Deprem Kılıçdaroğlu farkını bir kez daha ortaya çıkardı

Abone Ol
Eski Devlet Bakanı Yüksel Yalova Cumhurbaşkanlığı için en ideal adayın Kılıçdaroğlu olduğu deprem sonrası yaşananların bir kez daha gösterdi dedi. Yalova; “Evet seçimi kazanmak önemli ama bir o kadar önemli olan seçim sonrası parlamenter sisteme geçiş sürecini de yönetebilmektir. Bence bu süreci yönetebilecek en yetkin isim de Kemal Bey’dir.” Dedi ve ekledi; “Benim için ideal formül Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı, Meral Akşener’in cumhurbaşkanı birinci yardımcısı olmasıdır.” Dün depremi konuştuk. Bugün biraz muhalefetin deprem sınavını konuşalım. Ama önce bir parantez açmak istiyorum. Eski-Yeni Türkiye kıyaslaması ya da karşılaştırması konuşuluyor. Böyle bir karşılaştırma mümkün mü? Eğer yeniyi AK Parti dönemi olarak alacaksak öncesini eski diye tanımlarız ama eskiler bitmez. 12 Eylül de eskidir, onun öncesi de. Ama hangi eskiyi referans alırsak alalım o eskinin bugünkü Türkiye ile birkaç temel ayrımı var. Birincisi şart ve koşullar ne olursa olsun birincisi “umut” hep vardı. Şartlarımız belki çok iyi olmadı ama toplumda hep bir umut vardı. İkincisi “tebessüm” vardı ve üçüncüsü de “mizah” vardı. Ben bizim dönemimizde Gırgır, Çarşaf daha eskiden Akbaba Dergilerini hatırlarım. Demirel’i, Özal’ı, İnönü’yü, Erbakan’ı dansöz olarak çizen karikatürler vardı. Hatta bu dergi kapakları Çankaya Köşkü’nde sergilendi.  Yani insanlar birbirlerine gülümserdi, siyasi liderler mizaha anlayışlıydı. Birlikte TV’lere çıkar tartışırlardı. Şimdi bunların hiç birisi yok. İşte size eski ile yeni arasındaki temel fark. CUMHURBAŞKANI DEĞİL SİSTEM SEÇİMİ YAPACAĞIZ Ne zaman başladı bu bozulma? Sanırım Erbakan’ın liderlerle katılacağı bir programa çıkmamasıyla. O karar bir ayrımdı ve Erdoğan o ayrımı son yıllarda iyice belirginleştirdi. Bizden olanlar ve olmayanlar diye. Bunun basit bir ayrım olmadığı artık çok daha net. Bu ayrımın bir ucunda otoriter, totaliter rejimin kurumsallaşması var, diğer ucunda bu gidişe dur demek var. O açıdan seçim Türkiye için çok önemli. Bu seçim referandum da değil başka bir şey, bir sistem tercihi. Yani referandum değil? Değil. Sonuçta referandum tartışmalı bir konu üzerine yapılır. Oysa bu seçim Türkiye’nin geçmişinin, bir anlamda 100 yıllık Cumhuriyet döneminin, onun değerlerinin, demokrasi deneyimin, laikliği hatta Kurtuluş Savaşı’yla başlayan günden bugüne doğru mu yaptık yanlış mı yaptık sorusunun oylanmasıdır. Bu demokratik rejim ile totaliter ve otoriter rejimler arasındaki tercihtir. Bakın totaliter ve otoriter rejimlerin ana özelliklerinden bazıları şöyledir. Bir, hiç kimsenin tenkit edemeyeceği, sosyal hayatın çeşitli yönlerini kavrayan resmî ideoloji. İki, devlet mekanizması ile iç içe girmiş ve kaynaşmış oligarşik bir tek parti sistemi. Üç, siyasal iktidar tekeline sahip bir diktatör veya komite. Dört vatandaşı yakından gözetleyen bir polis rejimi. Beş, bütün düşüncelerin tek kalıba sokulmasına yarayan geniş bir propaganda yönetimi. Altı, bütün ekonominin tek merkezden yönetilmesi. Bunları bu rejimlerin evrensel normları. Ki Türkiye’nin son dönemi buna çok uymaktadır. İşte seçim ya bu sistem daha da kurumsallaşıp, katılaşacak ya da değişmesi için bir umut belirecek. ARTIK ADAY BİR AN ÖNCE AÇIKLANMALI O zaman buradan muhalefete geçebiliriz. Dediniz ki muhalefet kazanırsa, bu sistemin değişmesi için bir umut belirecek. Yani kazanmak tek başına yetmeyecek mi? Hayır, yetmez. Dünyadaki örneklerini görüyoruz. Parlamenter sisteme dönüş konusunda partiler arasında doğacak bir gerilim, güç savaşı, bürokrasi paylaşımı ya da ideolojik rekabet yönetimi zorlaştırır ve yeni seçim için fırsat olur. O zaman kaybeden daha güçlü biçimde gelir. O yüzden sadece seçimi kazanmak yetmiyor. Evet kazanmak önemli ama yeterli değil. Yönetmek de kazanmak kadar önemli.
