TÜSİAD'ın DİSK ziyareti: Bir ziyaretten ötesi

Abone Ol
24 Ocak kararlarının ardından gerçekleşen 12 Eylül darbesi, sonrasında oluşan koalisyon hükümetlerinde yer alan bütün siyasi partiler ve sermaye örgütleri, bugünkü düşük ücretlerin ve aynı zamanda iş yerlerinde yaşanan işçi cinayetlerinin sorumlusudur.

Loading...

Birincisi, işçilerin ücretlerindeki düşüş Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesindeyken enflasyondaki yüzde yüz ellilik oran ile alım gücündeki azalış koşullarından başka konuşulması gereken başka şeyler de olmalı. İkincisi, iş yerlerinde iş güvenliğinin alınmaması nedeniyle 6331 sayılı iş sağlığı güvenliği kanunun uygulanmadığı çalışma ortamında çalışan milyonlarca işçinin olduğu Türkiye’de, işçi sendikası ile patron örgütünün birbirine selam veremeyecek bir husumet ortamı olmalıydı. Bartın maden ocağında alınmayan tedbirler nedeniyle 41 işçinin toprağı henüz kurumamışken bu ziyaretin gerçekleşmesi ziyaretin daha ilginç bir hâl almasına neden oluyor. Sırf bu iki başlıkta sınıf sendikacılığı geçmişi olan bir sendikanın, bugünün koşullarının normal olmayan bir dönem olduğunu anlamadığını gösteren işlerin altına imza attığı görülüyor. DİSK, 12 Eylül’de olağanüstü koşulları deneyimlemiş, yine bu süreçte grevler yasaklanmış, kendisine bağlı bütün sendikaları kapatılmıştı. 12 Eylül darbesi, işçilerin birlikte mücadele ederek kazandıkları ekonomik hakların alınmasının büyük kısmına öncülük eden bir sendikayı kapatarak nasıl bir sendika istemedikleri mesajını vermişti. “Büyük sermayenin örgütü olan Türkiye Sanayici ve İş adamları Derneği (TÜSİAD) ise 11 Eylül 1980’de yayımlanan “The Turkish Economy 1980” adlı raporunda ücret ve maaşlardaki artışların toplam talebin artmasına da yol açtığı iddiasında bulunuyor ve enflasyonun etkilerini en azda tutabilmek için gündemdeki toplu iş sözleşmelerde ücret artışlarının en alt düzeyde tutulması görüşünü savunuyordu.” DİSK davası 11 yıl sürmüş beraat ile sonuçlanmıştır. 1992’de yeniden faaliyetlerine başlayan sendika eski günlerini aratacak yeni dünya düzeni siyasi argümanına sarılmıştı. Sınıf sendikacılığı mı? Sivil Toplum Örgütü mü? DİSK, Sivil Toplumdan yana ağırlık kazandığı için bu sendikacılık bugünün ekonomik krizine karşı örgütlü bir yanıt üretmekte zorlanıyor. “Gözaltına alınan DİSK'lilerin sayısı 1.955. Gözaltı süreleri 102 güne kadar Yargılanan DİSK'li sayısı 1.477. DİSK iddianamesi 864 sayfa İddianamenin okunması 67 gün İdamı istenen DİSK'liler 52 (74'e yükseldi). Sorguların süresi 16 ay Abdullah Baştürk'ün sorgusu 2,5 ay (20 Oturum). Abdullah Baştürk'ün savunması 470 sayfa Delillerin değerlendirilmesi 13,5 ay. Toplam iddianamelerin sayfa sayısı 3.000. Gözden geçirilen belge sayısı 25 bin. Gözden geçirilen klasör sayısı 500. Dava Süresi 10 Yıl 10 Ay. Toplam hapis cezası 2 bin 111 yıl 3 ay. Ceza verilen DİSK'li sayısı 264.” 52 Sendika yöneticisi için ise idam cezası isteniyordu. Darbeye giden süreçte patronların yüzünü güldürecek 24 Ocak kararları TÜSİAD başta olmak üzere birçok patron örgütü tarafından desteklenmiş bu kararların uygulanabilirliği de darbe dahil her yöntem göze alınmış ve desteklenmişti. VEHBİ KOÇ’UN KENAN EVREN’E MEKTUBU "Sayın Orgeneral Kenan Evren, Devlet Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı, ANKARA. Sayın Başkan, (…) İstikrarsız ve güvensiz yaşadığımız som yılların ümitsizliği içinde, sizlerin iktidarı ele almak mecburiyetinde kalışınıza şahit olduk. 12 Eylül Cuma günü radyo ve televizyonda yaptığınız samimi ve gerçekçi konuşmadaki düşüncelere katılmamak mümkün değildi. Ülkemizin hizmetinde geçen 60 yılı düşünürken, tecrübelerime dayanarak birkaç önemli noktayı size arz etmek istedim. (…) Memlekette işler çıkmaza girdiği zaman, Türk Ordusu müdahale etmekte ve sonradan kışlasına çekilerek, devlet idaresini sivil hükümetlere terk etmektedir. 1970 seçimlerinden sonra yedi sene boyunca, iktidara gelen hükümetlerin aldıkları kararlarda parti menfaati ve rey politikası ağır bastığı için memleket bir çıkmaza girmiştir. O hâle gelinmiştir ki, öğretmen öğrencisinden, amir memurundan, anne baba çocuğundan, fabrika müdürü işçisinden korkar olmuştur. O zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk ile Milli Güvenlik Kurulu’nun uyarıları nazarı dikkate alınmadığı için, Silahlı Kuvvetler, mecburen devlet idaresini ele almıştır. NELERE DİKKAT EDİLMELİ? (…) “Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar, bir an önce çıkarılmalıdır. Şimdi; “Faşist ordu iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek, Türk işçisini istismar ediyor” propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira karşısında İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar dikkatle incelenerek, taraflar için adilane bir şekilde ve asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, bazı sendikaların Türk Devleti'ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan, DİSK'in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar, bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak, kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Kıdem tazminatı karşılıkları, kurulacak bir fonda toplanmalıdır. İşçilere ödenecek yıllık miktarlar ayrıldıktan sonra, geriye kalan kısım, kamu ve özel sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalı, bu fonun yeni işgücü yaratması sağlanmalıdır. 