“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Engelsiz bir kent tüm kentlilerin ortak ihtiyacıdır

Abone Ol
Bu başlık son dönemde sık sık kullanılan bir slogan da olduğu gibi haksızlığa uğrayanla aynı duyguyu paylaştığımızı da anlatmaya çalışıyor elbette. Fakat bu yaklaşımın “Hepimiz Birer Engelliyiz” cümlesinin duygudaşlık çağrışımının ötesine giden, doğrudan gerçekliğe temas eden bir yanı da var. Engellilik tanımı sonuçta insanın hareket kabiliyeti alanında kısmen ya da tamamen  bir zorlukla karşı karşıya olma durumunu anlatıyor. Bu tanım üzerinden baktığımızda ve özellikle de kent yaşamı söz konusu olduğunda bir çocuk, bir yaşlı, bir hamile bayan, bir solunum yetmezliği hastası, bir tansiyon hastası vb. vb. hareket kabiliyeti açısından ciddi kısıtlarla karşı karşıyadır. Evet Türkiye’de 12 milyon kadar engelli vatandaş var. Bu başlı başına çok önemli bir nüfus büyüklüğü demek.  Ama aslında engelsiz bir kente ihtiyaç duyanlar 12 milyonluk bu vatandaş kitlesiyle sınırlı değil.  Çocuk, yaşlı, hamile kadın ve çok çeşitli hastalıklarla yüz yüze kalan çok daha geniş bir vatandaş kitlesi açısından da kent hayatının  engelsiz olması elzem bir öneme sahip. Gerçekle bağdaşmayan kriter... Hava, su vb. kirlilik oranının riskli ya da risksiz olduğunun saptamasında ölçüt olarak “yetişkin ve sağlıklı bir erkek” alınıyor... Yani risk yok denildiğinde bir çocuk, yaşlı, hasta, hamile kadın vb. için geçerli değil bu söz...Toplumun çok küçük bir azınlığını oluşturan “en sağlıklı” ve “en kuvvetli” nüfus üzerinden yapılan bir değerlendirmeye göre  yaşıyoruz pek çoğumuz. Kentler de bu gerçeklikten muaf değil... Kentlerin de genç ve sağlıklı bir insan gerçeği üzerinden kurgulandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla kentlerimiz daha en baştan engelli vatandaşlarımız kadar, kadın, çocuk, hasta, yaşlı ve hamile vatandaşlarımızı da dışlayan biçimde inşa ediliyor. Ve ne yazık ki bu sebepten dolayı kentin çok önemli bir bölümü engelli bir kent yapılanmasıyla her gün mücadele vermek zorunda kalıyor. Dolayısıyla bir kentte ne yapılacaksa o toplumun en güçlü ve sağlıklı kesimlerini değil, en zayıf, güçsüz ve dezavantajlı kesimlerini ölçüt alarak , bu kesimlerin kenti rahat biçimde kullanabilmesi düşünülerek yapılmak durumundadır. Engelsiz bir kenti inşa etmenin birinci koşulu budur... Engelliğe dair hakim iki yaklaşım... Hafızalarda yer etmiştir... Üstelik de bir Engelli Derneği’nin yönetiminde bulunan zat tarafından bir kaç yıl önce akıl almaz bir açıklama yapılmıştı. Bu zat, engelli olmayı Allah’ın verdiği bir ceza olarak nitelemişti. Aslında bu yaklaşım tüm Ortaçağ boyunca çok geçerliydi.  Engelliler bu nedenle toplum yaşamından dışlanırdı. Bizim ülkemizde ise ne yazık ki hala bu Ortaçağ zihniyeti varlığını sürdürmekte. Engelliliğe ilişkin hala küçümsenemez ağırlığa sahip olan yaklaşımlardan biri özü itibariyle bu şekildedir.  Bu yaklaşım sorunu temelde engelli vatandaşta gören, kişiselleştiren ve bu nedenle de engellilere dönük hizmeti zorunlu bir görev ve sorumluluk olarak  değil de adeta bir himmet gibi gören bir yaklaşımdır. Buna çağdışı gerici yaklaşım diyebiliriz. Bu konudaki çağdaş yaklaşım ise engeli vatandaşta değil, egemen zihniyette görür.  Engelli vatandaşların kent hayatı başta olmak üzere toplumsal yaşama katılma alanında yaşadığı zorlukların o vatandaşın eksikliği ile ilgili değil, toplumu yönetenlerin eksikliği ile ilgili olduğunu düşünür. Toplumsal yaşama istisnasız tüm vatandaşların özgür ve rahat biçimde katılabilmesi için üretilmesi gereken hizmetlerin bir himmet değil kamusal bir sorumluluk ve görev olduğu bilinciyle hareket eder. "Toplum İçin Yerel Yönetim" anlayışı  ile  bugün kentlerimize hakim olan çağdışı gerici anlayışın engelli vatandaşlara yönelik hizmetlere yaklaşımı arasındaki  en temel farklılık tam da buradadır.   Zevahiri kurtarmak değil... Temmuz 2005’te hazırlanan Engelliler Kanunu’nun yerel yönetimlere engelsiz kent için yapılması gerekenler konusunda verdiği uyum süresi bir kaç yıl önce doldu. Kamuya açık alanlar, toplu taşıma araçları, kaldırımlar ve binaların engelliler için erişilebilir hale getirilmesini içeren yasa, aradan 10 yılı aşkın geçmesine rağmen ne yazık ki halen gereği biçimde uygulanmıyor.Belediyelerin pet çoğu yine yasalarda açıkça belirtilen yüzde 3 engelli personel istihdamı ile ilgili kurala bile uymamaktadır. Çünkü bütün bu hizmetler alanında istenilen rant yoktur. "Toplum için Belediyecilik" anlayışı ayrımsız tün vatandaşların kent hayatına eşit biçimde katılabilmesi, olanaklardan eşit biçimde yararlanması ilkesine dayanır. Kaldırımların, ulaşım araçlarının, kamusal hizmet binalarının engellerini kaldırmak için kapsamlı ve işlevsel önlemler alır. Engelli yurttaşların, ekonomi, siyasi, eğitim, kültür-sanat, spor alanlarına eşit biçimde ulaşabilmesi için gerekli önlemleri almak, oy ve/ya rant kaygısından bağımsız biçimde yerel yönetimlerin vazgeçilmez görevleri arasındadır.
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | “Toplum için belediyecilik” nedir? Neleri hedefler?
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Bir seçenek: Toplum için belediyecilik
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Kent yoksulluğu ve “Toplum için belediyecilik”
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Üretimci kent, istihdam sağlayıcı belediye
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Güçlü tarım sağlıklı kentleşme
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Yerel sosyal politika önemlidir…
“Toplum İçin Yerel Yönetim” Yazı Dizisi: Mahmut Üstün yazdı | Rantsal dönüşüm değil toplum için kentsel yenileme