Millet İttifakı’nın amacı ne? Parlamenter rejime geçmek. Karşımızda siyah ile beyaz arasında bir tercih var. Siyah dediğin kapkaranlık ve biz onun içinde yaşıyoruz.
Siyasi iktidara eleştirel bakan kesimler özellikle Millet İttifakı’nı eleştiriyor; aday belirlemediniz, sadece rapor yazdınız vs. diye. Bu eleştiriler haklı mı, haksız mı? İkisi birden. Haksız çünkü, izleyebildiğim kadarıyla muhalefet sadece kazanmayı değil sonrasını yani geçiş sürecini yönetmeyi de sürece katıyor, o süreçteki riskleri en aza indiriyor. Hazırladıkları ortak politikalar metni, seçim güvenliği ve komisyon raporlar bunu gösteriyor. Diğer yandan haklı, çünkü adayın da artık açıklanması gerekiyor. Bu konuda da artık hızlı davranmalı muhalefet. Ama şu konuda Altılı Masa’daki liderlerin hakkını teslim edelim. Gerçekten Türkiye demokrasisi için çok önemli bir işi başarıyorlar. Bunca sürede krizsiz bugüne gelmek büyük demokratik deneyim ve kazanım Türkiye için. Elbette Bunda Kemal Bey’in özel yeri var. KILIÇDAROĞLU’NA HAKSIZLIK YAPILIYOR Çok eleştiriliyor diğer yandan, karizması yok deniyor, aday olmamalı deniyor vs… Bence hepsi Kemal Bey’e büyük haksızlık. Kemal Kılıçdaroğlu parti içinden, parti dışında, Erdoğan’dan ve pek çok başka yerden gelen inanılmaz hücumlara göğüs gererek Millet İttifakı’nı ayakta tuttu. Partilerin oy oranlarından bağımsız olarak, eş düzeyli bir diyalog, ortak karar alma gibi demokrasi geleneğimiz çok az olan deneyimi uzunca bir süre sürdürdü ve belli bir noktaya getirdi. Bu çok önemli. Diğer yanda muhalefetimizin şöyle bir yaklaşımı var. Kemal Kılıçdaroğlu aday olmasın. Peki olmasın. Tayyip Erdoğan da olmasın. Kim olsun o zaman? Bunun cevabının olması gerekiyor. Burada mesele alternatif bir isim meselesi de değildir. Millet İttifakı’nın amacı ne? Parlamenter rejime geçmek. Karşımızda siyah ile beyaz arasında bir tercih var. Siyah dediğin kapkaranlık ve biz onun içinde yaşıyoruz. Bizim siyahtan beyaza geçmemiz lazım evet bu konuda mutabıkız ama beyaza geçince de orayı bir süre beyaz tutmak zorundayız. Orası lekelenmemeli. Bu da ancak seçilecek kişinin yetkilerinden feragat edebilmesiyle mümkün. Kemal Bey, yaşı, yetişme tarzı, edebi, adabı ve en önemlisi de bir buçuk birbirinden farklı 5 siyasi parti liderini bir arada tutarak, onlarla aynı yolda yürüyerek veriyor. Kemal Bey, bugüne kadar gösterdiği performansa en doğru cumhurbaşkanı adayıdır. Kemal Bey konusunda tereddüdü olanların da onun yerine, o görevi onun kadar liyakatle yapacak ismi de önermeleri gerekiyor. Evet seçimi kazanmak önemli ama bir o kadar önemli olan seçim sonrası parlamenter sisteme geçiş sürecini de yönetebilmektir. Bence bu süreci yönetebilecek en yetkin isim de Kemal Bey’dir. Benim için ideal formül Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı, Meral Akşener’in cumhurbaşkanı birinci yardımcısı olmasıdır. Genel bakanların hepsinin başkan yardımcısı olması risk yaratabilir. Diğer yandan liderler birbirlerini bizim onları tanıdığımızdan daha iyi tanıyorlar. Onlar en uygun formülü üretebilirler sanıyorum.
Kemal Bey konusunda tereddüdü olanların da onun yerine, o görevi onun kadar liyakatle yapacak ismi de önermeleri gerekiyor. Evet seçimi kazanmak önemli ama bir o kadar önemli olan seçim sonrası parlamenter sisteme geçiş sürecini de yönetebilmektir.
