Kent yoksulluğu kavramını tanımlarken “Kent yoksulluğu kavramı, ilk olarak kent nüfusu içinde gerekli istihdam ve gelir olanaklarından yoksun olduğu için “onurlu yaşam” olanaklarına sahip olmayan bir kitlenin varlığını tanımlamaktadır. Kavramın ikinci anlamı ise, içme suyu, kanalizasyon, çöp toplama, elektrik, ulaşım vb. gibi teknik donatılardan ve kişi başı kaliteli yeşil alan miktarı, kamusal açık ve kapalı kaliteli alanlara erişebilirlik gibi sosyal donatı olanaklarından gerekli düzeyde yararlanılmaması durumudur.” demiştik.
Oysa kentsel dönüşüm özellikle kavramın ikinci boyutu açısından kent yoksulluğuyla mücadelenin aracı olan bir kentsel politikadır.
Kavramın ortaya çıkışı ve yaygınlaşması, savaş gibi büyük felaketlerin ardından çöken kentlerin yeniden inşası gereksinimi nedeniyledir. Daha sonraki dönemlerde de kentin geri ve yoksul mahallelerindeki dezavantajlılığı ortadan kaldırmayı amaçlayan uygulamaları tanımlamak için kullanılagelmiştir. İngilizce literatürde bu tür mahrum bölgeler (deprived areas) olarak adlandırılır. Bu bölgeler; mahrumiyet nedeniyle düşük ekonomik aktivitenin gerçekleştiği; büyük bir işsizlik oranına, yoksulluğa ve dışlanmaya; eğitim seviyesinde düşüklüğe, yüksek suç oranlarına rastlanan bölgeleridir. Bu nedenle “çöküntü alanlar” olarak da nitelendirilmektedir.
İşte kentsel dönüşüm projeleri, bu çöküntü bölgelerindeki mahrumiyeti ortadan kaldırmayı; bu bölgeleri sağlıklı ve yaşanabilir alanlar haline getirmeyi hedeflemektedir. Demek oluyor ki, kentsel dönüşüm; mimari yapının iyileştirilmesinin yanı sıra -ve hatta ondan daha çok- insan kaynağının en verimli şekilde değerlendirilmesi, eğitim seviyesinin ve kalitesinin arttırılması, ekonomik imkân ve faaliyetlerin çoğalması, dışlanmanın ve dışlanmışlık hissinin ortadan kaldırılması, kamu hizmetlerinin etkinliğinin ve eşitliğinin artırılması vb. anlamına gelmektedir.
Bu nedenle mimari olduğu kadar -ve hatta daha fazla- ekonomik, sosyal, kültürel vb. çok yönlü bir süreçtir kentsel dönüşüm. Ve yine bu nedenle, en başta o bölgede oturanlar olmak üzere, karar ve uygulama süreci içinde birçok farklı aktörün yer alması koşuluyla ancak amaca uygun ve sağlıklı bir süreç haline gelebilir. Kararlar tepeden inme bir şekilde alınmadığı noktada uygulama çok daha sağlıklı, amaca uygun, rahat ve kalıcı olur.
Türkiye’de kentsel dönüşümün mazisi ve bugünü...
Türkiye'nin kentlerinde planlama eksikliklerinden ve aşırı nüfus artışından kaynaklanan çarpıklıklar bulunmaktadır. Bu noktada, kentsel dönüşüm, çarpık kentleşme ile birlikte gelen pek çok olumsuzluğu aşmak için büyük bir fırsat olabilir(di). Kentsel dönüşüm projeleri sağlıklı koşullarda yaşamanın ve planlı şehirleşmenin sağladığı sayısız fırsatın yanı sıra sosyal dışlanmışlığı önlemede de son derece faydalı olabilir(di). Eğer Türkiye’de kentsel dönüşüm günlük politikalarla, ideolojik kaygılarla, bireysel çıkarlarla değil; kamusal amaçları önde tutarak şeffaflık içinde, katılımcı, araştırma ve gözlemlere dayanan bir strateji ile gerçekleştirilebilseydi.
Fakat ülkemizde yaşanan kentsel dönüşüm uygulamaları, kentsel dönüşümün tüm bu saydığımız amaçlarına abartısız olarak söylüyoruz, tamamen aksi biçimde uygulanmaktadır. Örneğin, kentin dezavantajlı kesimleri bu uygulamalarla kentin olanaklarından daha eşit biçimde mi yararlanmaya başlamışlardır? Ya da geçmişten çok daha derin bir karanlığın içine mi sürüklenmişlerdir? Sulukule’yi hatırlayın... Ayazmayı hatırlayın, Kadıfekale’yi hatırlayın. Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm uygulamasın hatırlayın... Kentsel dönüşüm, bu dışlanmayı ortadan kaldırması gerekirken; Türkiye’de dışlanmayı iyice artıran, derinleştiren bir uygulama halini almıştır.
