Türkiye ekonomisi için büyük tehdit: Cari açığın genişlemesi

Abone Ol
Cari açığın her geçen ay arttığına tanık oluyoruz. Ocak ve Şubat aylarının toplamında $14 milyar ticaret açığı verildiği görülmektedir. Ticaret açığının bu nedenli büyümesi cari çağın daha da artabileceği endişesine neden olmaktadır. Bu hafta Şubat ayı ödemeler dengesi rakamları açıklandı. Daha önce açıklanan Şubat ayına ilişkin dış ticaret rakamları bu haftaki rakamların nasıl geleceği konusunda bir tahminde bulunmamıza olanak vermişti ve maalesef cari açığın her geçen ay arttığına tanık oluyoruz. Önce açıklanan rakamlara bir göz atalım. Cari işlemler hesabı $5.1 milyar açık vermiştir. Ocak ve Şubat ayları toplamında ise cari açık $12.1 milyar olmuştur.  On iki aylık cari açık ise $21.8 milyara ulaşmış durumdadır. Cari açık konusunda bizi esas endişelendiren durum ise ticaret açıklarının artmaya devam etmesidir. Ocak ve Şubat aylarının toplamında $14 milyar ticaret açığı verildiği görülmektedir. Ticaret açığının bu nedenli büyümesi cari çağın daha da artabileceği endişesine neden olmaktadır. Bu konudaki endişelerim ticaret açığının kompozisyonu ve turizm gelirlerinin bu açığı azaltıcı desteği sağlayamayabileceği üzerinedir.
Bu konudaki endişelerim ticaret açığının kompozisyonu ve turizm gelirlerinin bu açığı azaltıcı desteği sağlayamayabileceği üzerinedir.
Öncelikle Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan mart ayı dış ticaret rakamları yukarıdaki ifadeleri kullanmamdaki temel dayanağı oluşturmuştur. Zira Ocak-Mart dönemi ticaret açıklarının $26.3 milyar olduğu bilgisi mart ayında cari açığın daha fazla artabileceği yönündeki tahminleri güçlendirmektedir. TİCARETİN KOMPOZİSYONU Ticaret kompozisyonuna baktığımızda ise Türkiye’nin büyük ölçüde hammadde ve tüketim malları ağırlıkta olduğunu ve tüketim malı ihracatının ise daha çok düşük ve orta teknoloji yoğun mal ihracatından oluştuğu anlaşılmaktadır. İthalatımız ise daha çok hammadde ve sermaye malı ağırlıkta olduğu, nihai mal ithalatının ise oldukça düşük seviyede kaldığı görülmektedir. İhracatımız içindeki nihai mallar rekabetin yoğun olduğu mal grubunda iken ithal ettiğimiz nihai mallar ise rekabetin zayıf olduğu ve karşı tarafın fiyat üstünlüğüne sahip olduğu orta yüksek ve yüksek teknoloji yoğun mallardan oluşmaktadır. Bu durum kur arttıkça ticaret hadlerinin daha fazla aleyhimize dönmesine ve dış ticaretin bizim için refah kaybına yol açması yani yoksullaştırıcı olması sonucunu doğurmaktadır.
İthal ettiğimiz nihai mallar rekabetin zayıf olduğu ve karşı tarafın fiyat üstünlüğüne sahip olduğu mallardan oluşmaktadır. Bu durum dış ticaretin bizim için refah kaybına yol açması yani yoksullaştırıcı olması sonucunu doğurmaktadır.
Öte yandan enerji bağımlısı ülke olmamız ve ithalatımızın büyük bir bölümünün enerji ithalatından oluşması hem küresel enerji fiyatları kaynaklı hem de yüksek kur nedeniyle yurt içi ve ihracatçı firmalar için önemli bir maliyet etkisi yaratırken tüketici enflasyonu üzerinde baskıyı artırmaktadır. Bu bağlamda kur kaynaklı iki önemli sorunla karşı karşıyayız. KUR KAYNAKLI RİSKLER Birincisi artan maliyetler ve enflasyon baskısı yüksek kurun tüm rekabetçi etkisini ortadan kaldırmakta ve dezavantaj yaratmaktadır. Bu ise ticaret açıklarının artmasına etki eden bir faktördür. Zira Aralık 2021 kur krizinden itibaren KKM ile desteklenen örtük sabit kur sistemi ile kur artışı baskılanırken enflasyon kur artışının üzerine çıkmıştır. Enerji enflasyonu %200 olurken, Yi-ÜFE %114 olmuştur. Bu durum ihracat maliyetlerini yükseltirken rekabet dezavantajı yaratmaktadır. İkinci olarak ise kur artışına izin verilmesi ve enflasyonun üzerinde çıkması hem benzer bir maliyet sorununa yol açacak hem de hiper-enflasyon sürecine girilmesine yol açabilecektir. DIŞ TALEP SORUNU Diğer yandan artan küresel belirsizlikler, yüksek enflasyonun gelirleri eritmesi küresel ve yol açabileceği talep sorunu küresel stagflasyon riskini büyütmektedir. Özellikle hem Financial Times hem de Bank of America kaynaklı okuduğum iki haber bu endişelerin arttığını göstermektedir. Almanya, İtalya ve ABD gibi ana ticaret partnerlerimiz kaynaklı dış talep sorunu yaşayabileceğimiz birkaç aydır vurgulamaya çalıştığım bir konudur ve dış ticaret açıklarımızın daha fazla artabileceği endişemin de en önemli nedenidir. Ana ticaret partnerlerimizde gelirlerin azalması ve Ukrayna-Rusya savaşının bu ülke vatandaşlarının gelirlerinde yol açtığı kayıplar turizm gelirlerimiz açısından yukarıda bahsettiğim biçimde cari açığın büyümesi riskini artırmaktadır. POLİTİKA ÖNERİLERİ Cari açığın artması özel sektör karlarını azaltıcı ve dolayısıyla yurt içi tasarrufları düşürücü bir faktördür. Bu nedenle ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecek bir durumdur. Diğer taraftan, kur kaynaklı rekabet avantajının kalması karşısında bu rekabetin ücret baskıları ile telafi edilmeye çalışılması yani ücret artışlarının enflasyonun gerisinde kalması ve gelirlerin erimesi dış talep sorununa ilave olarak iç talep beklentilerinin azalmasına yol açarak yatırımları olumsuz etkileyebilecektir. Bu konuda gelirleri artırıcı yönde maliye politikasına ihtiyaç vardır. Kamunun dış ticaret kompozisyonunu dönüştürecek biçimde teknoloji yoğun mal üretimine ve yeşil enerjiye yönelik yatırımlarını artırması, tarım politikasında köklü değişiklikler yapması gerekmektedir. Kamu istihdamı artırılmalıdır ve bu tam istihdamı sağlayıcı biçimde bir istihdam politikasıyla birlikte yürütülmelidir. Ayrıca mevcut dış açıklar karışında örtük sabit kur sisteminin sürdürülebilmesi zordur. Bunu sürdürmek için ihracatçı kazançlarının %40’nın Merkez Bankası’na aktarılması palyatiftir ve yukarıda bahsettiğim maliyet koşulları altında üretim sorunlarına yol açabilir ve bu dış açıkların daha da büyümesine yol açabilir. Dolayısıyla TCMB politika faizini ivedilikle pozitif tarafa geçecek biçimde artırması gerekmektedir. Her geçen süre bunun maliyetini yükseltmektedir. Sonuç olarak politika karması sıkı para ve genişleyici maliye politikası biçiminde olmalıdır. Elbette makro planlama ile…