Türkiye’nin yargısı bağımsız değil ise YSK'sı özgür olur mu?

Abone Ol
Düzen siyasetinde kişiler arası rekabetin yaratılması ve milyonların siyasetle ilişiğini sadece bir oya indirgemesi bilinçli bir tercihtir. Benzerler arasındaki kavganın sonucundan memnuniyet duyacak olan sömürü düzenidir. Gezi davası olarak bilinen davada milyonların öfkesine neden olan bir karar çıktı. Bir halk hareketini bir sermayedara verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla lekelemeye çalışmak tam da AKP’nin kurnazlığına uygun bir hamle idi. Diğer ceza alan kişiler Mücella Yapıcı başta olmak üzere bu ülkenin aydınlık yüzleridir. Aydınlığın düşmanı ise bu ülkenin sermaye düzeni ve iktidarıdır. AKP karşıtlığının gözlere indirdiği perdenin dile yansıması olan iş insanları tarifi hatalıdır. AKP’yi açıkça desteklemeyen sermaye gruplarına bu tanımı layık görmek sıkça söylenen beşli çeteyi meşrulaştırmaktır. ”Koç Holding, 2021 yılının son çeyreğinde 5 milyar 776 milyon TL net dönem kârı elde etti. Şirketin 2021 yılının tamamındaki net dönem kârı, 2020'ye göre yüzde 64 artışla 15 milyar 193 milyon TL’ye yükseldi.” (https://www.bloomberght.com/koc-holdingden-2021de-15-2-milyar-tllik-net-kr-2299192) Karar sonrası muhalefetin farklı unsurlarından tepkiler geliyor. Bu tepkinin gelmesi gereken zamanlarda gelmediğini hafızamız bize hatırlatıyor. Haziran halk hareketinin geri çekilmesine neden olan kimi siyasi gelişmeler olmuştu. Buna neden olan birkaç meseleyi hatırlayalım. AKP tam da Kürt sorununu çözmek üzereydi ve bunun görüşmeleri yapılıyordu. İnanç bu yöndeydi en azından. İktidar ile uzlaşı arayışındayken nereden çıktı bu halk hareketi diye sessizliğe bürünmüş bir siyasi hareket vardı. Milyonların sokakta talep ettiği iktidar değişikliği, bazı siyasi hareketlerin hiç de istediği bir şey değildi. İktidarın kazandığı deneyim kadar ana muhalefet de deneyim kazanan CHP ise aydınlanma düşmanı iktidar ile ip yarışına tutuşmuş gericilikte iktidarın kendisini yere düşüremeyecek düzeye geldiğini ispat derdindeydi. Erdoğan’ın karşısına halkın dikilmesi hiç de hoşlarına gitmedi. Erdoğan’ın karşısına Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday olarak çıkartıp laiklik diyen, aydınlanma diyen milyonlara iki gerici arasında birini tercihe zorlamaları bu nedenleydi. Düzen siyasetinde kişiler arası rekabetin yaratılması ve milyonların siyasetle ilişiğini sadece bir oya indirgemesi bilinçli bir tercihtir. Benzerler arasındaki kavganın sonucundan memnuniyet duyacak olan sömürü düzenidir. Halkın öfkesinden ve hak arayışından rahatsızlık duyan sadece iktidar partisi değil anlayacağınız. Tarihte eşi benzeri görülmemiş ekonomik kriz koşullarında ana muhalefet partisi liderinin elektrik faturasını ödememe çıkışı ve sonrasında aman ha bu benim bireysel bir eylemimdir seçimlerde bu işi çözeceğiz demesi işte bu rahatsızlığın dışa vurum halidir. Kriz derinleştikçe düzenin sorgulanması, yoksulluğun öfkeye evrilme durumlarında muhalefet devreye giriyor. Sakin olun… Seçimler var... Yeniden davaya dönecek olursak bu kararın yasalar ile açıklanması ve değerlendirilmesi mümkün değil.  AKP yönetebileceği bir devlet mekanizmasını oluşturmak adına önemli adımlar attı. 15 Temmuz’dan sonra ordu, yargı, üniversiteler başta olmak üzere buralardan tek tük aykırı sesler dışında tek düze bir yönetim oluşturdu. AKP’den ısrar ile seçimler ile kurtulacağımızı iddia eden ve pek de emin olan muhalefetin, AKP’yi kadrolaşmak ile suçladığı devlet kurumlarında yargının bağımsız olmadığını defalarca dile getirirken, seçimlerin özgür bir kurum tarafından yapılacağının garantisini nasıl verebiliyor? Biriken hesap ne mahşere ne de seçimlere bırakılacak kadar basit değil. Halk yoksulluk ile değil açlık ile baş etmeye çalışıyor.