Türkiye’de toplum Suriyelilere nasıl bakıyor?

Abone Ol
Toplumun % 84,2’si Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesi taraftarı. %50’sinden fazlası onlarla komşu olmak istemiyor. İletişim kuranlar %6,5 gibi bir azınlıktır. AKP ve HDP seçmenleri diğerlerine göre daha ılımlı görünüyor. Başlamadan önce hatırlatmakta fayda var. Kavga edilmesi gereken göçmen değil, göçü yaratan siyasettir. Sosyal Demokrasi Vakfı’nın kasım ayında gerçekleştirdiği Suriye Göçünün 10. Yılında Türkiye’de Suriyeli Göçmenler Araştırması’nda çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Hükümetin göç politikasının Türkiye toplumu nezdindeki karşılığı hayli düşük. Üstelik Cumhur İttifakı seçmeninin algısı bile sürecin oldukça yanlış yürütüldüğü yönünde. Bu yazıda, araştırma bulgularından hareketle göç sorununun çözümünün nereden kurgulanması gerektiği ve konuyla ilgili tehditler üzerine bir değerlendirme bulacaksınız. Raporun tamamına erişmek isteyenler için ilgili link: https://sodev.org.tr/sodev-suriye-gocunun-10-yilinda-turkiyede-suriyeli-gocmenler/ Farklı seçmen gruplarının Suriyelilere ilişkin düşünceleri değerlendirildiğinde, AKP ve CHP seçmeninin verdikleri cevapların kitlesinin özündeki tandası yansıttığı görülmektedir. Sosyal muhafazakârlık seviyesinin yüksek olduğu AKP seçmeni, mültecileri bir ümmet bağıyla değerlendirerek mağdur din kardeşleri olarak tanımlamaya daha yatkındır. CHP seçmeniyse daha çok ulusal kimlikle ilişkilerine ve oluşabilecek ekonomik problemlere dair gözlemlerini paylaşmıştır. Tıpkı CHP gibi diğer iki milliyetçilik eğilimi fazla parti MHP ve İYİP seçmeni de hemen hemen benzer değerlendirmeler yaparken MHP seçmeninin Cumhur İttifakı’nın bir parçası olması dolayısıyla bazı konularda AKP seçmenin eğilimlerini içselleştirdiği yorumu yapılabilir. Suriyelileri misafir olarak görenler %21,6 ve din kardeşi olarak görenler % 12,7’dir.  Bu oranlar AKP seçmeninden sonra ölçülen en yüksek oranlardır. Suriyelileri mağdur olarak görenler %37’dir. HDP ve AKP’den sonra ölçülen en yüksek orandır. Ancak ittifak ortağına yakınlığına rağmen, milliyetçi eğilimlerin vermiş olduğu yabancılık hissi göze çarpmaktadır. MHP’lilerin %22,5’i Suriyelileri yabancı ve farklı olarak tanımlamaktadır. Bu oran örneklem ortalamasından yüksek ve HDP seçmeninden sonra ölçülen en yüksek ikinci orandır.  Öteki olmayı en iyi bilen HDP seçmeninin şaşırtıcı cevapları göze çarpıyor. İyi Parti seçmeninin de kendi ittifak ortağı CHP’nin eğilimlerine yakın bir duruş sergilediği yorumu yapılabilir. Bu seçmen grubu da ulusal kimlik-göç ilişkisi üzerinde durmaktadır. HDP seçmeninin eğilimleri iki ittifaka bazı noktalarda yakın görünürken belirgin farklılıklar da mevcuttur. Suriyelilerin varlığından rahatsız olmayanlar %21,5 civarındadır. Bu oran örneklem içinde ölçülen en yüksek orandır. Suriyelileri mağdur olarak gören seçmen sayısı  %57,9 ile örneklem içinde ölçülen en yüksek orandır. Bu durumun sebebi öteki olmak ile empati yapabilmek olabilir. Seçmenin %66,4’ü gibi ezici çoğunluğu ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini düşünürken tüm seçmen grupları içinde %33,6 ile en fazla farklı ve yabancı olarak nitelendiren seçmen de HDP’den çıkmıştır. Buradaki motivasyon entegrasyon sürecine inançsızlık olabilir. Nitekim Türkiye’nin bir bileşeni olarak