Doların 20 liraya dayandığı şu günlerde ben de herkes gibi bir açıklama bekliyorum. Vergisi silinen milyonluk adamlar değil ama KYK borcunu mezun olduktan 10 yıl boyunca ödemek zorunda olan, hayata borçlu başlayan Zeynep de bekliyor.
Kişiler depresyona girer…
Bazen çıkar, bazen çıkamazlar…
Toplumlar depresyona girer mi? Onu da görmüş olduk son zamanlarda…
Bir şey deniyorlarmış; batarsak hep birlikte, kazanırsak hep birlikte kazanacakmışız…
Şevket Apuhan’ın sorduğu soruyu ben de soruyorum “Hayırdır ülkeyi kumar masasına mı koydunuz?”
Hatırlıyorum öğretmenken yanlış ödev dağıtmıştım, sabaha kadar utancımdan uyuyamamıştım. Utanç ne onurlu bir davranışmış şimdilerde anladım…
Anladım da ne oldu sanki?
Durduramıyorum yurt dışı hayali kuran gençleri, tazeleyemiyorum umutlarını…
4250 lira olmuş asgari ücretten daha düşük maaşlar için okumalarını istiyorum…
Biraz kafaları dağılsın, yürüsünler sokakta desem her yıl ihaleyle yeniden yapılan kaldırımlarda yer bulamıyorlar kendilerine…
Sıkışmış betonlar arasında bir hava almalarını istiyorum kendimce…
Yürürken milyonluk plazalar arasından “İlahi adalete inanın” da diyemiyorum…
Surelere, ayetlere sığınanların hayatlarını gördüklerinde “şükredin” de diyemiyorum…
Biraz kafaları dağılsın, yürüsünler sokakta desem her yıl ihaleyle yeniden yapılan kaldırımlarda yer bulamıyorlar kendilerine…
Doların 20 liraya dayandığı şu günlerde ben de herkes gibi bir açıklama bekliyorum…
Sezon boyunca emek veren, tohuma ve gübreye zam üstüne zam yiyen ama domatesi 1 liraya alınan çiftçi Barış da bir açıklama bekliyor…
Vergisi silinen milyonluk adamlar değil belki ama KYK borcunu mezun olduktan 10 yıl boyunca ödemek zorunda olan, hayata borçlu başlayan Zeynep de bekliyor…
Asgariye yapılan %50 sonrası memur da merak ediyor kendi geleceğini…
Litvanyalı bir arkadaşım var…
Bana demişti ki “Biz öyle ekonomik refahı olan bir ülke değiliz ama eğitim ve sağlık tamamen ücretsizdir ve biz mutlu bir toplumuzdur”
Aklımdan çıkmadı bu cümle…
Sonra düşündüm mesele ekonomi değildi mesele umuda olan inanç kaybıydı…
Önünü görememeydi…
Mesele doktorların 36 saat boyunca çalıştırılmasıydı…
Altı yıllık emeklerinin karşılığı, toplumu onlara karşı kışkırtan yöneticilerdi…
Hiç yapılmamış zammın hesabını verirken odaklanamadıkları ameliyatlardı…
Saçın 1000 liraya boyandığı, beyin ameliyatına 100 lira ödendiği bir dünyada onlara yaptıkları işin kıymetini nasıl anlatabilirdik ki?
Mesele sadece bu da değil…
Bir avuç çim görebilmek için insanların sürekli para ödemek zorunda bırakılması…Yani doğayı bize parayla satmaları…
Bir avuç çim görebilmek için insanların sürekli para ödemek zorunda bırakılması…
Yani doğayı bize parayla satmaları…
Size umut dolu cümleler yazmayı isterdim bugün…
Tek umudum geçmiş…
Bu ülke hep sallanarak ilerlemiş, anlık planlarla günü kurtarmış…
Hiçbir zaman tam düzlüğe çıkamamış ama tam da batmamış…
Recep Peker, Süleyman Demirel dönemi devalüasyonları…
Sol-sağ dönemleri insan ayrışmaları…
Darbeler…
Tam kahkaha atmadan yarı tebessümlü hayat oturmuş artık yüzümüze…
Hep annem anlatırdı yaşadıkları dönemleri…
Artık benim de kızıma anlatabileceğim yağ sınırları, devalüasyonlar, darbeler, toplumsal ayrışmalar var…
Tek isteğim kızımın kendi çocuklarına bunları tazelenmiş bir şekilde anlatmaması…
Geçer geçer ama bizde hep yarı tebessümler baki kalır…