Loading...
Türkiye’nin adalet, demokrasi, insan hakları gibi konulardaki sicilini düzeltmesi lazım. Bu da, yeniden Batı’nın desteği ve “ilhamıyla”, ittifakların etkisiyle olacak bir şey değil.Ben bir Soğuk Savaş dönemi çocuğuyum. Türkiye’nin tamamen “Batı İttifakı” çerçevesinde olduğu günlerde büyüdüm. Tüm eğitim hayatım ve yaşamımın önemli bir kısmı, Türkiye dışında ve başta Avrupa olmak üzere, Batı odaklı geçti. Ancak, Doğu Asya’yı tanımak benim uluslararası ilişkilere bakışımı değiştirdi. Çin, Japonya ve Güney Kore -sadece Doğu Asya da değil; Hindistan, Tayland, Vietnam, Malezya, Endonezya ve tüm Asya bölgesi… ABD’nin bir süredir dış politika eksenine, Asya Pasifik odaklı bir ayar vermeye çalışması boşuna değil. Keşke, bugünkü ABD yönetiminin, Joe Biden’ın Beyaz Sarayı’nın dış politikasının mihenk taşı olarak işlenmeye çalışılan “otokrasilere karşı demokrasiler” söyleminin bir derinliği ve anlamı olabilseydi. Her ne kadar, Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Avustralya gibi Asya Pasifik ülkeleri ile, ABD’nin tarihi ilişkileri üzerinden Çin’e, “anti-otokrasi” cephesi açılmaya çalışılsa da, bu mümkün olmuyor. Ekonomik gerçekler ve bölgesel dengeler, Çin’i tamamen izole etmeyi imkansızlaştırıyor. Çin; ABD’nin kendisini siyaseten ve ekonomik olarak abluka altına almaya çalışmasına karşılık, daha çok kendi içine kapanıyor ve kendi kendine yeter bir ekonomi haline gelmeye çalışıyor. Bunun da dünya için daha hayırlı bir gelişme olacağına şüpheliyim. Sonuçta, Çin’in Tayvan gibi konularda Rusya gibi davranmaması; şimdiki gibi daha pragmatik bir çizgi götürmesi dünyanın selameti açısından çok da önemli. ŞANGAY İŞBİRLİĞİ “OTOKRATLAR KULÜBÜ” MÜ? Şangay İşbirliği Örgütü’nü ben de bir zamanlar küçümser ve “otokratlar kulübü” gibi bakardım. Tabii bu tahayyüllerim, dünyaya sadece Batı ve Türkiye’den bakarken ki zamanlarımda geçerliydi. Ben de dünyayı daha fazla gezerek ve tanıyarak değiştim; dünya da değişti. Ne yazık ki, dünya genel olarak daha kötüye doğru gitti: siyasi olarak, popülizmin yaygınlaşması ve insan hakları bakımından da ilkelerin yerle yeksan olması bakımından… 1990’larda, insan hakları açısından; genel olarak haklar ve özgürlükler bakımından bambaşka bir idealizm söz konusuydu dünya genelinde… En azından, “daha iyinin ne olması gerektiği” gibi bir ufuk çizgisi vardı: bugün, tüm dünya bu çizgiyi kaybetmiş durumda. Bir anlamda, artık her ülke tek başına… Geçtiğimiz hafta-Eylül 2022’nin ilk yarısı itibariyle; bir yandan İsveç gibi demokratik değerleri ile ön plana çıkan bir ülkede, Neo-Nazi kökenli bir parti-İsveç Demokratları, yüzde 20’den fazla oy alıp, iktidarı belirleyici rol üstleniyor. Aynı zaman diliminde Avrupa Parlamentosu, Macaristan’ın “artık demokrasi olmadığını” resmen yasalaştırıyor. Şimdi, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Macaristan’a olan AB fonlarının 7,5 milyar Euro’luk kısmını kesmesi söz konusu. Ve gene aynı hafta, ABD’nin yeni başkanı olması olasılığı yüksek, Cumhuriyetçi Florida Valisi Ron de Santis; yasadışı göçmenleri, Demokratların güçlü olduğu Masachusetts gibi eyaletlere otobüslere doldurup yolluyor. Martha’s Vineyard gibi, Demokrat seçkinlerin yoğun olduğu noktalara hem de… Böyle bir dünyada; Rusya’nın bir nevi “intihar eylemi” haline dönüşen şekilde, Ukrayna’yı işgal etmesiyle daha da çivisi çıkan dünyada, Türkiye de ittifaklardan bağımsız olarak kendi rotasını belirlemek durumunda.