Yine kentsel dönüşüm bir kentin dokusunu bozan sorunların giderilmesi olarak da tanımlanmaktadır. Oysa bizde ki kentsel dönüşüm kentin dokusunu bozan unsurları kentin dokusuna uygun hale getirmemekte, tam aksine kentin doğal, tarihi ve mimari dokusunu bozmanın, köklü biçimde farklılaşmaya uğratmanın bir aracına dönüştürülmektedir. Gecekonduyu ıslah etme çalışmaları ile kentin doğal- yeşil dokusu artırılmış mıdır yoksa azaltılmış mıdır? Yine kentsel dönüşüm politikaları ile kentin tarihi ve mimari dokusundaki bozukluklar tedavi mi edilmiştir? Yoksa tümüyle bozulmuş mudur? Selçuklu mimarisi tartışmaları ve uygulamaları ile tüm kentlere dayatılan TOKİ mimarisini hatırlayın...
Yine kentsel dönüşüm inşaat ile ilgili değil ekonomik, sosyal, kültürel vb. alanları da kapsayan çok yönlü bir uygulama olarak tanımlanmaktadır. Oysa özellikle yoksul ve dezavantajlı kentlilerin daha iyi yaşamalarını, ekonomik, sosyal ve kültürel kent aktivitelerine daha aktif katılımlarını hedefleyen kentsel dönüşüm, Türkiye’de bir inşaat işine indirgenmiştir.
Kentsel dönüşüm öncelikle bölge halkı olmak üzere, konunun bütün taraf ve uzmanlarının katılımıyla planlanan, kararlaştırılan ve uygulanan bir süreç olması gerekirken, Türkiye’de tam anlamıyla tepeden inme bir süreç olarak yürütülmektedir. Bu yüzden pek çok kentsel dönüşüm yargıya taşınmıştır. Fakat Belediyeler Kanunu’nun 73. maddesinde yapılan son değişikliklerle kararlar artık tümüyle Büyükşehir Belediye başkanının inisiyatifine bırakılmış, bırakın vatandaşı kentsel dönüşümün yaşandığı ilçe belediyesinin bile söz hakkı kalmamış, mağduriyete uğrayanlar için yargıya başvurarak sonuç alma kanalları da tümüyle tıkanmıştır.
Kamusal bir bakışla kenti iyileştirme, kentin dezavantajlı kesim ve bölgelerinin dezavantajının azaltılması, kentin doğal, tarihi ve mimari dokusunun korunmasının bir aracı olan kentsel dönüşüm, Türkiye’de tam aksine tüm bu alanlardaki sorunları derinleştirmenin bir aracına dönüşmüştür. Bu neden böyledir? Çünkü Türkiye’deki kentsel dönüşüm bir rant yaratma ve dağıtma aracı olarak kullanılmaktadır.
“Toplum için Belediyecilik” konuya nasıl yaklaşıyor?..
Kısacası bugün Türkiye’de uygulanan kentsel dönüşüm politikalarında kente bütünsel bir planlama üzerinden bakılmamakta; her yapılaşma alanı kendi içinde ve rant-kar öncelikli olarak tasarlanmaktadır. Sonuçta kentte hem bina yoğunluğu olağanüstü artarak çevre tahrip olmakta; hem kent kendi içinde işlevsel ve estetik bütünlüğünü yitirmektedir.
Öte yandan da rantı yüksek bölgelerdeki yoksullara ait mekanlar yıkılıp yerlerini çok katlı binalar almakta ve/fakat yıllarca o bölgede yaşamış olan dar gelirli insanlar adeta kitleler halinde bölgeden sürgün edilmektedir.
“Toplum için Belediyecilik” kentsel dönüşüm alanında neo-liberalizmin rant öncelikli uygulamalarına tümüyle karşıt bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle bizce bu politika “kentsel dönüşüm” adıyla değil, “toplum için kentsel yenileme” adı ile anılmalıdır.
“Toplum için Belediyecilik” savunduğu ve uyguladığı kentsel yenileme projeleriyle tümüyle kentin, çevrenin ve bölgede yıllardır yaşayan dar gelirli insanların çıkarlarına öncelik verir. Kente parçalı değil bütünsel bir bakışın ürünüdür. Süreci bölge halkıyla ve konunun bilimsel ve sosyal tüm taraflarıyla birlikte ve karşılıklı ikna süreçlerini işleterek tasarlamayı temel bir ilke ve yöntem olarak kabul eder.
Amaç, kentsel adaletsizliği ve kalitesizliği; kentsel doku bozulmalarını; açık ve kapalı kamusal kentsel mekanlardan yoksunluğunu ortadan kaldırmak; kentin çevresel, doğal ve mimari dokusunu korumak ve geliştirmek ve kentsel yenilemenin olumlu sonuçlarından öncelikle o bölge insanının ve genel olarak de kentin yoksul ve dezavantajlı kesimlerinin yararlanmasını sağlamaktır.
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | “Toplum için belediyecilik” nedir? Neleri hedefler?
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Bir seçenek: Toplum için belediyecilik
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Kent yoksulluğu ve “Toplum için belediyecilik”
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Üretimci kent, istihdam sağlayıcı belediye
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Güçlü tarım sağlıklı kentleşme