Türkiye seçimleri Macaristan seçimleri gibi olur mu?

Abone Ol
Macar muhalefeti yürüttüğü duygulara hitap etmeyen seçim propagandasının faturasını öderken, Türkiye’de muhalefet son genel ve yerel seçimlerde iktidar karşısında sonuç alıcı kampanya yürütme konusunda deneyim sahibi olmuştur. Macaristan’da yapılan son seçimlerin sonuçları politikayla ilgilenen tarafları seçimlerin Türkiye’ye etkisi anlamında adeta ikiye böldü. Bir taraf objektif bir değerlendirmeyle seçimli otoriter rejimlerde iktidarların değişmesinin kolay olmadığı, çünkü iktidarların değişimi için yapısal koşullarının bu rejimlerde olmadığını ya da değişime kolay kolay izin verilmediği görüşünü savundular. Haksız da değiller tabii ki. Nitekim Funke, Schularick ve Trebesch popülizmin maliyetleri ve tarihsel arka planını inceledikleri çalışmalarında işbaşındaki popülistlerin iktidar değişimi seçim yoluyla kolay gerçekleşmiyor. Arjantin genel seçimleriyle ilk popülist başkan Hipolito Yrigoyen’in iktidara geldiği 1916’dan günümüze 1980’lerde popülizm gerilese de, Berlin Duvarının yıkılmasıyla 1990’larda yeniden yükselişe geçmiş, 2018’de 16 ülke ile tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Araştırmacılara göre, bir asırlık dönemde 41 popülist iktidarın sadece dokuzunda popülistler olağan yollarla iktidardan ayrılmıştır. Buna karşılık, yüzde 80’inde (32) popülist iktidarların değişimi istifa, koltuğu bırakma ya da seçim sonuçlarını kabul etmeme halinde koltuktan zorla indirilme yoluyla gerçekleşmiştir[1]. Araştırmacıların popülist rejimler ve maliyetleriyle ilgili saptamaları önemli:  “(1) popülizmin uzun bir tarihi olup, doğası gereği süre bakımından bir serilik mevcuttur. Eğer ülkeler bir zamanlar bir popülist tarafından yönetildiyse, gelecekte başka bir popülistin göreve geldiğini görmeleri çok daha olasıdır; (2) popülist liderlik, tüketim ve çıktıda uzun vadede kayda değer bir düşüşle birlikte ekonomik olarak maliyetlidir ve (3) popülizm siyasi olarak yıkıcıdır, istikrarsızlığı ve kurumsal çürümeyi teşvik eder”[2]. Bu çerçeveden bakıldığında, ilk bakışta Macaristan’daki iktidar sürekliliğine benzer biçimde Türkiye’deki popülist iktidarın kriz koşullarına rağmen devam etme eğiliminin yüksek olduğunu düşünenlere bir miktar hak vermek olası. Macaristan seçim sonuçlarının etkisi anlamında iki ülkenin dinamiklerinin çok farklı olduğunu, dolayısıyla farklı koşulların farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğuracağı düşünenler de mevcut. Baştan ben de yazının başlığındaki soruyu tekrar yazarak, yanıt anlamında fikrimi söylersem, “Türkiye seçimleri Macaristan seçimleri gibi olur mu?” Çok kuvvetli olasılıkla HAYIR. İki ülkenin politik, ekonomik koşulları arasında benzerlik ve farklılıklar mevcut. Benzerlikler çerçevesinde bakıldığında, ilk bakışta bizde de seçim sonuçları anlamında otoriter-popülist iktidara göreve devam onayı verileceği, yasama ve yürütmede iktidarın süreceği izlenimi verse de, Türkiye’de seçmen günü geldiğinde işbaşındaki iktidarlara sandıktaki tercihleriyle ‘Yeter, Söz Milletindir’ diyecek ölçüde rüştünü ispatlamıştır. İktidar değişiminin yaşandığı seçmen desteği kırılmalarına denk düşen seçimlerde hep böyle oldu.   1950, 1965, 1973, 1983, 1991, 2002 seçimleri tipik örneklerdir. Bu anlamda bizde popülizm dünya örnekleriyle karşılaştırıldığında daha sık kesintiye uğramıştır. İki ülkenin özellikle yapısal politik koşulları ilk bakışta Türkiye seçimlerinin Macaristan seçimleri gibi olabileceği izlenimi verse de bu bizi yanıltmamalı. Evet, Macaristan’da da otoriter-popülist bir iktidar işbaşında, iktidarın ürettiği oligarklar aracılığıyla medya kontrolü neredeyse tamamen ellerinde, seçim kampanyası  Orban ve Macaristan için Birlik İttifakı’nın  bombardımanıyla yürütüldü (ülke genelinde Macaristan için Birlik İttifakı ve Marki Zay’ın 2.000 seçim afişine karşılık, iktidarın 20.000 afişi kullanılmış, radyo ve televizyonlar özellikle muhafazakar değerleri Macaristan kırsalının en ücra köşelerine kadar yayınlarıyla Macar seçmenlere ulaştırmıştır).
