Türkiye'nin meşguliyetleri, AB'nin teknoloji yatırımları ve Webb Uzay Teleskopu

Abone Ol
Yazının başlığının anlamsal bir bütün oluşturmadığının farkındayım. Ama memleket suni gündemlerle meşgul edilirken, Batılıların nelerle uğraştığını öğrenmek bu manipülasyon sahasından kurtulmak için iyi bir araç olabilir diye düşünüyorum. Türkiye'nin içerisine düştüğü, umutsuzluk, yolsuzluk, çaresizlik, yokluk, yoksulluk ve açlıktan müteşekkil çukurdan dikkatleri uzağa yönlendirme operasyonları kapsamında topluma dayatılan "zırva tevil götürmez" kabilinden tartışmalar sırasında dışarıda ne gibi gelişmeler oluyor bunların bilinmesinde fayda olduğuna inanıyorum. İnsanlar öylesine kalın perdeli bir manipülasyon alanına hapsedilmiş ki kafalarını kaldırıp, "Dışarıda neler oluyor, ne gibi gelişmeler yaşanıyor" diye bakmaya fırsat bulamıyorlar. Yazının başlığının anlamsal bir bütün oluşturmadığının farkındayım. Memleket, suni gündemler ve algı karartmalarıyla meşgul edilirken, enerjisi tüketilirken her fırsatta "Türkiye'yi kıskanmakla" itham edilen batılıların nelerle uğraştığını öğrenmek ya da bu temaya fokuslanmak manüpilasyon sahasından kurtulmak için iyi bir araç olabilir diye düşünüyorum. İlgilenenler zaten biliyordur ama ben yine de James Webb Uzay Teleskopu'ndan bahsedeyim. Dünya’ya 1.5 milyon kilometre mesafede bulunan stabil Lagrange-2 bölgesine yerleştirilen teleskop, kozmolojik mesafelerde toz partiküllerinin ötesini görebilmek için kızılötesi tayfta gözlemler yapacak. Teleskop, taşıyacağı aygıtlar ve ayna çapı ile evrenin bütün zaman dilimlerini gözlemleyebilecek. Yani teleskop milyar yıllık geçmişe ayna tutacak. Montajı, fırlatılması ve 5 yıllık fonksiyon giderleri 10 milyar dolara yaklaşan teleskop, galaksimizin ve evrenin yukarıda da değindiğimiz gibi milyarlarca yıllık geçmişi hakkında bilgi edinmemizi sağlayacak yani tarihin karanlık tarafını aydınlatacak. Bu arada, yıllık gideri 2.9 milyar dolar olan, 150 milyar dolarlık Uluslararası Uzay İstasyonu’nu da unutmamak lazım. Kıskanç Batı’da durum böyle. Adamlar gözümüzün önünde gerçekleştirdikleri bilimsel faaliyetler sonucunda elde ettikleri bilgiyi kullanarak çağ açıp çağ kapatırken, Türkiye'de entelektüel kapasitesi sınırlı siyasal İslamcı yöneticiler, Ekrem İmamoğlu'nun kar yağarken bir balıkçıda yemeğe gitmesini ana gündem maddesi haline getirip, haftalarca bu konunun enine boyuna tartışılmasını sağlıyorlar. Kaybolan zaman ve harcanan enerjiden bahsetmek insanın yüreğini acıtıyor.
Teleskopun inşa edilmesinde ortaklaşan ABD ve Kanada’nın ne türden bilgilere sahip olacağını düşünebiliyor musunuz? "Sezen’in şarkısı", “ İmamoğlu'nun yemeği" derken kapanması mümkün olmayan bir zihinsel ve bilimsel fark oluşuyor.
