Türk dış politika tarihinin en önemli BM ziyareti: Destici

Abone Ol
500 yıllık dış politika tarihimizin en önemli BM ziyareti: Destici, FIFA Başkanı ve Times meydanı… İngiltere, Hırvatistan, Slovenya, Polonya, Gürcistan, Ukrayna, Finlandiya, Burundi ve Moğolistan liderleriyle görüşmeler yapıldı. Önceki toplantılarla karşılaştırırsak sıkıntı var. Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurul toplantısının ülke liderlerinin katıldığı kısmı 21 Eylül tarihinde başladı ve 27 Eylül’e kadar sürecek. Erdoğan ise BM toplantısına katılmak üzere bu hafta New York’taydı. BM genel kurul toplantılarının dünya siyaseti üzerinde pek etkisi olmasa bile birçok lideri New York’ta bir araya getirmesi açısından büyük önem taşıyor. İlk olarak burada uluslararası organizasyonların en önemli iki işleviyle alakalı bir parantez açmak gerekiyor. BM tarzı uluslararası organizasyonların ilk ve en önemli işlevi belli bir amaç doğrultusunda devletlerin iş birliği yapmasını sağlamak. Diğer bir işlevi ise devletler arası koordinasyonu sağlayıp liderler arası görüşmeleri daha kolay hale getirmek. Genel olarak iki devletin birbiriyle görüşmesi konsolosluklar ya da büyükelçilikler üzerinden ilerlese bile lider düzeyinde bir araya gelme daha meşakkatli bir iş. İki devlet liderinin birebir görüşme yapmak isteme durumunda bu toplantıyı ayarlamak daha kolay olsa bile birçok liderin bir araya gelmesi koordinasyon açısından ayarlanması çok zor bir durum. En büyük çapta bu organizasyonu düzenleyen kurum ise BM genel kurulu ve her sene Eylül ayında yapılan bu toplantıda liderler New York’ta bulundukları zamanın her saniyesini farklı düzeylerde liderlerle görüşerek en etkili şekilde sürdürmeye çalışıyorlar. Bu ikili toplantılar siyaset bilimciler için dış politika açısından yapay bir deney şansı da tanıyor. Liderler kısıtlı bir süre için New York’ta bulunduğundan en önemli gördükleri ülkelerin liderleriyle görüşmelerini yapabiliyorlar ve bu doğrultuda ikili görüşme toplantılarını planlıyorlar. Burada ikili görüşmelerin kimlerle yapıldığına odaklanıp ülkelerin dış politikadaki önemleriyle alakalı belli çıkarımlarda bulunulabilir. Erdoğan için bu seneki genel kurul toplantısı verimli geçmişe benzemiyor. Öncelikle sadece 4 gün süren ve yoğun olması gereken bu görüşme trafiğinde Erdoğan Beştepe’deki sarayın 1 km ötesinde bulunan BBP’nin genel başkanı Mustafa Destici’yle görüştü ki, bu görüşme çok daha basit bir şekilde Ankara’da gerçekleştirilebilirdi. Benzer şekilde FIFA başkanıyla da bir görüşme gerçekleştirdi Erdoğan. Bu toplantılar yerine başka ülkelerin liderleriyle bir toplantı gerçekleştirilebilir miydi ya da gerçekleştirilmek istendi ama ayarlanamadı mı sorularının cevapları şu an için net değil ama tahmin edilebilir. Bunun dışında diğer ülkelerin liderleriyle yapılan ikili görüşmelere bakıldığında uluslararası sistem içindeki önemli aktörlerle de pek bir görüşme gerçekleştirilemedi. İngiltere, Hırvatistan, Slovenya, Polonya, Gürcistan, Ukrayna, Finlandiya, Burundi ve Moğolistan liderleriyle görüşmeler yapıldı. Bu ülkelerin profillerini önceki genel kurul toplantılarındaki ülkelerin liderlerinin profilleriyle karşılaştırdığımızda ne yazık ki dış politikadaki sıkıntıların bir yansımasıyla karşılaşıyoruz. PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NIN İMZALANMASI TÜRKİYE İÇİN İYİ BİR GELİŞME Bu ikili görüşme trafiğinin yanı diğer bir önemli konu ise genel kurulda yapılan konuşmanın asıl odak noktaları: Paris İklim Anlaşması ve göç krizi. Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı imzalamış ama meclisten henüz geçirmemişti. Bu anlaşmanın önümüzdeki günlerde meclisten geçip yürürlüğe girmesi Türkiye için iyi bir gelişme. Yürürlüğe girdikten sonra anlaşmaya ne kadar uyulacağı başka bir yazının konusu ama Erdoğan’ın göç krizi ile alakalı sözleri hem Türkiye’yi hem de diğer ülkeleri kısa vadede etkileyen daha önemli bir konu şu an için. Göçmen meselesinin insani yanı dışında göçmenlerin Avrupa’ya karşı bir pazarlık kozu olarak kullanıldığı herkesin malumu. Erdoğan’ın daha fazla göç dalgasını kaldıracak ne gücümüz ne de sabrımız var sözü ise genel olarak Avrupa’ya verilen bir mesaj. Fakat dediğim gibi BM Genel Kurul toplantıları bu tarz sözlerin edildiği bir yer ama bu diskurun aksiyona dökülmesi daha çok ülkelerin ikili görüşmeleri üzerinden ilerleyen bir süreç. Yazının başında ayrıntılı bir şekilde ikili görüşmelerin önemini anlatma sebebim ise bu göç olayına dayanıyor. Liderlerin söylediği şeyler ile yaptığı şeyler çoğu zaman farklılık gösteriyor. Göçmenlerin bir pazarlık kozu olarak kullanılacağının belirtilmesi ve bunun aksiyona dökülmesi de iki farklı fenomen. Bu sürecin ortak akılla çözülebilmesi için devletlerin rasyonel bireyler olarak bir masa etrafında toplanıp tartışmaları gerekiyor. Rasyonel davranma yetisi dışında diğer bir önemli konu ise güvenilir olmak. Türkiye’nin bu iki konuda da diğer devletlere pozitif bir sinyal göndermesi konusu ise son derece şüpheli. Bu sinyallemenin dış politika dışında bir de iç siyaset boyutu var. Dış politikada diğer ülkelere hem iklim anlaşması hem de göçmen kriziyle alakalı negatif sinyaller gönderen hükümet iç siyasette medya etkisiyle durumun vahametini saklayıp insanları daha farklı konulara yönlendirebiliyor. Bunun en önemli göstergelerinden birisi de 3-4 gündür Erdoğan’ın iklim krizi ve göç sorunuyla alakalı sözlerinden ziyade Destici görüşmesi, Erdoğan’ın New York’taki konvoyu, Türkevi’nin Türk dış politikasının son 500 yılının en önemli olayı olması ve Erdoğan’ın kitabının Times meydanındaki reklamlarını konuşuyor olmamız. Kısa vadede bu tarz yan konuların sosyal medyada tartışılması bizi asıl önemli konulardan uzaklaştırsa bile uzun vadede bu tarz ziyaretlerde ortaya çıkan önemli dış politika sorunları önümüzdeki süreçte hükümetin değişmesindeki en önemli sebeplerden birisi olacak.