İki ülkenin özellikle yapısal politik koşulları ilk bakışta Türkiye seçimlerinin Macaristan seçimleri gibi olabileceği izlenimi verse de bu bizi yanıltmamalı.
Devlet kaynaklarının iktidar marifetiyle seçmenlere sosyal yardımlar adı altında (her seçmene 10.000 Macar forinti, et yardımı) eşitsiz bir şekilde dağıtıldığı iddia edildi. Seçim sisteminde Orban’ın ilk iktidarından itibaren yapılan “gerrymandering” (seçim yasalarının bir parti veya bir sınıf lehine manipülasyonu) düzenlemeleriyle iktidar lehine ‘hak edilmemiş sonuçlar’ elde edilirken, son düzenlemeyle çifte vatandaşlığı olan ülke dışındaki etnik vatandaşların ülkeye gelmeden posta yoluyla oy kullanmaları kolaylaştırılırken, batıya eğitim, iş amacıyla göç etmiş iktidar karşıtı genç Macar seçmenlerin oy kullanmaları güçleştirilmiştir. Romanya’nın Transilvanya bölgesinde seçim öncesinde çöplüklerden kısmen yanmış Macaristan seçimi oy pusulalarının bulunduğu iddiası da iki ülke arasındaki benzerlik adına dikkate değerdir. AB fonlarını ülke kalkınması için kullanıp, AB düşmanlığı yapmak Orban’ın sıklıkla başvurduğu bir stratejiydi ve batıyı ötekileştirme, yabancı, göçmen düşmanlığı yaparak, steril, üstün bir Macaristan ve Macar halkı inşa etmesi de yerli ve milli olanı kutsamak şeklinde okunabilir. Muhafazakâr değerlerin yaygın olduğu Macar toplumunda siyaseti muhafazakâr değerler ve kurumların referansıyla yürütmek, farklı etnik, cinsel eğilim, tercihleri, Batıyı adeta düşmanlaştırmak, popülizmin sadık “Biz Halkız” , diğerleri “Ötekiler” söylemiyle somutlaşan popülist siyaset tarzının pratikleri olarak dikkat çekiciydi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi karşısında kendisini ülkesinin çıkarlarına adamış dengeli ülkesinin çıkarlarına adamış barışsever bir politik lider profili çizen Orban, karizmasını ‘halkın kendisi olmak’, sadece Macar halkının geleceği için çalışmak iddialarıyla halkın çıkarları için otoriter-popülist imajını siyasetten uzak sade seçmenler nezdinde pekiştirdi. Resmetmeye çalıştığımız aktüel Macar siyasetinin yapısal koşulları Türkiye ile benzerlikler olarak değerlendirilebilir. İki ülkenin politik-yapısal koşulları arasında farklılıklar ise daha fazla ki bu farklılıklar Türkiye seçimlerinin Macaristan’dan farklı olacağının sinyallerini vermektedir.  Her şeyden önce Türkiye’de muhalefet devleti arkasına alan iktidara rağmen, iktidarla yarışma, seçim rekabeti anlamında oyun kurma bağlamında Macar muhalefetiyle karşılaştırıldığında çok daha deneyimli. Proaktif mi dersek, halen değil. Macaristan için Birlik İttifakı muhalefeti ideolojik olarak türdeş olmayan, üstelik Orban’ın muhafazakârlığa dönüşmüş kimliği karşısında onunla yarışmak için muhafazakâr Zay’ı aday gösterse de partilerin ideolojik çeşitliliği nedeniyle seçmende karşılık bulmamıştır. Türkiye de muhalefet adayın salt değerler referanslı kimliğini veri alıp 2014’te ılımlı milliyetçi-muhafazakâr aday Ekmeleddin İhsanoğlu ile girdiği Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybederek gereken dersi aldı. Bu anlamda da aday profilini belirlemede yeteri ölçüde deneyimli hale geldiler.
