- Kavramaları ve kurumları önce kirletmek ve karalamak, ardından da haklın gözünde itibarsızlaştırmak ve yok etmek,
- İtibarsızlaştırdığı alanda kendi uygulamasını “normalleşiyoruz” gerekçesi ile çözüm olarak sunmak,
- Sunduğu çözümde sorun çıkarsa önemsizleştirmek, sıradanlaştırmak ve gündemden düşürmek,
- Sürekli bir karşıt yaratmak ve karşıt karşısında mağdur konumuna düşmek üzerine kuruludur.
Hedefi ise, Demokratik Laik Cumhuriyeti ve parlamenter sistemi ortadan kaldırmak ve tek adam iktidarını kurmaktır.
RTE-AKP ilk olarak, hedefe ulaşmada kendisine engel olarak gördüğü kurumlara yöneldi. Yargıyı, silahlı kuvvetleri ve üniversiteleri karaladı, itibarsızlaştırdı ve normalleşiyoruz diyerek siyasi hedefine uygun olacak şekilde yapılandırdı.
Sağlıktan eğitime, ekonomiden çalışma yaşamına kadar her alanda yaptığı düzenlemelerin nedeni olarak da hep “normalleşmeyi” gösterdi,
Bu yolda kullandığı diğer kavramlar ise “ileri demokrasi ve milli irade” oldu.
Mustafa Kemal Atatürk’e olan duyarlılığı bilerek ince bir politika yürüttü. Atatürk adını kullanmadan Gazi Mustafa Kemal söylemi ile halkın belleğindeki Atatürk algısını unutturmaya çalıştı.
Cumhuriyete karşı olan duyarlılığı da CHP ve İsmet İnönü üzerinden yok etme stratejisini uyguladı.
Tüm bu süreçte, ne zaman bir olumsuzluk yaşansa veya yanlış sonuç doğsa, dini duyguları ajite edecek “camileri ahır yaptılar, başörtüsü vb” söylemlerle Türkiye’nin gündemini değiştirdi.
Kim karşı çıktıysa, kim eleştirdiyse “bunlar gelişmemize, demokrasiye” karşı diyerek suçladı ve yargı eliyle susturdu.
Doğruları ve gerçekleri anlatan ve yazan bilim insanları, gazeteciler ve aydın sorumluluğuyla davranan yurttaşlarımız ya işlerinden oldular ya da cezaevlerinin karanlığında yaşadılar.
*****
RTE-AKP, yarattığı OHAL ortamıyla her şeyi kontrol altına almıştı.
Hedefe ulaşacağı 2019’a da sadece iki yıl kalmıştı.
Bu iki yılda tüm yetkileri kullanabilmek için ise yasal bir dayanağa gereksinimi vardı.
Çözüm olarak Anayasa değişikliğini ortaya attı ve referanduma gidildi.
Referandum sürecinde tek adam yönetimine HAYIR diyenler, tüm farklılıkları bir tarafa bırakarak bir araya geldiler.
Her türlü engellemeye, sınırlamaya ve yasaklara karşılık halkın çoğunluğu HAYIR dedi ama yargı-YSK evet dedi ve Anayasa değişikliği gerçekleşti.
Hedeflenen yönetim şeklinin ön uygulaması gibi artık hem Cumhurbaşkanı olarak hükümeti ve devleti, hem de genel başkan olarak partisini yönetebilen tek adam sistemi kurulmuş oldu.
Hedefe giden yolda son adım, 2019 yılında bu sistemin yasallaşmasıdır.
Sonuçta, RTE-AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyetini ANORMALLEŞTİRMİŞTİR.
*****
Gelinen noktada plan dışı bir gelişme yaşandı.
Kemal Kılıçdaroğlu, “bu ülkede adalet kalmadı” dedi ve ADALET için yürümeye başladı.
Halk da peşinden…
RTE-AKP, Adalet Yürüyüşünü engellemek için karalama ve itibarsızlaştırma yöntemini kullandı, tehdit etti ama bu sefer sonuç alamadı. Adalet isteği, yürüdükçe çoğaldı.
Adaletin de anormalleştiği Türkiye’de “hak, hukuk, adalet” isteği ülkemizin her bir yanını sardı. Öylesine ki, AKP tabanında bile karşılığını buldu.
