Yorumlar

Türkiye sosyo-politiğinde kimlik siyaseti

Abone Ol
Bugün, politik kutuplaşmanın zirve yaptığı ve her zamankinden daha fazla demokrasiye ihtiyaç duyan Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı en büyük sosyo-politik tehdit; bölücü, ayrıştırıcı ve cinsiyetçi temeller üzerine kurulu kimlik siyaseti tehlikesidir. Sosyo-politik bilimi, basit manada “Ben” odaklı düşünce yapısını “Biz” olmaya dönüştürme yollarını ararken Platon’dan atıfla; beraber yaşama arzunu, toplumsal sorunlar karşısında ürettiği hümanist çözümlerle inşa etmeye çalışmaktadır. Sosyo-politik düzlemde millet olabilmenin en temel şartlarından biri olan birlik ve beraberlik mayasının karşısındaki en büyük tehdit ise kimlik siyaseti anlayışıdır. Belirli bir etnik yapı ya da inancı temel alarak kendi sınırlarıyla çizilen siyasi ve sosyal bir düzeni esas alan bu anlayış, mevcut sisteme karşı alternatif bir alan arayışını tahayyül etmektedir. Modern çağın gerisinde kalan ve salt kimlik üzerine dayalı bir ideolojiyi temsil eden bu siyasal yaklaşımlar, sosyolojik bir problemin de göstergesi mahiyetindedir. Ayrıca dünya genelinde benzer özellikleri taşıyan bu tarz yaklaşımların pek çok örneğinde şiddet ve terör eğilimlerinin arttığı da gözlemlenmiştir. Seçim sathına girilen Türkiye’de zamanın daralması, siyasal ittifaklar arasındaki hareketliliği de artırmıştır. Geçtiğimiz hafta AKP ve Yeniden Refah Partisi’nin bir araya gelmesi, Cumhur İttifakı’nda yeni bir heyecan getirirken Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılmak için ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı kanunun kaldırılmasını şart koşması, Türkiye’de bir anda yeni bir gündem yaratmıştır. Aynı günlerde Cumhur İttifakı’nda yaşanan AKP ve HÜDA-PAR yakınlaşması ise siyaset kazanındaki suların iyiden iyiye kaynamasına neden olduğu gibi HÜDA PAR'ın programında yer alan eyalet sistemi, özerklik ve federatif yönetim, devletin Şeyh Sait’ten özür dilemesi gerektiği, ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ yazısının silinmesi, Kürtçenin Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olması ve medreselerin iyileştirilmesi şeklindeki politikaları tartışma yaratırken HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bir televizyon programında kendisine yöneltilen "Şeriat istiyor musunuz?" sorusuna "Sadece istemiyoruz, getireceğiz" yanıtını vermesi, geçmişinde derin yaralar barındıran Türkiye’de, kimlik siyaseti anlayışının doğurduğu sorunların yeniden hatırlanmasına neden olmuştur. Kimlik siyaseti; Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Rum, Ermeni, Sünni, Alevi, Muhafazakâr, Seküler, Kadın, Erkek özelinde Türkiye sosyo-politiği perspektifindeki en büyük sorunlardan birini oluştururken sorunun çözümü adına özellikle ciddi bir teşhis problemi yaşanmış sorunun adlandırılmasından çözümün üretimine kadar yıllarca süregelen tıkanmışlık, problemi kronik bir evreye dönüştürmüştür. Probleme dair yapıcı bir çözüm kanalı açamayan siyaset kurumu, aksine gösterdiği reflekslerle sorunun daha da derinleşmesine neden olmuştur. Geldiğimiz noktada ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı kanunun kaldırılmasını ya da şeriat tandanslı bir düzeni sunarak toplumun daha önce hiç olmadığı kadar birleşmeye bütünleşmeye ihtiyacı olduğu anda ayrışmayı hedefleyen kendisinden olmayanı ‘’var’’ olarak kabul etmeyen ve Türkiye sosyo-politiğiyle uyuşmayan bu tecridi model, Türkiye’ye ne kazandırabilir? Bugün, politik kutuplaşmanın zirve yaptığı ve her zamankinden daha fazla demokrasiye ihtiyaç duyan Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı en büyük sosyo-politik tehdit; bölücü, ayrıştırıcı ve cinsiyetçi temeller üzerine kurulu kimlik siyaseti tehlikesidir. Türkiye, doğusu ve batısıyla farklı inanç ve mezhepleri, farklı etnik gruplarla beraber yaşatabilen kültürel çeşitlilik zenginliğinin üzerine kurulu bir devlettir. Farklılıklar üzerinde kullanılan her ayrıştırıcı dil, mevcut sorunların çözülmesine bir fayda getirmediği gibi aksine sorunların büyümesine neden olmaktadır. Farklılıkların yok sayılmaması gerçeği ve tecrübesi göz önünde bulundurularak farlılıklar arasındaki sorunların giderilmesi adına atılacak her adım, aynı coğrafyanın oluşturduğu gökkuşağı renklerinin daha parlak doğmasını sağlayacaktır. Türkiye’yi Türkiye yapan en önemli özelliklerden birisi; farklı renkler arasında kalın konturlar taşıması değil, farklı renklerin süslediği bir tablonun manzarasını resmetmesidir.