HDP seçmeninin bir kısmı sistemin kurgusu nedeniyle bu süreci hala tamamlayabilmiş değildir. Tüm seçmen gruplarının aynı refleksleri göstermesi bana Türkiye’de yeni bir ulusçuluk dalgasının yayılabileceğini düşündürttü. Ancak bu kez mesele etnisite üzerinden değil, yurttaş versus göçmen üzerinden kurgulanabilecek tez. Türkiye’nin bugünkü hali 2010’larda AB ülkelerinin durumunu anımsatıyor. İlk bakışta Türkiye’de kapsayıcı bir ulusçuluk akımının ortaya çıkması, HDP seçmeninin milliyetçi-ulusalcı cephelerle aynı pozisyonda konumlanması şirin gibi gözükse de altında ciddi tehlikeler barındırıyor. Son zamanlarda göçmen nefretini körükleyen siyasilerin beslenebileceği ayrıştırıcı bir damarın güçlenmesi oldukça muhtemel. Bu nedenle ana akım muhalefetin bu kişilerin oluşturacağı tartışma zeminine düşmemesi gerekiyor. Görebilenler için Brexit - UK Independent Party – Conservatives, Macron – aşırı sağdan oy çalma çabası ve İslamiyet’e dair tartışmalarda Türkiye’de muhalefet için dersler var. Türkiye’de muhalefet göçü oluşturan siyaset anlayışı yerine insanı hedefe alan söylemleri asla ihraç etmemeli. Bunun yerine Türkiye’nin, Avrupa’nın hatta Rusya’nın da içinde bulunduğu ortak sorumluluk kümesine atıf yapmalı. Yeni hükümetin bu konuda takınacağı tavır AB ile ilişkilerimizi de derinden etkileyecektir. AB, Türkiye’deki otoriterleşmeye hükümeti hosting taşeronu olarak kullanma şartıyla göz yumdu. Muhalefet iktidara geldiğinde büyük olasılıkla tabanının istediği gibi güvenli bir şekilde ülkeden gönderilmeleri için bir program oluşturabilir. Bu kırılgan ekonomide daima diplomatik kanalların açık olması ve işbirliğine özen gösterilmeli. Türkiye’nin %50’sinden fazlası Suriyelilerle komşu olmak istemiyor. AKP ve HDP seçmeniyle CHP, İYİP ve MHP seçmeninin ulus-millet anlayışındaki farklılık cevaplarda kendini göstermektedir. Ümmetçiliğe yaslanan AKP seçmeni ve çok kültürlülüğe yaslanan HDP seçmeni diğer parti seçmenine göre daha ılımlı görülmektedir. Ancak HDP haricinde tüm seçmen gruplarında çoğunluk Suriyeli bir komşuya sıcak bakmamaktadır. Çok isterim cevabını %3,7 ile en çok veren seçmenin MHP’den çıkması yine sürpriz bir sonuçtur. Yabancı olarak görenlerin yüksek olmasına rağmen, ittifak ortağından etkilenen bir kesimin varlığını yine ortaya koyuyor. Bu soruya verilen yanıtlar Suriyelilerin kentsel yaşama mekansal olarak ayrışmadan nasıl adapte olabilirler sorununu doğuruyor. Kuvvetli bir ihtimalle, kalıcı oldukları takdirde kent içinde homojen bir yerleşik hayat senaryosunu hayata geçirmek oldukça zor olacaktır. Bu nedenle şimdiden bu konuda bir kentsel politika çalışmasına başlamak gerekli. Ülke genelinde toplumun mecbur kalmadıkça Suriyeliler ile iletişime geçmediğini beyan etmesi bütünleşme sürecini olumsuz etkileyen ve gelecekte de etkileyebilecek faktörleri açığa çıkarıyor. Sohbet, tanışmak ve kaynaşmak için iletişim kuranlar %6,5 gibi küçük bir azınlıktır. Zorunlu haller dışında gönüllü olarak temas kuran seçmen sayısı oldukça azdır. Dil farklılıkları iletişim kurmak konusunda gönüllü olmaya ket vurabilir. Ancak araştırmanın genelini incelediğinizde halkın genel anlamda göçmenleri güvenilir bulmamasının etkili bir faktör olduğunu anlayacaksınız. Bu, bütünleşme sürecini güçleştirecek en önemli etken. Katılımcıların vermiş oldukları cevaplardan Suriyelilerin iletişim ve teması güç kılacak eylem ve davranışlar sergilediği, bunun da bütünleşme sürecini zorlaştırdığı yorumu yapılabilir.  