Peki CHP’nin şansı? Tabii hangi sistemle seçime gideceğimizi henüz bilmiyoruz. Şu anda araştırmalar CHP’nin oyunun yüzde 25-27 olduğunu söylüyor. Eğer CHP, siyaseten toplumla konuşabilen, diyalog kurabilen doğru adaylar gösterirse çok rahat yüzde 30’un üzerinde oy alır. Deprem sürecinde sadece Kılıçdaroğlu değil CHP’li milletvekilleri de sahada, sıradan insanlar gibi çalıştılar. Bir milletvekili enkaza girerek yaralı çıkardı oradan. Tüm milletvekilleri ile sahadaydı, ben hepsine teşekkür ediyorum. Şunu da ekleyelim, Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’de büyük bir dönüşüm yaşadı. Kendi değerlerinden fedakârlık etmeden toplumun kesimleri ile buluşması, helâlleşme ile kendi partisi ve tüm partileri geçmişleriyle yüzleşmeye davet etmesi, devletin özne olarak mağdur ettiği toplumsal kesimlerle barışma çabası bütün bunlar CHP’nin yüzde 20’lerden yüzde 30’la hatta üstüne çıkmasını sağlayan adımlardır. Dahası Kemal bey yüzde 25-30 ile yüzde 50+1’den daha fazlasını temsil eder hâle gelmiştir ki bu çok çok önemlidir. ERDOĞAN ADAY OLAMAZ Peki Erdoğan’ın yeniden adaylığı. Bir hukukçu olarak siz nasıl yorumluyorsunuz? Şu soruyla başlayalım. Meclisin Başkanı toplumun yüzde kaçının oyuyla seçiliyor, cumhurbaşkanı yüzde kaç oyla seçiliyor? Cumhurbaşkanı yüzde diyelim yüzde 51 ile seçildi. Peki Meclis Başkanı? O seçimi katılanların yüzde 100’nün oyuyla. Bu açıdan Meclis Başkanın toplumsal meşruiyeti teorik olarak daha yüksektir. Ama Cumhurbaşkanı’na vekalet etmesi anayasa olarak ortadan kaldırdığı gibi, Cumhurbaşkanın yeniden aday olmasında ahlaki ve hukuki engel yok diyebiliyor. Hukuki olarak Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili iki anayasal düzenleme var. Anayasa 101 ve 116’nın 3. Fıkrası. İsterseniz o maddeler analım. “Adaylık ve Seçimi (Madde 101) Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”
Demokrasi sadece siyasi partilere bırakılamayacak kadar hayati ve ciddi bir çaba gerektirir. Bu yüzden tüm toplum siyasete katılması kaçınılmazdır. Şu aday olursa oy vermem, şu olmazsa oy vermem demek ülkenin içinde olduğu koşullarda af edersiniz fazlasıyla lükstür.
Ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi (Madde 116 /3) Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Burada 101. Madde çok açık ve bu madde Erdoğan’ın bir kez daha aday olamayacağını söylüyor. Ama esas belirleyici olan 116/3’tür. Kimi anayasa hukukçuları burada Meclis 2/3 çoğunlukla seçim kararı alırsa Erdoğan yeniden aday olabilir. Ama burada gözden kaçırılan husus şudur, Meclis’in bu yetkiyi kullanması şarta bağlıdır.  İster Malezyalı ol ister İngiliz, ister Fransız olsun; yasaların, anayasaların uygulanmasında tüm hukukçuları icbar eden iki kural var. Bir yasa koyucunun iradesi.  İki yasanın konulması ve güdülen amaç. Madde 116/3’te yasa koyucunun iradesi günün birinde, Tayyip Bey Anayasanın 101. Maddesine takılırsa yani kendisi meclisi fes ettiğimde aday olamam derse ona bir kıyak yapalım, üçüncü defa aday olabilmesi için bu mebuslar bu yetkiyi kullansın olabilir mi? Olamaz. Bu yasa olağanüstü şartlar için seçime 2-3 ay kala değil en az 2-3 yıl kala milletvekillerinden böyle bir fedakârlık istenir. Bu yasa onun için konmuştur, Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için değil. Bunu tartışmadan Meclis Başkanı, Adalet Bakanı başta olmak üzere anlı şanlı hukukçular bu maddenin Erdoğan için kullanılabileceğini söylüyor. Tabii neden söylediklerini biliyoruz. KİŞİYE ÖZEL ANAYASA DÜZENLEMESİ OLMAZ O zaman kişiye özel düzenleme olmaz… Evet olmaz. Ki geçmişte eski CHP lider Deniz Baykal’ın Erdoğan’ın Siirt’te yeniden seçilmesini sağlayan düzenleme de kişi için yapılmış özel bir düzenlemedir ve hatalıdır. O dönemde yapılması gereken Siirt’te 700 bin oy çalınmışsa sadece o ilde, tüm ülkede seçimin yenilenmesi olmalıydı. Son olarak şunu söyleyeyim; çünkü demokrasi sadece siyasi partilere bırakılamayacak kadar hayati ve ciddi bir çaba gerektirir. Bu yüzden tüm toplum siyasete katılması kaçınılmazdır. Şu aday olursa oy vermem, şu olmazsa oy vermem demek ülkenin içinde olduğu koşullarda af edersiniz fazlasıyla lükstür.