12 Eylül Harekatı’nın ilk günlerinde sinmiş gözüken solcular, aldıkları emirlerle şimdi yeniden harekete geçmişler, bomba atmışlar, pankart asmışlar, polislerimizi şehit etmeye, vatandaşlarımızı öldürmeye devam etmişlerdir. Bu defa girişilen ıslahat hareketinin muvaffak olmaması için: -Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin arasını açmak -Konsey üyeleri ile hükümetin arasını açmak, Silahlı Kuvvetler kademeleri ile hükümetin arasını açarak, cunta kurmaya yönelmek, -İşçi sınıfını ayaklandırmak, amacıyla, Komünist Parti'nin, solcu örgütlerin, Kürtler’in, Ermeniler’in, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı Turgut Özal hakkında birtakım dedikodular başlatılmıştır. Turgut Özal bir dahi değildir. Onun da hataları olabilir. Fakat bu nazik dönemde, mevcudun içinde, meselelerimizi en iyi bilen insandır. Dedikodulara bakmadan, kendisini tutmakta fayda vardır. (…) Sayın Başkan, Millet hayrı için vereceğiniz mücadelede, zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Yukarıda yazdıklarım hakkında herhangi bir bilgi arzu edilirse, emrinize amadeyim." Vehbi Koç 3 Ekim 1980 TÜSİAD’ın tarihçesinde yer alan bu kısa hedef ile 24 Ocak kararlarının ne kadar da ortak yanları var değil mi? ”Türk girişimci profilinin ortaya çıkması, özel sektörün bir iktisadi sınıf olarak serpilmesi, Türkiye ekonomisinin önce ticarette sonra sermaye hareketlerinde liberalleşmesi, rekabetçi bir piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarının çalıştırılması ve en nihayetinde Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin resmiyet kazanması aşamalarında TÜSİAD, gönüllü ve bağımsız bir iş dünyası örgütü olarak sürekli öncülük görevi üstlendi, kalkınma sürecinin tüm aşamalarında bir çözüm ortağı gibi çalıştı, mücadele etti.”
Şu anki iktidar ile aynı masa da yer almak ne kadar utanç verici ise bu iktidar sayesinde bünyesindeki sermaye gruplarının her yıl artan kârları düşünüldüğünde TÜSİAD ile aynı masada oturmak ve bunu yayınlamak da aynı utancı oluşturmalı.
” 24 Ocak Kararları,1978’de IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi uluslararası sermaye örgütlerinin Türkiye’den taleplerini formüle ediyordu. Kararlar Türkiye’yi uluslararası sermayeye açarken, yerli sermayeyi de 'piyasa serbestliği' adına, emeğe karşı güçlendirilmeyi amaçlıyordu.” ”24 Ocak Kararları Nedir? 24 Ocak 1980’de yürürlüğe konan istikrar programının arka planında yatan gerekçe, mevcut ücret seviyesi ile Türkiye’nin ihracat yapamayacağı iddiası ve ücretleri disiplin altına alacak yöntemlerin bulunmasıydı. 24 Ocak kararlarıyla başlayan bu yeni dönem sermayenin emeğe karşı saldırısıdır.”/Prof. Dr. Korkut Boratav. Bugün içinden geçilen ekonomik krizin temellerinin geçmişte atıldığı ve bir sürecin sonucunda AKP iktidarıyla birlikte bugüne geldiğimiz unutulmamalıdır. 24 Ocak kararlarının ardından gerçekleşen 12 Eylül darbesi, Anavatan partisinin tek başına iktidarı ve sonrasında oluşan koalisyon hükümetlerinde yer alan bütün siyasi partiler ve sermaye örgütleri bugünkü düşük ücretlerin aynı zamanda iş yerlerinde yaşanan işçi cinayetlerinin sorumlusudur. Şu anki iktidar ile aynı masa da yer almak ne kadar utanç verici ise bu iktidar sayesinde bünyesindeki sermaye gruplarının her yıl artan kârları düşünüldüğünde TÜSİAD ile aynı masada oturmak ve bunu yayınlamak da aynı utancı oluşturmalı. Olağanüstü dönemlerde olağanmışçasına işleri gündeme getirerek günü kurtarmanın, sendikal hareketin birikmiş sorunlarına, bugünü ve yarınına bir ışık tutmayacağını belirtmek gerekir. --- DİPNOTLAR Türkiye’de işçiler ve Sendikalar (TARİHTEN SAYFALAR)        Yıldırım KOÇ DİSK-AR 12 EYLÜL İŞÇİ HAKLARINI NASIL YOK ETTİ? https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/09/D%C4%B0SK-AR-12-Eyl%C3%BCl-RAPOR-SON.pdf İşçi sınıfına büyük saldırının 40. yılı: 24 Ocak kararları... ( https://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/isci-sinifina-buyuk-saldirinin-40-yili-24-ocak-kararlari-279020 )