İnsanların toplumla bütünleşmeye başladığı senaryoda bile bu algıyı yıkmak zor olacağı için süreç normalden çok daha uzun sürebilir. Dolayısıyla muhalefet ileride baş başa kalacağı tüm senaryoları göz önünde bulundurarak süreci hızlandıracak bazı politikalar geliştirmeli. Büyük kentlerde yönetimde olma avantajını kullanabilir. Konut, mekansal ayrışma vb. konularda aksiyon alabilir. İSMEK gibi kurumları dil ve meslek kazandırma konusunda etkili kullanabilir. Kapitalle en yakın ilişkide olan A grubunun en esnek grup olduğunu görüyoruz. Hayır, kesinlikle alışveriş yapmam cevabını %30 ile en az veren gruptur. Gerektiğinde yaparım ancak; ulusal servete dair bir bilincim var ve o işi yapan bir Türk varsa ondan alışveriş yaparım diyenlerin %66,67 oranıyla en fazla ölçüldüğü grup olmuştur.  Diğer tüm gruplar hayır kesinlikle yapmam cevabına yaslanmıştır.  Ekonomik hayatta bütünleşme sürecinin zorlukları da sosyal hayattan farklı bir tabloyu ortaya koymuyor.  Dolayısıyla göçmenlerin kendi aralarında alışveriş yapan kapalı cemaatlere dönüşme riski var. Neden işyeri açmalarını istemesiniz sorusuna verilen cevaplar ekonomik kaygıları net bir şekilde ortaya koyuyor. Örneklemin %71,4’ü vergi ödemeyeceklerini ya da bedavacılık sorunu olarak nitelendirilen havuza pay göndermeden kamu hizmetlerinden faydalanacaklarını düşünmektedir. %60,3’ü de yurttaşların avantajlarından onlardan daha fazla yararlanacakları şeklinde bir kaygı taşımaktadır. Bu doğrultuda sosyal anlamda uyuşmazlıklara ek olarak ekonomik nedenlerden ötürü de kalıcı olmalarının istenmediği sonucu net bir şekilde yine karşımıza çıkıyor. Türkiye genelinde Suriyeliler ve yerel halk arasındaki bir çatışmaya tanık olmayanlar %14,25, çatışma olduğunu duyanlar %38,33, birkaç kez tanık olanlar %23,06, pek çok kez tanık olanlarsa %18,65 oranındadır. Tüm seçmen gruplarının konuya dair gözlem ve tecrübeleri ortak görünüyor ve tüm gruplar heterojen bir görüntü çiziyor. Burada altının çizilmesi gereken husus kişisel deneyim yerine duyumların yoğunlukta olduğu. Seçim arifesinde suistimal edilmeye oldukça açık bir durum. Bir duyum yaymak tansiyonu yükseltebilir. Toplumun %84,2’si savaş bittiğinde Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesi taraftarıdır. Elbette uluslararası hukuk, diplomatik kanallar ve fiziki imkanlar göçmen politikasını şekillendirecektir. Ancak tabana kayıtsız kalmak oldukça zor olabilir. Muhalefetin bu durum için de altyapı oluşturacak imkanı bulunduğunu düşünüyorum. İBB’nin ve diğer büyükşehirlerimizin akıllı kentsel sistemler dahil pek çok konuda kaynak paylaşımı ve rehberlik bakımından Suriye’de yerel yönetimlere mentörlük edecek imkanı var. Gerekli temaslar kurulursa insanlar ülkesine döndüğünde çok daha insanlık onuruna yaraşır kentsel mekanlarla karşılaşabilir. Tabii burada AB’nin de destek vermesi sürecin sağlıklı yürümesi açısından çok önemli. Toplumun çoğunluğu göçün 10. yılında hala uyumdan söz etmenin mümkün olmadığını söylüyor. Karşılaşacağımız senaryonun ne olacağını bilemediğimiz için toplum olarak her ihtimali değerlendirerek Türkiye’de yaşamın huzur içinde devam edebilmesi için gerekli tüm önlemleri almalıyız.