Türk Kulturkampf’ında Post-Kemalizm Parantezi IV

Abone Ol
Post Truth ve Otoriterleşme Modernist paradigmanın kırılıp, yerini postmodernist paradigmaya bırakışıyla, Türkiye’de modernist entelektüalizm, liberal entelektüalizm karşısında güç yitirmeye başlar. Bu dönüşümde, Kemalizm, otoriter ve jakoben bir ideoloji olarak yaftalanarak, demokrasiye geçişin önünde bir engel olarak tanımlanır. Postmodernist akımın demokrasi kılığında ürettiği popülizm, yeni tarz bir siyaset ve siyasetçi tipi üretir. AKP bu yeni biçimin Türkiye’deki versiyonu olarak ortaya çıkar. Parti, kendisini “muhafazakar demokrat” şeklinde tanımlayarak konumlandırır. Anti-modernlik konusunda “muhafazakar” AKP, postmodernist liberal entelektüellerin kanaat önderliğini yaptığı post-Kemalist ittifakla hemfikir görünür, birlikte hareket eder. Post-Kemalist ittifak, - halk gücünü temsil eden AKP, Kemalizm’in tekelinden alınan entelektüelliği temsil eden liberaller, küreselleşmeyle güç yitiren Kemalist ulus devlet yapısına muhalif Kürtler, aşırı Batıcı kültürel devrimler sonucu geleneksel ve öz kimliğin yok edildiği gerekçesiyle kültürel Batıcılığa karşı çıkan muhafazakarlar – modernizmi hedef alarak, modernizmin Türkiye’deki izdüşümü olan Kemalizm’i hedef tahtalarına oturturlar. Böylece yıllardır muhafazakar İslamcı tarihyazımında dolaşımda olan anti-modernist/Kemalist tüm söylentiler, dedikodular, şehir efsaneleri, liberal entelektüel kalemeler tarafından itibarlı birer akademik söylem/metin haline getirilirler. Modernist iktidarın imtiyazlı Aydın sınıfının küçümsediği, ikinci sınıf gördüğü eğitimsiz geniş halk kitleleri, entelektüel başka bir kesim olan liberal entelektüellerin ürettiği postmodern söyleme duygusal bir olumlama gösterirler. Zira yeni postmodernist oluşumda modernist entelektüellerin toplum üzerindeki baskınlığı erozyona uğrar, kitleler, kendileri olmaktan gurur duyabilecekleri bir özgüven kazanmaya, birinci sınıf vatandaşlığa uzanmaya başlarlar. Kitleler, bu duygusal motivasyonla, kamuoyu oluşturmada, kanaatlerin, kanıların ve duyguların, olguların önüne geçtiği post-truth (hakikatin önemsizleşmesi) döneminde popülist AKP iktidarının kendi siyasi ajandası çerçevesinde post-Kemalist müttefikleriyle birlikte pompaladıkları yeni anti-Kemalist yaklaşımlarını ve tarih tezini heyecanla karşılarlar. Kitlelerin tüm mağduriyetleri CHP iktidarlarına ve Kemalizm’e yani modernizme yüklenir. Bu sistemin yürütücüsü ve imtiyazlıları olan modernist seçkinler/entelektüeller bir anda toplum ve halk düşmanı olarak etiketlenirler. Hızla değişen entelektüel camiada, Kemalist ya da modernist olmak bir geri kafalılık, bağnazlık, entelektüellikten uzak düşmek olarak konumlanır ve bu durum geniş bir kabul sağlar. Fakat – en geç - 2010’dan itibaren artık iktidara iyice sahip olan AKP, post-Kemalistlerle kurduğu ittifakını sonlandırır ve ortak payda gibi gösterdiği demokratikleşme çabalarını hızla kapatarak, ivedi bir biçimde otoriterleşmeye yönelir. Bu durumdan rahatsızlık duyan post-Kemalistleri önce konumlarından yani akademik kürsülerinden, gazetelerinden, düşünce kuruluşlarından temizler. Hala direnmeye devam edenleri ise genellikle terör suçlarıyla ilişkilendirerek tutuklar. Kürt açılımı ile