Türkiye’nin düzeni yeniden inşa edilirken -2

Abone Ol
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabası içten ve samimi bir çaba olarak dışlama üzerine değil içerme/bütünleşme üzerine kurulmuştur. Siyasal alandan, sosyal alandan, kamusal alandan dışlanan bütün kesimlerle bir ortaklaşmaya gidiyor. CHP VE KILIÇDAROĞLU SİYASETİ Bu konuda ilk yazıda Türkiye’de İslamcı ve Muhafazakâr iktidar gelişiminin anlatmış, AK Parti ve Erdoğan ile bu kitlenin sistemle bütünleşmesini ve düzene alternatif bir anlatı ya da siyaset olmaktan nasıl çıktığını irdelemiştik. Türkiye’nin modernleşme ve çağdaşlaşma uğrağında etnik kimlikler ve geç milliyetçilikler dönemi açılmış özellikle Osmanlı’nın son döneminde bu hareketler imparatorluk düzleminde derin bir sarsıntıya neden olmuştu. Balkan toplumları uluslaşma süreci içinde devletlerini kurarken imparatorluğu bir arda tutmak adına üretilen Osmanlıca, İslamcı ve Türkçü siyasetler daha çok küçülen imparatorlukta kalan halkları bir arada tutacak söyleme dönüşüyordu. Nihayetinde bu Üç Tarz-ı Siyaset işe yaramadı, 1. Dünya savaşı ve arkasından gelen işgal ile Atatürk Ulusal Kurtuluş Mücadelesini vererek bağımsız bir devlet kurdu. Ancak Osmanlı’dan devreden sorunlar yeni dönemde de varlığını sürdürdü. İnanç kapsamında Alevilik, etnik kimlik bağlamında Kürtlük ciddi birer sorun olarak varlıklarını devam ettiler. Ancak şu notu düşmekte fayda var. Alevilik Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki mücadele ve savaş süreciyle yer altına çekilmişti. Cumhuriyetin kuruluşuyla Aleviler yavaş yavaş kasaba, kaza ve kentlere inmeye ticaret ve siyasetle uğraşmaya başladılar. Ancak bu süreç türlü zorluklar ve katliamlarla, mezhepsel kışkırtmalarla, siyasal çatışmalarla oldukça ağır bir bedelin ödenmesine neden oldu. Kürtler 1840’larda başlayan isyanlarla “yarı özerk statülerini” korumak istediler. Hem Osmanlı’nın merkezileşmesi hem de Cumhuriyetin ulus inşası Kürtler açısından bekleneni vermedi.  Oysa Atatürk’ün yurttaşlık devrimi eşit bir biçimde işletilmiş olsaydı ve devlet baskı ve zor üzerine bir bağlılık inşa etme çabasına girişmeseydi süreç bu denli içinden çıkılmaz hale gelmezdi. Genç cumhuriyetin ayakta kalma çabası, dünyada esen savaş rüzgârları, isyanlar ve faşizmin dünyadaki egemen pozisyonu sert bir iklimin, ağır bedellerin ödenmesine neden oldu. Türkiye’de çok partili hayata geçiş, dünyada refah devleti uygulamasının başlaması hem CHP’nin sola evrilmesine hem de sosyalist solun güçlenmesine neden oldu. 1965 sonrası dönem yeni bir aydınlanma ve siyasal hareketlerin Kürtlerle ve Alevilerle buluşmasına neden oldu. Bu süreç darbelerle ve ağır iç çatışmalarla 1991 yılına kadar geldi. Dönemin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi emek hareketini, Alevileri ve Kürtleri kapsayan bir siyaset izledi. Bu yıl yapılan seçimler ve ortaya çıkan meclis aritmetiği sınıfsal, etnik ve mezhepsel temsil açısından önemliydi. Ancak Kürt hareketinin yakaladığı ivme SHP çatısı altında bir birlikteliği zorluyordu. 1992’de Deniz Baykal öncülüğünde CHP’nin yeniden kurulması aslında sosyal demokrat hareketin yeni bir mecraya girmesine neden olmuştu. 1995’te SHP kendini feshederek CHP’ye katıldı ve sonrasında Deniz Baykal’ın tümüyle hâkim olduğu CHP, ideolojik ve örgütsel dönüşümü sınıfsal ve madun kimliklerden yana değil daha korumacı bir Cumhuriyetçi anlayışla ve baskın laiklik söylemiyle siyaset arenasında yerini aldı. Refah Partisi’nin yükselişi bu negatif, korumacı söyleme zemin hazırlasa da 1999’da CHP baraj altında kalmış ve 2002’de tekrar meclise girebilmişti.  