- Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişidir.
- Nüfusun %30’dan fazlası yani, 25,5 milyondan fazla kişi açlık sınırının altında,
- Nüfusun %60’dan fazlası, yani, 51 milyondan fazla kişi ise yoksulluk sınırının altında,
- Nüfusun %90’dan fazlası, yani, 76,5 milyondan fazla tüketici aç ve yoksul olarak hayatını sürdürmektedir.
- Toplam seçmen sayısı 57 milyondur.
- 84,5 milyon nüfusun, 76,5 milyonu aç ve yoksul olarak hayatını sürdürmektedir.
- 84,5 milyon nüfusun, 57 milyonu seçmendir. (2023 seçimlerinde bu sayının, 64 milyon olması beklenmektedir.)
- Aç ve yoksul olmayan sayısı: 8 milyondur. Nüfusun %10’u aç değildir.
- 84,5 milyonu temsil eden, 57 milyonun seçtiği 600 milletvekili vardır. Yani, her bir vekil yaklaşık 141 bin kişiyi temsil etmektedir.
- Yani aç ve yoksul olmayanlar (8 milyon vatandaşımızın, 5,4 milyonu seçmen kabul edildiğinde) 56 vekil ile parlamentoda temsil edilebilmektedir.
- Geriye kalan 544 milletvekilimizin 76,5 milyon aç ve yoksulu temsil eden ve 51,6 milyondan seçmenden oluşması beklenmektedir.
“Ne kadar çok elde ederseniz, daima daha fazla elde etmek istersiniz; doyum sizden daima uzakta olacak bir rüyadır”Milletin eğilimlerini yasama meclislerine yansıtmak ve ülkeyi yönetecek çoğunlukların oluşturmasına olanak vermesi seçim yasalarından beklenendir. Sistemi de işleten iki ana ilke vardır; Temsilde adalet ve Yönetimde istikrar. Bu konu ile ilgili teknik bilgi için; Temsilde adalet ilkesi, seçmen eğilimlerinin adil bir biçimde yasama meclislerine yansıtılmasını, yönetimde istikrar ilkesi ise istikrarlı hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırmayı amaçlar. https://ugurunal.com.tr/arastirma/temsilde-adalet/ linkinde konu ile ilgili daha detaylı bir yorum okuyabilirsiniz. Yeni seçim sistemi ile sandalyelerin aç ile tok arasında nasıl dağıtılacağını, seçmenin temsil yetkisini aça mı toka mı vereceğini; siyasi partilerde vekillik yarışlarında açlığın mı, tokluğun mu kazanacağını belki de tüm bunlardan öte aç ile tok kavramının nasıl anlam kayması yaşayacağını, heyecanla izleyeceğimiz bir sürecin başındayız. Aç ve tok demişken, açgözlü ve gözü tok da dersek? Açgözlülük, yani tamahkârlık, bencil ve cimri olma, her şeyi kendiniz için ayırma eğilimi demektir. Açgözlü birisi, gerektiğinden ya da hak ettiklerinden fazlasına sahip olmak ister. Özellikle de para, zenginlik yemek ya da başka türden bir şey söz konusu olduğunda. Açgözlülük, birden fazla insana yetecek olanın tek başına istenmesidir. Bu istemenin ardında, ihtiyaç malzemelerine ulaşma ya da malzemelerin yetmeyeceği korkusu yahut başkalarıyla girdiği ikili mücadelelerde üstün çıkma arzusu yatmaktadır. Ne var ki insanların çoğunluğu şu bilinçten yoksundur: “Ne kadar çok elde ederseniz, daima daha fazla elde etmek istersiniz; doyum sizden daima uzakta olacak bir rüyadır” (Russell, 2014, s. 192). Açgözlülüğün, rekabet, kibir ve güç istenci ile direk ilişkisi vardır. Russell'a göre, başkasıyla girişilen mücadele bir rekabet ortamı yaratır ve bu da açgözlülüğe neden olur. Bir anlamda insan, yaşamın zorunlu ihtiyaçlarını değil, rekabet içinde açgözlülüğünü gidermeye çalışır. (2014, s.192) Russell (2014), “kibir devasa etkiye sahip olan bir güdüdür” (s. 193) der. İnsanın kendini diğerlerinden üstün tutması, ötekileştirme unsurunu beraberinde getirir. İnsanlar; kimi yüksek, kimileri de bayağı şeklinde sınıflandırılarak, birbirlerinden ayrılır. Üstelik “kendini büyük görmek, aşırı bir alçaltılmanın sonucudur” (Russell, 2016, s. 24) Dolayısıyla kibir, daha yaşanılır bir dünyanın önünde engel olmaktadır. Russell, son olarak güç istencinden bahseder. İnsanların birbirleri üzerinde hâkimiyet kurma arzusu olarak tanımladığı güç istencidir. Zira insan, “her şeye gücü yeter olmaktan daha az hiçbir şeyle tatmin edilemez” (Russell, 2014, s. 194). Diğer bir ifadeyle karar merciinin sürekli kendisi olmasını ister. Açgözlülüğün felsefedeki ve psikoloji dışındaki bir diğer yeri de teolojide bulunmaktadır. Hristiyanlar için 7 ölümcül günahlardan biri açgözlülük tür. Kuran-ı Kerim’de Tekasür Suresi 1. ayette “bir açgözlülük saplantısı içindesiniz.” olarak yer bulmaktadır. Dalai Lama ise şöyle der “Bir kişi, gerekli ruhsal temele sahipse teknolojik cazibelere ve sahip olma çılgınlığına kapılmaz. Fazla şey istemeden doğru dengeyi nasıl bulacağını bilir. Tehlike ve en azılı düşmanlarımızdan olan açgözlülüğe kapıyı açmakta yatar ve ruhun asıl işi işte buradadır.” Aç ve yoksul olmayanları temsilen 56 vekil yeterli olduğuna göre, geriye kalan 544 milletvekilimizin 76,5 milyon aç ve yoksulu temsil eden ve 51,6 milyondan seçmenden oluşmasını beklerken açlık sınırında yaşayan %90’ın gözünün tok, ama karnının aç olduğunu ve kimler tarafından nasıl temsil edileceğini, kimlere temsil yetkisi vereceğini sosyolojik arka planı anlayabilmek adına heyecanla takip edeceğiz…
Editör: TE Bilisim