Bugün Türkiye’nin en güçlü muhalif hareketlerinden biri olan kadın hareketi, bu hukuksuz karardan dönülmesi için tüm gücü ile çaba gösteriyor.İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğu, yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı, kadın ve genç kızların erkeklerden daha fazla oranda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kaldıklarının bilincinde olarak hazırlandı. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, Türkiye’de kadınların yasal düzlemde şiddete karşı savunmasız kalmasına ve kırılganlıklarının daha da artmasına sebep oldu. Her zaman ve her yerde kadın dayanışması kazandırır! Danıştay’daki tarihi duruşma hepimizin içindeki umut ışıklarını yeniden canlandırdı. Bu tarihi günde, Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlar “tek bir yürek” İstanbul Sözleşmesi’ni savundu. Aslında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilip çekilmeme tartışmalarının başladığı günden itibaren kadınlar geniş katılımlı yürüyüşler düzenledi ve kampanyalar yürüttü; sözleşmeden vazgeçmediğini her zaman dile getirdi. Bugün Türkiye’nin en güçlü muhalif hareketlerinden biri olan kadın hareketi, bu hukuksuz karardan dönülmesi için tüm gücü ile çaba gösteriyor. Kadınlar sokaklarda, meydanlarda, evde, işte kısacası her yerde tek bir ağızdan “İstanbul Sözleşmesi Bizim. Haklarımızdan ve Yaşamlarımızdan Vazgeçmiyoruz” diyor. Kazanılmış haklarının kaybedilmemesi için gece gündüz mücadele ediyor. Unutmayalım, şiddetsiz bir yaşam hepimizin hakkı! Bu nedenle, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkılmasını bir an bile düşünmemeliyiz, tam tersine daha etkin uygulanması için politikalar geliştirilmeliyiz. Şiddetsiz bir toplum için İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansın ve kadınlar yaşasın! "Bütün çiçekleri koparabilirsiniz, ama baharın gelişini engelleyemezsiniz." der Pablo Neruda.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi sınavı
Hafta içi Danıştay 10. Dairesi’nde önemli bir duruşma oldu. Cumhurbaşkanı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi mahkemelik oldu. Danıştay’daki duruşmada yaşananları Akademisyen Ayşe Kaşıkırık yazdı.
İstanbul Sözleşmesi bizim! öncelikle, İstanbul Sözleşmesi'nin hazırlanmasında önemli rol oynayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Türkiye kararını bir hatırlayalım. Uğradığı şiddetle İstanbul sözleşmesine ilham olan Nahide Opuz, kendisine ve ailesine şiddet uygulayan kocasını devlet makamlarına tam 36 kez şikâyet etti ve kendisini koruyamayan Devleti’ne karşı AİHM’e 2002 yılında dava açtı.
AİHM, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakkında 2009’da “Türkiye, vatandaşını koruyamamıştır.” kararını verdi. Bu dava AİHM’in aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkûm ettiği ilk davadır. Aynı zamanda bu dava, Avrupa Konseyi'nin aile bireylerini aile-içi şiddetten korumak için hazırladığı yeni bir insan hakları sözleşmesine (İstanbul Sözleşmesi) ilham kaynağı oldu, hatta sözleşmenin gerekçeli metninin temelini hazırladı.
Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni ilk onaylayan ve ondan çekilen tek ülke oldu! Türkiye, kadınların yaşam güvencesi olan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesini (kısaca İstanbul Sözleşmesi) ilk imzalayan ülke. İstanbul Sözleşmesi’ne öncülük etmiş olan Türkiye’nin sözleşmeyi uygulamaktaki kararlılığını göstermesi beklenirken, Türkiye tam aksine tek gecede ani bir kararla (20.03.2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı) sözleşmeyi feshetti. Türkiye’nin fesih bildirimi Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği'ne 22 Mart 2021’de ulaşmış ve Genel Sekreterlik bu feshin 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe gireceğini duyurmuştu. Bu karar ile Türkiye aynı zamanda sözleşmeden çekilmek isteyen ilk ülke oldu.
Oysaki, T.C. Anayasası’nın 90. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti adına Yabancı Devletlerle ve Milletlerarası Kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” Benzer şekilde, milletin vicdanının ve iradesinin temsilcisi olan TBMM’nin alacağı karar ile fesih işlemi gerçekleşir. Dolayısıyla, sözleşmeden cumhurbaşkanı kararı ile çıkılması hukuka aykırı bir işlemdir.
İstanbul Sözleşmesi'nden usulüne uygun olmayan çekilme kararına karşı açılan 10 dava, 28 Nisan’da Danıştay 10. Dairesi’nde görüşüldü. Türkiye genelinden 1000’e yakın kadın avukat, kadın örgütleri ve hak savunucuları -kazanılmış hakların kaybedilmemesi ve kadınların yaşam sigortası olan İstanbul Sözleşmesinin savunulması için- Danıştay binasındaydı.
Bu tarihi günde, Danıştay savcısı fesih kararının iptalini talep etti. Savcı Aytaç Kurt mütalaasında “TBMM'nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılmasının da yine TBMM'nin tasarrufuyla mümkün olabileceğini” belirtti. Bununla birlikte mütalaada “Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilen sözleşmenin onayına ilişkin kanunun TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmamış olması ve Cumhurbaşkanı kararı alınmadan önce, sözleşmenin sona erdirilmesine dair TBMM'den yeni bir kanun çıkartılmamış olması nedeniyle, yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca hukuka uygun olmadığı” görüşüne yer verildi. Mahkeme heyeti kararın -idari yargı usulüne göre- yazılı olarak tebliğ edileceğini açıkladı.
İstanbul Sözleşmesi cinsiyet temelli şiddete maruz kalan herkesin hayat sigortasıdır! İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası sözleşmedir. Bu sözleşme ile ilk defa uluslararası bir sözleşmede “toplumsal cinsiyet” ve “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” tanımları yapıldı. Sözleşmede, “Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak tanımlandı.
Bunlar da ilginizi çekebilir