Türkiye’de parti üyeliği: Üyelik aktivizmi (II)
Kurumsallaşmış batı demokrasileri ve parti sistemleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’de parti üyeliğinin niceliksel anlamda son 30 yıldan beri sıçrama yaşadığına son yazımızda değinmiştik. 1989’da 4 milyon 852bin 143 olan toplam üye sayısının Nisan 2021’de 14 milyon 216 bin 39‘a yükselmesi bunun göstergesi. Bu sıçrama üyelik sayısı anlamında Türkiye örneğini çoğu Batı demokrasisinden ayrıştırmasına rağmen, dikkate değer benzerlik ise; üyelik aktivizminin zayıflamasıdır. Bu zayıflama, üyeleri[1] Pederson ve meslektaşlarının ifadesiyle ‘uyuyan ortaklar’ şeklinde tanımlatacak boyuttadır. Üye sayısında özellikle iktidar partisinde belirgin bir artış yaşanmasına rağmen, genel olarak üyelik sistemi ‘kayıtları olup, kendileri görünmeyen tabela üyelik’ şeklinde işlemektedir.
PARTİLERİN GERİLEMESİ
Parti çalışmaları literatüründe ‘Partilerin Gerilemesi’ teziyle açıklanan bu durum batıda hem üyelik hem de parti aktivizminde azalma olarak dikkat çekerken, bu eğilim siyasal sistemin meşruluğunu da tehdit eden boyutlara ulaşmaktadır[2]. Bunun nedenlerine ilişkin arz ve talep yönlü açıklamalar dikkate değer. Arz yönüyle bakıldığında, sosyal ve teknolojik koşullar yeni katılım biçimleri üretmektedir. Özellikle internetle birlikte siyasete parti üyeliği aracılığıyla katılım yerini online siyasal forumlara, internet günlüklerine, elektronik imzalara bırakmaya başlamıştır. Bu anlamda internet, parti aktivizmini sibir alandaki siyasal faaliyetlere aktarmaya başlamıştır[3].
Gerek üyelik, gerekse üyelerin parti faaliyetlerine katılımının azalıp, siber alana kaymasının nedeni, çalışma koşulları, boş vakitlerin azalması iken, siyasal örgütlerde aktif olarak çalışma yerine, batıda partilere, sivil toplum örgütlerine bağış yapma ağırlık kazanmaya başlamıştır[4]. Talep yönlü açıklamalar ise kitle iletişim ve siyasal pazarlamanın liderlerin özellikle seçim dönemlerinde seçmenlere doğrudan ulaşmalarına imkan vermesi nedeniyle liderler artık bireysel üyeliğe eskisi kadar ihtiyaç duymamaktadır. Seçmenlere ulaşmaya yönelik örgütsel yöntemler kitle iletişim kampanyalarıyla karşılaştırıldığında daha maliyetlidir de. Bunun yerine, kurumsal örgütler, özellikle şirketler, varlıklı kişilerden sağlanan yüksek bağışlarla kampanyaların yürütülmesi üyelere ve kampanya faaliyetlerine olan ihtiyacı azaltmaktadır[5].
Türkiye’de partilerin kampanya finansmanında oy oranı belirli bir düzeyin üzerinde olmaları durumunda hazineden aldıkları yardım da üyelere olan ihtiyacı azaltan bir faktör olarak belirtilmelidir. Partiler üyelerinden bir miktar düzenli aidat alsalar da, bu parti faaliyetlerinin finansmanında yetersiz kalmaktadır. Batıda partilere şirket ya da şahıslar aracılığıyla yapılan yardım şeffaf iken, bizde şeffaflıktan söz etmek zordur. Özellikle kamudan ihale beklentisi içinde olan şirketlerin şeffaf olmayan bağışları dikkate alındığında, az sayıdaki işadamının çok sayıda üyeye yeğlendiği, bu konuda parti farkı da fazla olmadığı malum.
PARTİLERDE AKTİF ÜYELİK Mİ, UYUYAN ORTAKLIK MI MAKBUL?
Tespiti doğru yapmak gerekir. Mevcut sistemimizde aş, iş, ihale beklentisi olmayan ya da ideolojik bağlılığı yüksek parti neferleri dışında, sade üyelerin parti faaliyetlerine katılımı ya çok düşük ya da seçim kampanyaları dönemiyle sınırlı kalmaktadır. Partiler için de üyeler ya niceliksel görsel itibar malzemesi ya da seçim dönemlerinde muhtaç olunan politik ırgatlar, parti yönetim organları seçim dönemlerinde ise aş, iş, merkezi ya da yerel yönetimlerde kadro vaadi ile sırtları sıvazlanan marabalardır. Seçimler tamamlandıktan sonra, bir sonraki seçime kadar, partiyle bağı ideolojik olan politik neferler dışında çoğu üye parti kapılarının önünden dahi geçmez.
