TİP’in önünde gelişmek için uygun bir arazi var. Hatta, 2023 itibariyle, beklediği gelişmeyi henüz yeterince kat edemediği bile söylenebilir.Keza HDP’nin ve öncülü partilerin geleneksel olarak müttefik olduğu Emek Partisi (EMEP) gibi yapılarla bile gerilimli ilişkiler zaman zaman su yüzüne çıkıyor. Örneğin daha evvel HDP grubunun içinde yer alan EMEP’li milletvekillerinin artık TBMM’de EMEP olarak temsil edilmesi bile HDP’deki kimi unsurları çok rahatsız etti. TİP’in önünde gelişmek için uygun bir arazi var. Hatta, 2023 itibariyle, beklediği gelişmeyi henüz yeterince kat edemediği bile söylenebilir. Bunda temel sebep, son tahlilde sokaktaki örgütlenmeye ve taban politikasına ilgi beyan edildiği hâlde, partinin fazlasıyla seçim, TBMM ve sosyal medya eksenli olması, söz gelimi işçi çevreleriyle gereken bağların kurulamaması. Yukarda bahsettiğimiz, TİP’e kıyasla kitleselleşme yolunda bambaşka dezavantajları olan EMEP bile bu açıdan daha aktif bir yol izliyor. Fakat TİP’in sol popülizme, belki bir Alexis Tsipras veya Jean-Luc Mélenchon çizgisine göz kırpan, sol cumhuriyetçiliği de içeren pozisyonuna karşı EMEP çok daha eski usul, uvriyerist denilebilecek kadar işçi odaklı bir hat çiziyor. Yeri gelmişken uvriyerizm meselesine de bir parantez açmak lazım. Bugünkü Türkiye’de solun, geleneksel/mavi yakalı işçi sınıfının politik temsili iddiasıyla yükseleceği gibi bir beklenti ham hayalden ibarettir. Dünyanın her yerinde mavi yakalı işçiler -özel bir kimliksel veya kişisel sebep yoksa- kitlesel olarak milliyetçi/muhafazakâr sağ partilere temayül gösteriyorlar. ABD’de 2016 seçimlerinde Donald Trump’ın büyük başarısı, özellikle küçük şehirlerdeki mavi yakalı işçilerin kitlesel olarak oyunu alabilmesiydi. Benzer bir desteğe Fransa’da da Marine Le Pen sahip. 1970’lerde sosyalist solun ve CHP’nin gelişimi birbirine paraleldi. Sosyalist sol öğrenci ve işçi muhitinde güçlendikçe, toplumda muhafazakâr güçlerin hakimiyeti kırılıyor, toplumun ağırlık merkezi Ecevit CHP’sinde temsil olunan merkez sol çizgi oluyordu. Elbette meselenin daha karmaşık yönleri de vardı: sosyalist sol CHP’nin içine nüfuz ediyor, CHP de, özellikle yerel ölçekte sosyalist solla doğal bir müttefike dönüşüyordu. Tabii bu ilişki içinde rekabetler, gerilimler de eksik değildi. Bazen bu rekabetler açık bir çatışmaya da dönüşebiliyordu. Bugün ise TİP’in CHP’nin zemin kaybetmesine paralel bir büyüme hareketi var. Ancak CHP’de mevcut yönetimin tasfiye olup, tabanın özlemlerini tavana taşıyabilecek dinamik bir lider seçilmesi ve böylece sosyal demokratların yeni bir ivme kazanması durumunda TİP’in büyümesi duracak ve gerileyecektir. Bu iki senaryonun da ortak özelliği sıfır toplamlı olmaları. Oysa CHP ve sosyalist sol bu sıfır toplamlı oyunu aşarak, dayanışma ve işbirliği içinde birlikte büyümeyi hedeflemek zorunda, sağın tahakkümünü kırmanın başka bir yolu yok.
TİP’e dair gecikmiş bir değerlendirme
TİP’in CHP’nin zemin kaybetmesine paralel bir büyüme imkanı var. Ancak CHP’de mevcut yönetimin tasfiye olup, tabanın özlemlerini tavana taşıyabilecek dinamik bir lider seçilmesi ve böylece sosyal demokratların yeni bir ivme kazanması durumunda TİP’in büyümesi duracak ve gerileyecektir.
Geride kalan seçimin az sayıdaki olumlu neticesinden biri Türkiye İşçi Partisi’nin parlamentoya girmesi oldu. Böylece 1969 Seçimlerinden beri, ilk kez bir sosyalist parti kendi listesiyle bir seçimde milletvekili çıkararak TBMM’ye girdi.
Türkiye İşçi Partisi, bu ismi taşıyan, 1961’de kurulmuş “asıl” partinin organik bir devamı değil, bu parti Gezi’yi izleyen süreçte yaşanan ideolojik ayrışmalar içinde Türkiye Komünist Partisi’nden ayrılan bir grup tarafından kuruldu. Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) adını taşıyan bu grup, TKP’nin Marksist ortodoksinin titiz bir takipçisi olan politikalarına hem sol popülizm ve kemalist cumhuriyetçiliğe, hem de Kürt partileriyle ittifaka daha hayırhah bakan bir çizgiyle meydan okudu ve daha sonra Türkiye İşçi Partisi’ne dönüşecek örgütlenmeyi inşa etti.
2018’de HDP listesinden çıkarılan 2 ve daha sonra HDP’den istifa eden Ahmet Şık ve CHP’den istifa eden Sera Kadıgil’le 4 milletvekiliyle parlamenter temsile sahip oldu. 2023 seçimlerinde de kendi listesinden çıkarmayı başardığı yine 4 milletvekiliyle (bunlardan biri de hâlen milletvekilliği görevine başlaması engellenmekte olan, avukat ve insan hakları savunucusu Can Atalay) istikrarlı bir temsil yakalamışa benziyor.
TİP yüzde 1,73’lük oy oranı ve yaklaşık 956.000 oyu, bu partinin bazı seçim bölgelerinde -ki bunlar arasında partinin ciddi oy potansiyeline sahip olduğu Ankara-1, İzmir-1, Aydın gibi seçim bölgeleri mevcut- liste çıkarmadığı da düşünülürse asla azımsanamaz.
TİP’in bu nispi başarısında birkaç temel sebep belirleyici olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi hem genel ittifak mantığı içinde hem de Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafındaki dar çevrenin iktidar stratejisi çerçevesinde, 2016’dan beri (Adalet Yürüyüşü haricinde) tamamen sokaktan çekildi, kendi doğal tabanı olan, başta öğrenci ve gençlik kesimleri olmak üzere, İslamcı otoriter rejim altında bunalan şehirli kitleleri sahipsiz bıraktı.
Halkların Demokratik Partisi ise içinde bulunduğu kimlik krizinden çıkamazken, Türkiye’de mevcut iktidar yapısı da bu partinin siyasi çalışma alanını iyice daralttı. Keza HDP içindeki iç gerilimler ve ideolojik tutarsızlık da bu hareket için aynı derece kısıtlayıcı olmuştur. Parti içindeki sol unsurlarla Kürt milliyetçisi unsurlar arasında insicam bir türlü oluşmadı. Belli bir konuda siyaset geliştirilirken, “Ali yazar, Veli bozar” misali parti içindeki bir klik diğerini ofsaytta bırakıyor.