Bu dönemde AK Parti’nin iktidarı CHP’yi daha savunmacı bir pozisyona itmiş ve AK Parti’nin açılımları, konjonktüre bağlı demokratik çıkışları CHP’yi giderek siyasal alanda dar bir çerçeveye hapsetmişti. Sınıf hareketi ile bağlarını koparan, Kürt siyasetiyle ilişkilenmek konusunda son derece katı bir tutum alan, Aleviler konusunda cesur adımlar atmayan CHP, negatif bir siyaset, katı bir laiklik söylemi ile siyaseten sürekli geriliyor; parti, toplumsal, siyasal ve sınıfsal taleplere karşı bir duyarlılık göstermiyordu. CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesi sosyolojik ve siyasal bir talebin sonucuydu. Giderek ayrışan kimlikler, derinleşen sınıfsal çelişkiler; toplumsal, siyasal ve ekonomik barışın bozulması ve AK Parti karşısında sosyal demokrat bir alternatifin inşa edilmesi için Kılıçdaroğlu ciddi bir seçenek inşa etti ve bugün bunun sonuçlarını deneyimliyoruz. Bülent Ecevit’in 1970’lerde yaptığı partinin sosyal ve siyasal kesimlerle buluşması ve sınıfsal açısından ezilenden yana bir politika üretmesini şimdi Kemal Kılıçdaroğlu yapıyor. SOSYOLOJİLERİN BARIŞI… Türkiye’de ilk defa farklı sosyolojiler birbirlerini yeterince tanıyor ve yeni bir siyaset talep ediyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu bu siyaseti inşa ediyor. Her kesimle konuşuyor, her kesimin sorununa dönük söylem ve çözümler geliştiriyor ve gerilim/kutuplaşma siyasetinin anti-tezini oluşturuyor. Başörtü yasağının kaldırılması konusundaki tavrı tarihi bir adımdı ve o adımdan sonra ülkede çok ciddi bir rahatlama olmuş, başörtülü yurttaşlar hem üniversiteye hem de diğer kurumlara her hangi bir yasak olmadan girebilmişti. CHP’li belediyelerin Cemevlerinin ibadethane olarak tanıması Alevilerin ilk defa bu denli bir meşruiyete kavuşmasına imkân tanımıştır.
Türkiye’de ilk defa farklı sosyolojiler birbirlerini yeterince tanıyor ve yeni bir siyaset talep ediyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu bu siyaseti inşa ediyor.
Kürt Sorunu konusunda geliştirdiği ve önerdiği çözümler çok ciddi yankı uyandırmış ve son Diyarbakır ziyareti bunu somutlaştırmıştır. Taşerona kadro verilmesi, asgari ücretin CHP’i belediyelerde sürekli bir biçimde yükseltilmesi, ekonomik ve sosyal darboğaz içindeki yurttaşların sahiplenilmesi ve Aile Sigortası gibi çözüm önerilerinin oluşturulması üreten kesimlere dönük yeni bir CHP politikasını oluşturmuştur. Ülkenin ciddi bir sosyolojik barışa ve ekonomik kalkınmaya ihtiyacı bulunmaktadır. CHP lideri bunun farkında olarak yeni dönemin siyasetini kurguluyor. Kurduğu siyaset 2019 yılında yerel seçimlerde tarihi bir başarı elde etti. Elbette ki ittifak ortaklarının tarihi çabası göz arda edilemez. YENİ DÖNEM YENİ SİYASET CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabası içten ve samimi bir çaba olarak dışlama üzerine değil içerme/bütünleşme üzerine kurulmuştur. Siyasal alandan, sosyal alandan, kamusal alandan dışlanan bütün kesimlerle bir ortaklaşmaya gidiyor. Yurttaşlık müessesesini eksiksiz hayata geçirmek istiyor. Ülkenin geleceği açısından ve bizim siyasi ve toplumsal tarihimiz açısından Kürt sorununu çözmesi sadece ülke içinde değil ülke dışında da tarihi bir imkân ve büyük bir bölgesel adım olacaktır. Bütünleştirme, barıştırma, birleştirme siyaseti Kılıçdaroğlu için üç tarzı siyasettir. Bu seçim bu açıdan da düzenin demokratik ve eşit bir biçimde kurulması için tarihseldir. Üçüncü yazımız ülkenin sınıf dinamiklerine ilişkin olacaktır.