Parti aktivizminin neredeyse yok hükmünde oluşunu birkaç bulguyla destekleyelim: Geçmişte konuyla ilgili yapmış olduğumuz bir çalışmada parti üyelerinin % 12,6’sının ortalama olarak bir ayda hiçbir parti faaliyetine katılmadığı, en fazla katılım türünün parti mitingleri (%63,6’sı sıklıkla katıldıklarını belirtmiştir) olduğu, % 44,1’inin hiç kapı kapı dolaşıp oy istemediği, % 15,5’nin partinin eğitim faaliyetlerine hiç katılmadıklarını tespit etmiştik. Konu partiye üye olmanın en önemli nedeninin ne olduğuna gelince, % 70,9’u bunu parti ideolojisi şeklinde ifade ediyor. Bu yaman çelişkiye şaşırmamak mümkün değil[6]. Üyelerin parti faaliyetlerine katılımı batı demokrasileriyle karşılaştırıldığında nispeten daha yüksek olsa da, genel anlmada aktif üyelikten bahsetmek yerine, üyelerin katılım düzeyi dolayısıyla üyeler bizim örneğimizde de ‘Uyuyan Ortaklar’ şeklinde düşünülebilir.
UYUYAN ORTAKLARDAN AKTİF ÜYELİĞE DÖNÜŞÜM MÜMKÜN MÜ?
Parti üyelerinin sayısal yüksekliği üye merkezli parti siyasetinin mevcut olduğu şeklinde bir yanılsamaya yol açmamalı. Üyeler sadece kendilerine ihtiyaç duyulduğunda partilerin makbul hazır kıtalarıdır. Bu ise yapay, sanal bir makbullüğe denk gelmekte. Oysa ki üyeleri partilerin gerçek sahibi yapacak bir sistemin inşası partileri seçmenin sesi olmaya bir adım yaklaştırabilir. Bugünkü manzara, partilerin en fazla delegelerin sesi, liderlerin ve etrafındaki profesyonel politik elitlerin ise adeta malı, mülkü olduğudur. Bunu aşmanın öncelikli yolu; üyelerin partilerinde söz sahibi olabileceği bir kurumsal yapıyı inşa etmekten geçiyor.
Yapının inşası bir boyutuyla hukuki düzenlemelerle, diğer boyutu liderlerin partiyi üyeleri teslim edecek tercihleriyle mümkün. Bu iki unsur üyelerin partiyle özdeşleşmelerine, bağlılık kurmalarına psikolojik katkı sağlayabilir. Bu, üyelerin, hatta seçmenlerin hatırı sayılır kısmının partilere uzak durmamalarına katkı sağlayabilir. Karar alma süreçlerinde her kademedeki seçimde üyenin tercihini devreye sokacak, delegelerin hakim olduğu delegasyoncu aday belirleme süreçlerini terkedecek, seçim süreçlerinde aracıları kaldırarak üyeleri değerli kılacak bir sistem herşeyden önce üyeyi parti adına politik faaliyette bulunma konusunda motive edebilir. Partinin politika geliştirme süreçlerinde üye düşünce ve taleplerini taşra örgütlerindeki yönetim kademeleri gibi aracı politik yapılarla üyeleri kaynaştıracak, üyeyi lider ve üst yönetimle periyodik olarak online buluşturacak sanal doğrudan demokrasi platformları bu süreçte önemlidir.
‘Yeter Söz Üyenindir’ sloganıyla her kademeki parti yönetim organlarının seçiminde üyeyi sahanın kıymetli unsurları haline getirmek üyenin parti adına seçmene dokunmasını da sağlayabilir. Pandemi dönemi bu konuda partilerin deneyim kazanmasına vesile olmuştur. Bazı partilerde liderlerin toplumun farklı kesimleriyle online platformlarda doğrudan buluşması, yatay iletişim kanallarını açmıştır. CHP, DEVA parti liderlerinin çeşitli toplum kesimleriyle yaptığı online toplantılar bu anlamda dikkate değerdir. Önümüzdeki süreçte tüm partilerin yönetici kadrolarıyla üyeleri arasında başlatılacak online iletişim, partileri sadece topluma yakınlaştırmakla kalmaz, partilere ilişkin meşruiyet kaybını da azaltabilir. Sözkonusu boyutta genişletilecek iletişim kanalları partilere seçmen ilgisini arttırabileceği gibi, üyelerin katılımına ilişkin motivasyon kaynağı da olabilir. Son tahlilde katılımı genişletecek olan ise; siyasi partiler kanununda tüm süreçleri demokratikleştirme odaklı hukuki düzenlemeler ile elitlerin konuya ilişkin samimi olup olmadıklarıdır.
[1] Karina Pedersen, Lars Bille, Roger Buch v.d.; “Sleeping or Active Partners?: Danish Party Members at the Turn of the Millennium”, Party Politics, July 2002, 10(4), s.367-384.
[2] Bkz. Hansen, Jens-Blom, and Knut Heidar. 2005. Party Member Activism in Denmark and Norway – A Question of Party? Research report no. 1/2005. Oslo: Department of PoliticalScience, University of Oslo.
[3] Bkz. Sarah,Oates, , Diana Owen, and Rachel Gibson. 2006. The Internet and Politics: Citizens,Voters and Activists. London: Routledge. Paul Whiteley, 2011. “Is the Party Over? The Decline of Party Activism and Membership Across the Democratic World.” Party Politics 17: 21–44.
[4] Grant, Ordan, Grant, and William A. Maloney. 1997. The Protest Business: Mobilizing CampaignGroups. Manchester: Manchester University Press.
[5] Mair, Peter, and Ingrid van Biezen. 2001. “Party Membership in Twenty European Democ-racies, 1980–2000.” Party Politics 7: 5–21.
[6] Bulguları ilişkin bkz. Gülgün Erdoğan Tosun, Tanju Tosun, Yusuf Can Gökmen; “Party membership and political participation in Turkey”, Party Politics in Turkey , Routledge, 2018.