Normalleşme isteği, yasaklama girişimlerine karşılık, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında daha da bir yükseldi.
Bir de baktık ki Gazi Mustafa Kemal olmuş “Aziz Atatürk.”
Ve geldik 10 Kasım’a.
Türkiye’de alışılmışın dışında bir hareketlilik, bir anormallik yaşandı.
RTE-AKP anormalleşti ve herkesten önce Anıtkabir’e koştu.
*****
İşin gerçeği;
AKP, tek adamlık bir paylaşım partisidir.
Varlığını sürdürebilmek için iktidarda kalmak ve devletin olanaklarını kullanmak zorundadır.
Yapılan tüm düzenlemeler, denetlenemeyen ve hesap sorulamayan bir düzen yaratmak içindir.
İktidara gelirken çıkarttık dediği gömlek bugün üstündedir.
İktidarda kalabilmek için başta AB yolunda yürüdü, sonra “açılım” dedi, zaman geldi milliyetçi oldu.
İktidarda tek adam olmak için birlikte yola çıktığı, acemilik ve çıraklık döneminde beraber yürüdüğü “gülen yüzden” ustalık döneminde koptu, çatıştı.
Yol arkadaşları ile çatışırken bile mağduru oynadı, siyaseten pay kapmaya çalıştı.
Bugün ise anormalleşti ve Atatürkçü oldu.
Ne zamana kadar?
Görünen tabloya göre 2019 seçimlerini kazanana kadar.
Bugünden 2019’a kadar Türkiye’nin görünen gündemi “Atatürkçülük nedir, ne değildir? Kim daha çok Atatürkçü?” tartışmasına ve yarışına sahne olacaktır.
*****
1980 sonrası Yenidünya Düzeni (YDD) diye sunulan neoliberal sistemle anormalleştirilen dünyada, Türkiye de anormalliği yaşamaktadır.
ABD’nin ekonomik sömürüsü için kurduğu YDD, siyasetin zeminini kültürel kimlikler (din ve etnik) olarak göstermişti. İnsanlar, inançları ve etnik kimlikleri temelinde ayrışsın, kutuplaşsın ve kavga etsinler ki sömürüldüklerinin farkına varmasınlardı.
Öyle de oldu.
İnsanlarımız; tarlada, fabrikada üretimin bitmesine, yoksulluk ve işsizlik içinde yaşamalarına aldırış etmeden tartıştı, ayrıştı, fanatikleşti, siyaseten kutuplaştı ve bugüne kadar da oy verdi. Ve RTE-AKP, saldırgan ve suçlayıcı politikasıyla hep sorunların üstünü örttü, sürekli mağduru oynadı ve insanlarımızın inançlarını ve kimliklerini sömüre sömüre de iktidarını bugünlere kadar taşıdı.
Ancak bugün, emek-sermaye zemininden çıkartılarak anormalleştirilen ve insanların gözlerini körleştiren bu “kimlikler siyasetinde” yolun sonuna gelindi.
RTE-AKP siyasetinin anormalleşerek Atatürkçülüğe sığınmasının nedeni de budur.
2019 seçimlerinde iktidarda kalabilmek ve tek adam hedefine ulaşabilmek için yürüyeceği başka bir yol kalmamıştır.
Halkın algısında yok edemediği Atatürk’e ve Demokratik Laik Cumhuriyet’e bugün için teslim olmuş görünmektedir.
Yarın kendisine göre bir Atatürk tanımı ve anlatımıyla karşımıza çıkacaktır.
Kendimizi, yaratılacak Atatürkçülük tartışmaları ve yarışı içinde kaybedersek sonuçta Türkiye Cumhuriyeti kaybeder.
Kaybetmemek için;
- Siyasi ve toplumsal muhalefet, Anayasa Referandumunda ve Adalet Yürüyüşünde olduğu gibi birlik olmak zorundadır.
- Türkiye’nin gündemine, yaşamın her alanında adalet isteğiyle, halkın işsizlik ve yoksulluk gibi yaşamsal sorunları taşınmalıdır.
Türkiye’nin acilen NORMALLEŞMESİ gerekmektedir.
Türkiye’nin normalleşmesi için ise önce SİYASETİN NORMALLEŞMESİ gerekmektedir.