Ukrayna’nın işgaliyle çivisi çıkan dünyada, Türkiye ittifakların eskisi gibi kalıcı ve belirleyici olmadığını; her ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda, “yanar döner ittifaklar” kurduğu bir dönemde olduğumuzun bilincinde olmalı…“İttifaklardan bağımsız” olmak, yalnızlaşmak ve içine kapanmak da değil; çatışmalar ve gerilimlere kendini kaptırmak da değil. Tersine, kendi çıkarları çerçevesinde, mümkün olduğunca herkes iyi geçinmek demek. İttifakların, eskisi gibi kalıcı, ve belirleyici olmadığını; zaten, her ülkenin aslında kendi çıkarları doğrultusunda, “yanar döner ittifaklar” kurduğu bir dönemde olduğumuzun bilincinde olarak… O nedenle, “Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı da, Şangay İşbirliği Örgütü toplantısına katılacak-her kim olursa olsun. Katılmazsa da hata yapacak çünkü Türkiye’nin çıkarları gereğinde hareket etmemiş ve dünyanın bugünkü gerçeklerini yadsıyor olacak. Sonuçta, Özbekistan’da, 15-16 Eylül’de Semerkant’da gerçekleştirilen Şangay İşbirliği Örgütü toplantısı şimdiye kadar kuruluşun gerçekleşen 22 zirvesinin en önemli ve en yüksek profilli olanı idi. Ve Donald Trump’ın başkanlığı döneminde başlayan; Demokratların da sahip çıktığı, Asya-Pasifik’teki “Quad” gibi işbirlikleri henüz Şangay İşbirliği’ne rakip asla değil. Hatırlatmak gerekirse, “Quad”; yani “Dörtlü Güvenlik Diyaloğu”, Avustralya, Japonya, Hindistan ve ABD’nin, “AsyaPasifik’in NATO’su olarak adlandırılan kurumsal ilişkisi, henüz bir yere varamadı. Türkiye, zaten bu yapının içinde coğrafi ve tarihi nedenlerle olamaz-o geçmiş ve kökenin bir parçası değil. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, NATO’ya yeni bir anlam kattı elbette. Ama Türkiye, NATO’nun içinde de, “tam bir ittifak ilişkisi” yürütüyor denemez. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin blokajı ile yaşananlar malum. Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerginlikler nedeniyle, NATO’nun Ukrayna Savaşı sonrası kazandığı öneme rağmen içindeki çekişmenin çatırdamalar yarattığı da… İşin özünde, önce kendi içinde demokrasi ve insan haklarına; vatandaşlarının her türlü hakkına sahip çıkan bir Türkiye olmalı öncelik… Dış ilişkilerde de, ABD, Avrupa Birliği, Asya-Pasifik’teki tüm kurumlar ve ülkeler; Çin, Güney Kore, Japonya ve yakınlarda da Türkiye’yi çevreleyen tüm bölgede barışçı, atak, dinamik, dengeli ve diyalog odaklı bir siyasi çizgi izlenmeli. En önemlisi, Türkiye’nin kendi çevresindeki Ukrayna-Rusya fay hattı ve ötesi Orta Doğu’da yeni çatışmalardan uzak kalarak yepyeni bir dış politika anlayışı geliştirmeli. Gelecekte; evet-Şangay İşbirliği Örgütü’nde Türkiye’nin gelecek Cumhurbaşkanı da olacak-olmalı. Türkiye; Washington, Brüksel, Londra-tüm Avrupa ve Batı başkentleri; Afrika, Asya Pasifik, Rusya, Ukrayna-hatta, yeni bir kaynak yarışının yaşandığı Kutuplar’da da olacak. İlkeleri ve dürüst duruşu, insan hakları ve demokrasiye verdiği önemle sembolleşen ve dünyada saygı gören; dünya genelinde daha çok var olmayı önceleyen, dünyaya açık bir cumhurbaşkanı ile…