başlayan süreçte Türkiye’de pek çok kurumun başından kaldırılan “T.C.” yazılarından, Türk yerine “Türkiyeli” söyleminin kullanılmasından, yeniden “tek devlet, tek millet, tek bayrak” söylemine geçilir, Kürtlerle olan ilişki yeniden demokratik uzlaşıdan silahlı mücadeleye döndürülür. AKP, ilk yıllarında “muhafazakar demokrat” olarak tanımladığı benliğini, “İslamcı” eksene taşır. Bu aşamadan itibaren AKP, anti-Kemalist tarihyazımını kendi kadrolarına paslar. Liberal Mete Tunçay’ın, Ayşe Hür’ün, Etyen Mahçupyan’ın yerini İslamcı Mustafa Armağan, Yavuz Bahadır, Mehmet Çelik gibi isimler alır. Bunlar, AKP lideri Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’ın ailesine ait olan Derin Tarih dergisi çevresinde kümelenirler. Tezler, liberal dönemdeki entelektüel eğilimini yitirerek, büyük oranda popülist metinlere dönüşürler. Anti-modernizme uygun bir şekilde, post-truth çerçevesinde, rasyonelliğe değil, kitlelerin duygularına hitap edecek öykülemelerle, olgulara ve kanıtlara dayanmayan, zaman zaman da Çerkez Ethem’in anıları gibi sahte/uydurma kaynaklara dayanan söylenti/dedikodu tarihini üretirler. İslamcılık günümüzde kendileriyle aynı siyasi kanatta olmayanlara karşı bir ikna ya da rıza sağlamaya yönelmek yerine, baskı ve tahakküm ile karşı tarafı sindirmeye oynamaktadır. Ancak kendileriyle duygudaş olan kitlelerle ilişkileri daha farklıdır. Kendi kitlesini post-truth siyasetiyle, yani olgulardan ya da rasyonel tutumlardan çok kitle ile siyasetçinin ortaklaşa ürettikleri duygulara dayanan bir siyasetle kendisine bağlamaktadır. (Alpay, 2017)[1] Duygu ağırlıklı bu siyasette, gerçekliğe ilişkin zihne düşürülen hakikatler, artık gerçekliğe değil, siyasetçiler ile kitlelerin birlikte oluşturdukları hipergerçekliğe gönderme yapmaktadır. Bu anlamda gerçekliğin deformasyona uğramasının sıradanlaşmasıyla birlikte, hakikatin de bir önemi kalmaz. Hakikat, artık duygudaş siyasetçiler ile kitlelerin birlikte inşa ettikleri, ürettikleri bir hiperhakikatten başka bir şey değildir. Tarih, kavramlar ve paradigmalar üzerinden okunmak yerine, eğitimsiz zihinlere hitap edecek şekilde insan ilişkileriyle, kişisel hırslarla, “iyi insan”, “kötü insan” olmakla ve her daim yalnızca duygulara hitap eden indirgemeci öyküleme teknikleriyle betimlenir olur. Post-truth dönemi, internette her türlü belgesiz, dayanaksız, mesnetsiz verinin ya da dedikodunun sosyal medya aracılığıyla filtre balonlarının koruyuculuğunda çok geniş kitlelere olabilecek en yüksek hızla dağılmasını sağlar. Özetle, AKP, post-Kemalist parantezini kapatıp, post-truth dönemini açarak, İslamcıları Türk kulturkampf’ndaki klasik versiyondaki yerlerine geri koyar. Bu kez, devlet kurumları tümüyle İslamcıların eline geçtiği için, Kemalizm’in siyasetten sürdüğü İslamcı vizyonunun da artık gizlenmek zorunluluğu ortadan kalkar. Yirminci yüzyıl süresince, Türk kulturkampf’ının klasik versiyonunda her zaman baskın olan Kemalizm, ilk kez İslamcı taraf karşısında baskın olmayan tarafa geçer. Türk kulturkampf’ında bir parantez olarak açılan ve kapanan post-Kemalizm, kulturkampf cenkinde üstünlüğü modernistlerden İslamcılara geçiren bir ara aşama olur. --- [1] Alpay, Y. (2017). Yalanın Siyaseti. İstanbul: Destek Yayınları.