Macaristan muhalefetinin yanlışına düşmeye gerek yok. Muhalefet artık bunun farkında. Aş için, iş için, adalet için duygusal seferberlik,  rakip lider hedefli yıkıcı muhalefet tarzından daha etkili.
Yanlış adaya dokunan lider/lerin yanacağını artık fark ettiler diye düşünüyorum. Macaristan’da aday belirleme yönteminde seçmene indirgenmiş bir önseçimle kayıtlı seçmenin yüzde 5’inin tercihine mazhar olan bir ismi başbakan adayı olarak göstermenin aritmetik yanlışı karşısında, Türkiye’de muhalefetin adayı son tahlilde liderler tarafından belirlenecek olsa da çok daha rasyonel kriter ve yöntemlerle dolu süreçlerin sonunda kararın verilmesi muhtemel olduğu için, bu anlamda da iki ülke muhalefeti arasında farklılık mevcut. Macar muhalefeti yürüttüğü teknokratik, duygulara hitap etmeyen kampanya ve seçim propagandasının da faturasını öderken, Türkiye’de muhalefet son genel ve yerel seçimlerde özellikle İstanbul örneği göstermiştir ki iktidar karşısında çok daha etkin, sonuç alıcı kampanya yürütme konusunda deneyim sahibi olmuştur. Bugün artık iktidarın söylemsel olarak ve politika anlamında tükenmişliği, başarısızlıkları, yanlışları dolayısıyla malzeme de çoktur. Macar muhalefeti Orban’ı durarak izleyip, sadece onu eleştirirken, Türkiye’de muhalefet yapmak zaman zaman Erdoğan karşıtlığına indirgense de Yarının Türkiyesi’ni inşa etme adına çok zengin malzeme, toplumun adaletsizlikler karşısında birikmiş, öfke, hınç, tepkisi, geleceğe dair özlemleri mevcut. Lider karşıtlığı üzerinden rekabet etmeye Macaristan muhalefetinin yanlışına düşmeye gerek yok. Muhalefet artık bunun farkında. Aş için, iş için, adalet için duygusal seferberlik,  rakip lider hedefli yıkıcı muhalefet tarzından daha etkili. Türkiye muhalefetini Macaristan muhalefetinden ayıran ve iktidar taraftarlarının Macaristan seçimlerinden umutlanmalarının yanıltıcı olduğunu kanıtlayan asıl olgu ise Türkiye ekonomisinin veri koşulları ile yaşanan ekonomik krizdir.  Kişi başına 18.000 dolar gelir, yüzde 5 büyüme oranı, yüzde 3,3 enflasyon, yüzde  3,4 işsizlik, 9 milyar dolar cari fazlanın olduğu, duygulara hitap eden, karizmatik bir lider, muhafazakar, yaşlı seçmenlerin ağırlıkta olduğu bir ülkede popülist iktidara sandıktan onay çıkması eşyanın doğasına uygun iken, gelir dağılımındaki adaletsizliğin Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeye ulaştığı, işsizlik, enflasyon, yoksulluk, kamu kaynaklarının haksız biçimde taraftarlara aktarıldığı, kutuplaşmanın tavan yaptığı bir ülkede popülizmin toplumsal desteğinin seçimli otoriter rejimi onaylamaya yeteceğini düşünmek pek gerçekçi değil. Sözün özü ise, Türkiye seçim sonuçlarının Macaristan seçim sonuçları gibi olması kanımca oldukça zor. Tek koşulu, muhalefetin  gündem belirleme, politika üretme üstünlüğünü yeniden kazanarak, ekonomi ağırlıklı somut politika önermelerini öne çıkarması ve sadece esnafa değil, duygu seferberliğiyle birlikte toplumun tüm kesimlerine dokunması. [1] Manuel Funke, Moritz Schularick, Christoph Trebesch; “The cost of populism:Evidence from history”, https://voxeu.org/article/cost-populism-evidence-history, Alıntı tarihi: 9 Nisan 2022. [2] a.g.m.