Türkiye’nin antidepresanı kadınlar

Abone Ol
Canan Kaftancıoğlu, bugünün Türkiye siyasetinde en ön plana çıkan kadınlardan biri. Öncelikle, bugünün Türkiye'sindeki az sayıda “yönetici politikacı kadınlardan”. Ve elbette, 31 Mart ve 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı “ikiz seçimlerinde” de kilit rol oynayan bir koltukta; ana muhalefetin İl Başkanlığı koltuğunda oturan bir kadın. İddialı, sözünü esirgemeyen ve gücünü doğrudan ortaya koymaktan çekinmeyen bir kadın siyasetçi olması da 2018 başında CHP İstanbul İl Başkanı olduğundan beri hep dikkat çekti. “Çekilen dikkatler” sadece kamuoyununki de değildi belli ki; Kaftancıoğlu, CHP İstanbul 36. Olağan İl Kongresi’nde il başkanlığına seçilir seçilmez hakkında soruşturmalar da başladı. Kaftancıoğlu, 2021 başına gelindiğinde Türkiye’nin en beğenilen politikacıları arasında ilk sıralardaki isimler arasındaki iki kadından biriydi. Diğeri de tahmin edileceği üzere, İYİ Parti lideri Meral Akşener...Her ikisi de “düşündükleri gibi konuşmaktan çekinmeyen” ve ön planda yer alan, yönetici kadınlar ve tabii, yoğun biçimde de karalanıyor; çok daha sert biçimde politikadan uzaklaştırılmaya çalışılıyorlar. Siyasette yükselen, “koltuk sahibi” olan muhalefet üyesi kadınlar, hep büyük zorluk; en çok da kamuoyu nezdinde kişilik haklarına ciddi saldırılarla karşılaşıyorlar.  CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka da defalarca önüne engel konmaya çalışan isimlerden mesela. Siyasette yükselen, “yöneten” kadınlara uygulanan, erkeklerin maruz kaldığını da aşan, siyaset dışına itme amaçlı “psikolojik şiddet” örnekleri bunlar... Ve tabii, söz konusu “şiddete”, hukuki boyut da ekleniyor; Canan Kaftancıoğlu’na şimdiye kadar verilen cezaların Yargıtay’daki temyiz incelenmesi sonucunda onaylanması örneğinde olduğu gibi. Bu gibi çabalar hep ters tepmeye mahkûm-Kaftancıoğlu’nun, il başkanı olduğunun ertesi günü haberi gelen soruşturmalar hep kamuoyunun daha fazla dikkatini çekmesine; İstanbul’un ötesinde de tanınmasına, bilinmesine ve desteklenmesine yol açtı. 2021’in başında Türkiye’nin en beğenilen, aktif siyasetteki ilk 11 politikacısı listesi sırasıyla şöyleydi: Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Recep Tayyip Erdoğan, Tunç Soyer, Özgür Özel, Meral Akşener, Canan Kaftancıoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu, Ali Babacan, Devlet Bahçeli, Mithat Sancar. Türkiye’nin, siyasetçilerden bir milli takımı olsa böyle bir karma oluşurdu diğer bir deyişle... Mesele kadınlar... Kaftancıoğlu’nun siyasetin dışına itilmeye çalışılması, politikada sertliğin, muhalefete yönelik baskı ve agresifliğin artacağının işaretlerinden biri daha olarak yorumlanıyor. Çok doğru-fakat şunu da dikkat çekmek gerek: siyasi şiddetin dozunun arttırılacağı belli bu dönemin başlıca ve öncelikli hedefi de kadınlar. Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasak ve hapis cezalarının Yargıtay tarafından onanmasından tam 1 ay önce de “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği”ne açılan kapatma davası gündeme gelmişti. 1 Haziran’da da bu kapatma davasının ilk duruşması var. Türkiye'de kadınlara yönelik cinayet ve saldırılarla mücadele etmek amacıyla 2010 yılında kurulan bu derneğe karşı açılan kapatma davasının gerekçesi, “kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek”. Yine bu hafta, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda hukuki değişiklikler getirecek “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda tartışıldı. EŞİK-Eşitlik için Kadın Platformu, bu yasal süreci “Meclis Nöbeti” ile an be an, gece gündüz takip etti. Hülya Gülbahar’ın, Berrin Sönmez’in ve diğer aktivistlerin sosyal medya üzerinden tweetleriyle paylaştığı TBMM Genel Kurul tartışmaları sonucunda bu yasa tasarısı kabul edildi. Tam da Canan Kaftancıoğlu’nun cezalarının onanması haberlerinin yayıldığı saatleri müteakip olarak hem de... EŞİK, Meclis’te oylanarak kanunlaşması önünde artık engel kalmayan bu tasarı için şöyle diyordu: “EŞİK Platformu olarak, ceza yasası ve ceza yargılaması yasalarında yapılacak birkaç göstermelik değişiklik ile kadına karşı şiddetin önlenemeyeceğini defalarca anlatmaya çalıştık. Gündemdeki yasa değişikliği teklifinin de sorunların çözümüne bir katkı sağlamayacağını, tam tersine yeni sorunlar yaratacağını ayrıntılı bir bilgi notuyla milletvekilleri ve kamuoyu ile paylaşmıştık. Bilgi notunda, yasa değişikliği teklifinde yer alan tutuklamada katalog suç düzenlemesi, takdiri indirim nedenlerinin sınırlandırılması, suçun “kadına karşı işlenmesi” ibaresi (nitelikli hal düzenlemeleri), mağdur ile şikâyetçinin/katılanın hakları (şiddet mağduru kadınlar için avukat görevlendirilmesi), uzlaşma gibi konulardaki değerlendirmeler yer alıyor.” Söz konusu “müstakbel yasa”, başlı başına bir yazıyı hak ediyor. Burada, sadece “kadına yönelik siyasi şiddetin” nasıl şekillenmekte olduğunun bir örneği olarak değinsem de... Politik şiddetin hedef listesinde kadınların üst sıralarda yer almasının sebebi de Türkiye’nin değiştirici, dönüştürücü ve muhalif düşünceye öncülük eden başlıca güçlerinden birinin kadınlar olması. Birkaç hafta geriye gidelim: 28 Nisan’da İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin davaların karara bağlanması için Danıştay 10. Dairesi’nde görülen duruşma, Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadın avukatlar, aktivistlerce, tüm toplumun davasına dönüştürülmüştü. Danıştay Savcısı da kadına karşı ve cinsel kimlik üzerinden tüm şiddeti engellemeyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi kararının hukuka uygun olmadığı yönünde mütalaa vermişti. O gün Ankara’da tarihi görüntüler yaşanmıştı. Türkiye’nin antidepresanı kadınlar... Kesif bir depresifliğin sardığı ve toplumu atalete, ümitsizliğe sürüklediği noktada kadınlar, karşı koyuyor-tüm baskılara rağmen kendini ifade ediyor. Olmaya da devam edecekler-herkese ve her şeye, tüm şiddete rağmen...