Tımarhanede de olsak, %50,2’lik oy oranı neden yetmesin?

Abone Ol
%50,2’yi yeterli bulmayan “gazeteci” arkadaşımız, mezkûr sempati eksikliğinin farkına varmış olmalı ki tamamen iktidara yanlayan eski çizgisini terk etti ama yeni dönemde tam bir kararsızlık hâkim. Gazetecilik enteresan bir meslek. Moderniteyle birlikte ortaya çıkmış, fiziki uzaklıklarından dolayı olaylara bigâne kalan kitleleri bilgilendirmesi öngörülen bu kurumun ülkemizde geldiği nokta dünyada ders olarak okutulacak nitelikte. Kuzey Kore’de durum belli der geçersiniz, orada medyanın partiye tâbi olduğu kimseye meçhul değil. Hatta Kuzey Kore ile ilgili söyleyeceğiniz bütün şeyler basit bir klişe olmaktan öteye gitmeyecektir ama Türkiye öyle mi? Türkiye medyası maalesef transformasyon geçirdiğinden beri basın yayın kuruluşlarında yaşanan türbülans neticesinde öyle bir düşüş yaşandı ki sormayın. Bu irtifa kaybı, bazen hükümet yanlısı gazetelerin neredeyse tamamının pişti olup aynı manşetle çıkması şeklinde bazen de yepyeni üretim tekniklerinin denendiği dumanı üstünde haberler bazen de yazarlıkla P&R meselesini birbirine karıştıran tiplerin gazete köşelerini doldurması şeklinde bizlere yansıdı… Kendilerini gazeteci olarak tavsif etmekte herhangi bir beis görmeyen bu kişiler, meslek hayatları boyunca beyefendiyi rahatsız edecek tek bir satır bile yazmamayı başarabildiler. Rahatsızlık ne demek baş yücelik devletinin mimarının memnun olmadığı tek bir yazı bile çıkmadı gazetelerde. Medeni dünyada liderler, kendilerini çatır çatır eleştiren gazetelerin varlığıyla övünürken bizimkiler, ülkesinde birkaç gazete ve TV kanalı hariç eleştirel yazıların çıkmamasıyla övünüyorlar, bunun gelişmişlik değil geri kalmışlık alameti olduğunun farkında olmadan. Doğrudan hükümetin sorumluluğunda olan meselelerde bile hükümeti şu ya da bu şekilde temize çıkarmak, beceriksizliği ya da acizliğine bahaneler üretmek, sonucu itibarıyla yanlış olduğu apaçık belli olan hükümet icraatının memleketin hayrına olduğunu iddia etmek gibi dünyada benzeri az görülen manevralarla kamuoyunu yönlendirmeye çalıştılar. Bütün bu yaptıklarının tek ölçütü vardı, baştaki tek adamı memnun etmekti. Bunların içlerinde bazıları var ki yeni çizgisi halk tarafından benimsenirken diğer bazıları ise dümeni kırmaya çalışsa da muhalefet tabanından hiç kimse bunlardaki “dönüş”ü samimi bulmadı, bağrına basmadı. %50,2’yi yeterli bulmayan “gazeteci” arkadaşımız, mezkûr sempati eksikliğinin farkına varmış olmalı ki tamamen iktidara yanlayan eski çizgisini terk etti ama yeni dönemde tam bir kararsızlık hâkim. Ancak her hâlükârda yaptıkları sadece kamuoyunun değil seçime ilişkin tutumları merak edilen devletluların kafasında soru işaretleri oluşturacak, onlara yön vermeyi amaçladığını düşündürtecek cinsten. Seçimlerin ikinci tura kalması sanki bütün şüpheleri izale edecekmiş, belirsizliği ortadan kaldıracakmış gibi bir yaklaşım sergileniyor. Halbuki Kılıçdaroğlu ilk turda %50,01’lik bir oy bile alsa anketlere göre Erdoğan %46 alıyor ve aradaki fark en az 4 puan. Bu ise net bir mağlubiyet demek. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde %50’yi geçmesine rağmen sonuçların meşru kabul edilemeyeceğini ilan edebilecek kimse çıkmaz ama söz konusu olan Türkiye olunca maalesef durum değişiyor. Yargı organları, sivil ve askeri bürokrasi, güvenlik güçleri vs. ’den oluşan devletin tutumuna gelince bu satırların kaleme alındığı sırada gelen bir son dakika haberi aslında devletin tarafsız kalma ve sürece AKP lehinde müdahale etmeyeceğine, seçim sonuçlarına saygı göstereceğine dair bir sinyal olarak okunabilir diye düşünüyorum. Buna göre YSK, İçişleri Bakanlığının sandıklardan sonuçları ya da tutanakları alma yönündeki kararının hukuka uygun bulmadığını belirterek bakanlığın bu isteğine “hayır” demiş. Sadece bu da değil elbette. Devletin bu konuda tarafsız kalacağına dair başka işaretler de var. Devletin, ama özellikle de yargının Erdoğan’ın devletin imkân ve gücünü kullanarak seçimlerde rakiplerini köşeye sıkıştırma çabasına itiraz etmemesi devletin bir zaafı sayılabilir. Ancak henüz 15 Temmuz travmasını atlatamayan yargı, devlet üzerinde ciddi bir baskı kuran ve atadığı hakimlerle ciddi bir kadrolaşmaya giden Erdoğan karşısında bir itiraz olanağı şimdilik bulamıyor. Ancak net bir sonuç elde eden muhalefetin elde edeceği zaferin boğulmasına, yok sayılmasına da izin vereceklerini, seçim sonuçlarının bir takım atraksiyonlarla şüpheli hâle getirilmesine açık bir onay vereceklerini sanmıyorum. Önümüzdeki Pazar, ak koyun kara koyun belli olacak, gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz.