“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Rantçı belediyecilik öldürür: Depreme hazırlık ve bir kara mizah tablosu

Abone Ol
Geçen aylarda Marmara Denizi açıklarında özellikle de Yalova bölgesinde hissedilen iki deprem meydana geldi. Bu depremlerin ardından İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesinde çok büyük ölçekli deprem beklendiğini hatırladık.  Birden bire aklımıza zamanında gerekli önlemler alınmazsa bu depremlerin çok büyük bir felakete dönüşeceği yönündeki bilim çevrelerince yıllardır yapıla gelen uyarılar geldi. Doğa uyarısını bir kez daha yaptı. Sahi 1999’da yaşanan büyük depremin ardından geçen 17 yıllık zamanda bu konuda neler yapılmıştı? Ne tür önlemler alınmıştı?  *** Televizyon haberlerinde izlediğimiz büyük ölçekli “kentsel dönüşüm” uygulamaları geldi aklımıza. Bu uygulamalar “deprem olasılığı” gerekçesiyle hayata geçiriliyordu çoğunlukla... Sonra bu konuya bilim çevreleri ve meslek örgütleri nasıl yaklaşıyor diye merak ettik. Duyduklarımız düşündürücü, ürkütücü ve hatta  öfkelendiriciydi. Zira edindiğimiz bilgiler “deprem olasılığı” gerekçesiyle yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarının deprem riski önceliğine göre değil yüksek rant önceliğine göre yapıldığını gösteriyordu. Amaç depreme karşı önlem almak değil daha ziyade deprem riski gerekçesini ranta çevirmekti. Deprem riski en yüksek bölgeler ise rant getirisi düşük olduğu için hala eski “Allah’a emanet” konumlarını sürdürüyorlardı.  *** Bu kadar da değil Marmara bölgesinde ardı sıra yaşanan iki depremin ardından bir basın açıklaması yapan CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in açıklamalarından anlıyoruz ki, iktidar ve yerel yönetim eliyle geçen 17 yıl boyunca  depremle ilgili alınan tek anlamlı önlem “cenaze torbaları sayısını artırmak” olmuş. Tekin diyor ki; “1999 depreminden sonra dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, İstanbul’daki kamuya ait tüm arsaların dökümünü yaptırıp buraları “deprem anında toplanma ve yardım merkezleri” olarak belirledi. Ancak AKP hükümetleri bu yerlerin tümünü rant için sattı.” Yani bırakın olası bir depreme karşı yeni önlemler almayı insanların deprem anında toplanabilmesi, sığınabilmesi ve yardım alabilmesi için 17 yıl önceki Ecevit Hükümetince tahsis edilen yaklaşık 500  adet kamusal açık ve kapalı alan ranta kurban edilmiş, yandaşlara peşkeş çekilmiş. Vatandaşların hayatı ranta feda edilmiş. Benzer kaygıları ve eleştirileri TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe de şu sözlerle dile getiriyor: “Toplama alanları AVM’lere, rezidanslara ve gökdelenlere dönüştü. Bu alanların sayısının artması gerekirken AVM’lerin sayısı arttı. İstanbul depreme hazır değil”. Şehir Plancıları Odası İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman ise toplanma alanlarının plan değişiklikleriyle satıldığını ve arazilerin yüzde 90’ının dolduğunu olası bir depremde halkın kaçış noktalarının ortadan kaldırıldığını belirtti.  Kahraman, “Satılan bu toplanma alanları sadece deprem durumunda değil diğer afetlerde de toplanma alanları olarak belirlenmişti. Bu alanlar boş alanlardı. İstanbul’un yeşil alanlarıydı. Arazilerin satılmasıyla İstanbul’un kaçış noktaları da tıkanmış oldu” şeklinde konuştu. İstanbul’un betonlaşmasının başka afetlerin önünü de açtığını söyleyen Kahraman, “İstanbul’u artık yağmur yağınca su basıyor. Bunun sebebi yağan yağmuru alacak toprağın kalmaması. Yapılan düzenlemeler plana ve akla değil ranta dayalı” diyor. Marmara Depremi’nin üzerinden geçen 17 yılda, bugünkü durum ne yazık ki çok daha endişe verici. Halkın canı, rantın tadına kurban edilmiş durumda.  *** Peki ya 1999’dan sonra bir önlem olarak oluşturulan deprem vergisi ile toplanan paralar nerede bu paralarla ne yapılmış diye sorarsanız, alacağınız cevap “güleriz ağlanacak halimize” türünden olacaktır. Bu soru mecliste ilgili bakanlığa sorulmuş ve cevabı da resmi olarak alınmış... Efendim deprem vergisi olarak toplanan 69 milyar TL size deprem önlemi olarak dönmek yerine duble yol ihalelerinde kullanılmış!.  *** Bu alanlara bu bilinçle sahip çıkmak, eskilerini korumak bir yana yenilerini talep etmek kentliler olarak bizim ertelenemez bir görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Eğer bu sorumluluğumuzu yerine getirmezsek deprem, sel felaketi vb. gibi doğal afetler sonucunda hayatta kalma olanağımızı minimize etmiş oluruz. Siyasi iktidar da cenazelerimizin arkasında "Ne yapalım? Mukadderat" der ve üstüne alay edercesine sevdiklerimizin gözlerine baka baka ölü bedenlerimizin duble yollar üzerinden memleketlerimize taşındığını propaganda malzemesi olarak kullanırlar.