Teleskopun inşa edilmesinde ortaklaşan ABD, Kanada gibi ülkelerin ne türden bilgilere sahip olacağını düşünebiliyor musunuz? Bunun nasıl bir güç olduğunu hayal edebiliyor musunuz? "Sezen Aksu'nun şarkısı", "Ekrem İmamoğlu'nun yemeği" falan derken kapanması mümkün olmayan bir zihinsel ve bilimsel fark oluşuyor.  Hiç şüphesiz dillerden düşmeyen "yeni dünya düzeni", bilimsel yollardan elde edilen bilgiyi güce çevirenler tarafından oluşturulacak. CEHALETİ KUTSAMAK... Türkiye'yi kıskananlar listesinin ilk sırasındaki Almanya'ya bakmak gerekiyor bu bağlamda. Asfalt plentlerinde karılan ziftlerin toprak zemine dökülmesiyle elde edilen yollarımızı ve asma köprülerimizi kıskanan Almanlar, harıl harıl kuantum teknolojileri üzerine çalışıyor. Bu bağlamda IBM, Avrupa’daki ilk kuantum bilgisayarını Almanya’da kurdu. Nedir bu kuantum bilgisayarı? Klasik bilgisayarlardaki gibi elektrik akımına bağlı olarak çalışmıyor bu makinalar. Bu yeni nesil teknolojiye ait bilgisayarlar, elektron ve proton gibi atom altı parçacıkların fiziksel özelliklerine dayanan bir sistemle işliyor. Bu şekilde klasik bilgisayarlardan çok daha küçük bir alandan ve çok daha büyük bir hızla çalışabiliyorlar. Bununla da bitmiyor. Aileleri Türkiye'den göç eden Özlem Türeci ve Uğur Şahin tarafından üretilen koronavirüs (Covid-19) aşısı sayesinde Almanya ekonomisi salgın döneminde yaşadığı durgunluğu büyük bir hızla üzerinden atıyor. Konjonktür Araştırmaları ve Makroekonomi Enstitüsü (IMK) ile Kiel merkezli Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), Biontech'in ticari başarısının 2021 yılında Alman Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'na (GSYİH) yüzde 0,5'lik katkı sağladığı tahmininde bulundu. Biontech, kendi verilerine göre geçen yıl aşıdan 17 milyar avroluk ciro yaptı. Bir yanda uzay istasyonları, galaksi teleskopları, aşılar, kuantum bilgisayarları diğer yanda Sezen Aksu'nun şarkısı, Ekrem İmamoğlu'nun yemeği, "Allah imansızları karla cezalandırıyor" benzeri zırvalar, dedikodular... Yazık gerçekten çok yazık. Ülkenin cehalete kurban edilen yılları elbette geri gelmeyecek ama kötü olan bir yandan da modern uygarlık ile fark açılmaya devam ediyor. Cehaleti kutsayan ve önceleyen yöneticilerle devam edilirse gelecek 20 yıl içerisinde geliştirilen yeni teknolojileri edinsek bile kullanabileceğimiz bir alt yapımız olmayacak. Konunun bir de Avrupa Birliği (AB) ayağı var. AB, mikroçip pazarındaki tedarik sorunlarını aşmak amacıyla 40 milyar avronun üzerinde bir kaynak sağlamayı planlıyor. Salgınla birlikte ortaya çıkan tedarik sorunları nedeniyle Avrupa'da aşağı yukarı 2 yıldır mikroçip konusunda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Çip yatırımı ile kıtayı Asya ve ABD pazarlarına daha az bağımlı hale getirmek için üretimin ve araştırmanın teşvik edilmesi amaçlanıyor. Bu bağlamda, Almanya zaten harekete geçmişti. Almanya’nın uluslararası teknoloji markalarından olan Bosch’un tepe yöneticileri, Dresden kentine bir mikroçip fabrikası kurulacağını bir süre önce kamuoyuna açıklamıştı. Bildiğiniz gibi günlük hayatta kullandığımız otomobiller, bilgisayarlar, tabletler, telefonlar, beyaz eşyalar ve akla gelebilecek bütün teknolojik ürünlerde bu mikroçiplerden mutlaka bulunuyor. Maliyetlere bakar mısınız? İnsanlarının elektrik faturalarını ödeyemediği bir ülkenin, teknolojiye milyarlarca avroluk yatırımlar yapılan ülkelerle kıyaslanması sığ politik propapagandadan başka bir şey olamaz herhalde. TÜRKİYE'DE UZAY ÇALIŞMALARI! Öte yandan, Türkiye'nin uzay çalışmalarının koordinasyonu ve geliştiricisi durumunda olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde Türkiye Uzay Ajansı (TUA) kurulduğunu biliyoruz. Yöneticileri, her açıklamalarında ajansın uzay çalışmalarını büyük bir başarıyla koordine ettiğini söylüyor. Ancak CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba'dan öğreniyoruz ki Sebze Üretim Tekniği Bölümü mezunu bir AKP'li, Türkiye Uzay Ajansı Başkanlık Müşaviri olarak atanmış. Bu acayip süper "liyakatli kadrolarla" Türkiye'nin uzay teknolojileri yarışında hızla "müşteri" konumuna yerleşeceğinden hiç şüpheniz olmasın. Siyasal İslam, özü itibarıyla dinin herhangi bir yorumunun adeta bir deli gömleği gibi yukarıdan aşağıya topluma giydirilmesi projesidir. Gerici, tutucu ve boğucu bir ideolojidir. “Ülkede işler kötü gidiyor çünkü din ve dindar insanlar arka planda kaldı. Biz toplumdaki kokuşmayı dinle tedavi edeceğiz” söylemiyle yönetime gelen siyasal İslamcıların neden oldukları kokuşma bugün artık her evden, her sokaktan, her mahalleden hissediliyor. Bakın, eline mikrofon tutuşturulan bir çocuğa ana muhalefet partisi liderine hakaret ettiriliyor, 10 yaşındaki bir çocuk siyasi propaganda mezesi yapılıp, geleceği çarçur ediliyor. Neden? Çünkü  siyasal İslam ve takipçileri için umutlarınız, hayalleriniz, çabalarınız, yaşamınız, inançlarınız ya da sıkıntılarınız hatta evlatlarınız bile birer politik malzeme olmaktan öteye geçmez. Hepsi bu. Ezcümle, yinelemek gerekirse Türkiye bu anlayışla bu kafayla uzay teknolojisi alanında müşteri olmaktan öteye geçemez. O da teknoloji satanların izin verdiği kısmına talip olmak suretiyle. O nedenle kırtasiyelerde satılan bin-2 bin liralık teleskoplarla Ay'a bakmaya devam.