamleler ve toplumun beklentileri aynı düzleme oturamadı. Son yaşanan adaylık krizi sonucunda Akşener’in masadan kalkması ortak adaya yönelik toplumsal beklentinin ötelendiğini, adayın bu zamana kadar şeffaf bir şekilde konuşulmadığını, bir yıl boyunca yapılan on üç toplantıda üstü kapalı çekişmenin aday üzerinden yürütüldüğünü bizlere açıkça gösterdi. Ülkeye şeffaf yönetim vaadi veren Millet İttifakı, kendi masasında aday üzerinden şeffaflığı ve akılcı müzakereyi sağlayamadı.
Siyaset elbette değişkendir, partilerin kendi ideolojik çıkarları doğrultusunda parti tabanlarını memnun etmek için stratejik hamlelerini de gerektirir, ancak ülke olarak normal zamanlardan geçmiyoruz. Şehirlerimiz yıkılmış, insanlarımız ölmüş ve bir ülke enkazın altında kalmışken, bu toplumsal gerçekliğe karşı partilerin sergilediği siyasi sorumsuzluk hayal kırıklığı ile karışık öfkeyi büyütüyor. Yaptığı açıklamalarla masayı devirerek terk eden İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’in aylar önce yaptığı konuşmalarda aşağıdaki ifadeleri kullanmıştı;
“Biz o masadan kalkmayacağız. Biz birbirimize düşersek, inatlar uğruna yanlış olursa, o zaman hepimizin saçını başını seçmen yolar.”
“Altılı Masa asla dağılmayacak, masayı dağıtmaya kimsenin gücü yetmez. Ne ben ne de başkası ülkenin geleceğinin konuşulduğu o masadan, hiçbirimiz kalkmayız”
Kılıçdaroğlu üzerinden seçilemez söylemleri oluşturmak, masada açıkça konuşulmadan CHP Belediye Başkanları üzerinden algı oluşturmak masanın ittifak ruhuna da aykırıdır.
Akşener, her ne kadar masadan kalkmayacağız söyleminde bulunsa da kamuoyunda masayı dağıtacak endişesini yaratan kişi oldu. Siyasi geçmişi ve yaptığı hamleler hafızalarda hâlâ çok canlı. Olağan zamanlarda, seçime bu kadar az zaman kalmamışken bu hamle yapılsaydı bir şok dalgası da yaratmayacaktı. Gelinen sürece kadar, diğer dört partinin masaya oturmasına karşı isteksizliği, dışarıdan aday dayatmaları, masayı sağ ideolojiye sıkıştırma çabası, Emek ve Özgürlük İttifakı ile uzlaşmadan kaçınması, HDP’ye koyduğu tavır, güncel siyaseti anlamaktan uzak, eski tip MHP anlayışından uzaklaşamamış üyelerin çıkışları masayı kırılgan ve kapalı bir hâle getirdi.
Farklı düşünmek demokrasinin geleneğinde var, ancak yıkıcı olmayan kapsayıcı bir müzakere ile çözüm için çalışmaktır önemli olan. Ortak politikalar metni oluşturulurken alınmayan kamuoyu görüşü nedense adaylık konusuna gelince çok önemli demokratik tavır hâline geldi.
Aday tartışmasına kitlenmek ve masadan kalkmak, ittifak tarafından önerilen hükümet sistemi ve geçiş süreci yol planına da ters. Geçiş sürecinde iki yıl görev alacak ve yönetimi de ittifakla eşit paylaşacak sembolik bir Cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşılmıştı. İYİ Parti eliyle güçlü, popüler aday söylemleri üzerinden tek adam anlayışı devam ettirildi. Bunun yerine bütün çaba uzlaşılan yol planını ve aday profilini topluma anlatmak üzerine olsaydı, belki de toplumda aday kaygısı da bu kadar derinden olmayacaktı.
Adaydan öte, bütün varlığını kaybetmiş toplumda tekrar güveni inşa etmek, ortak ilkeli duruş sergilemek ve umudu tekrar yeşertmek seçimi kazandırır. Ekonomik krizle, pandemi ve depremle büyük bir travmanın içinde olan halkın siyasetten beklediği bu güven duygusudur.
Akşener ve İYİ Parti’nin kamuoyu görüşünün dayanağı partinin çalıştığı şirketin yaptığı anket sonuçları. İYİ Parti GİK üyesi Bülent Gürsoy’un istifadan sonra işaret ettiği, Cumhuriyet Gazetesinden Orhan Bursalı haberi
[1] de anket ve Akşener ilişkisini ve uzun vadeli olası planları ortaya koyuyor.
Anketler özellikle AKP döneminde popülerlik kazanıp önemli bir siyaset aracı hâline gelse de siyasetin temelini oluşturacak bir dayanak değildir; eğilimleri ölçer ve yanılma payı vardır. Siyaset müzakere, taban oluşturma, anlayış yaratma ve örgütlenme temelleri üzerinden yapılır.
Bir yıldır açıkça adaylık mesajları veren, toplumun tüm kesimleri ile ilişki kuran ve seçilebilecek bir noktaya gelen Kılıçdaroğlu üzerinden seçilemez söylemleri oluşturmak, masada açıkça konuşulmadan CHP Belediye Başkanları üzerinden algı oluşturmak masanın ittifak ruhuna da aykırıdır.
Adaylık tartışması şeffaf bir şekilde çok önceden masada yapılmalıydı; yazılı olmasa da ilkesel bir duruşla bir isim belirlenmeliydi. Sonrasında hükümet sistemini değiştirmek gibi kocaman bir söz ile yola çıkan millet İttifakı, yol haritasını topluma anlatmalıydı. Hızlıca afetlerle ilgili somut toplumsal iyileşme ve inşa planını oluşturmalıydı.
Adaydan öte, bütün varlığını kaybetmiş toplumda tekrar güveni inşa etmek, ortak ilkeli duruş sergilemek ve umudu tekrar yeşertmek seçimi kazandırır. Ekonomik krizle, pandemi ve depremle büyük bir travmanın içinde olan halkın siyasetten beklediği bu güven duygusudur. Terk etmeye çalıştığımız siyaset yapma tarzını, kutuplaştırıcı ve yıkıcı dili bu masada görmek topyekûn bir anlayış değişikliğine ülke olarak nasıl ihtiyaç duyduğumuzun da göstergesi.
Freni boşalmış siyaseti konuşurken bir yandan da Hatay’dan su yok çığlıkları yükseliyor. Gerçekliğimiz bu kadar yakıcı. Kişisel çıkar ya da ne olursa olsun iktidarı devam ettirme çabasına dönmüş siyaset mekanizmaları toplumdan bu kadar uzak.
---
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/bugun-2-mart-ne-beklemeli-2056725