Loading...
Tepedelen ve Tepedelenli (Arnavutluk Yazıları IV)
William Plomer’ın Yanya Sultanı adlı biyografisini Murat Belge çevirmiş, İsmail Kadare ise İbret Taşı adlı romanında Tepedelenli Ali Paşa’nın kafasının kesilmesiyle neticelenen ayaklanmasını anlatıyor.
Tepedelen, Ergiri’ye -Gjirokaster- yarım saat kadar uzaklıkta bir yer ama Tepedelenli Ali Paşa sayesinde en az onun kadar meşhur.
Daha bile meşhur olduğunu iddia edebiliriz çünkü Ali Paşa, döneminde Napolyon’la birlikte dünyanın en bilinen isimlerinden biri haline gelmiş, düşünün Lord Byron ziyaretine gelmiş, Alexandre Dumas Tepedelenli Ali Paşa adında bir roman yazmış, “Yanya Aslanı”, “Epir Sultanı”, “Müslüman Bonapart” gibi isimler verilmiş, en sonunda Osmanlı’ya ayaklanmış.
Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasında onun ayaklanmasının izini görüyoruz.
Tepedelenli’nin şöhreti daha sonraki senelerde de devam etmiş.
William Plomer’ın Yanya Sultanı adlı biyografisini Murat Belge çevirmiş, İsmail Kadare ise İbret Taşı adlı romanında Tepedelenli’nin kafasının kesilmesiyle neticelenen ayaklanmasını anlatıyor.
Bu kitapların yanında bir de Prof. Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Tepedelenli Ali Paşa İsyanı adlı doktora tezinde “bir Osmanlı valisinin hazin sonu”nu akademik açıdan ele almış.
Ergiri’den dönerken Tepedelen’e uğrayınca bütün bu kitapları okumak şart oldu çünkü Ali Paşa bugün Arnavutların gözünde bir halk kahramanı.
Mesela, en popüler içme sularından birinin markası Tepelena -Tepedelen- onun fotoğrafını taşıyor ama esas Tepedelen’in girişinde gösterişli bir heykeli var.
Yanya Valisi olarak Napolyon’la aşık atacak bir güce erişen Ali Paşa’nın hayatında çocukluğundan ölümüne kadar cinayetler hiç eksik olmamış.
Genel kabul, Ali’nin 1740 ya da 44 yılında Tepedelen’de doğduğu ama Hamiyet Hanım bu tarihe itiraz ediyor ve doğum tarihinin 1750 olması gerektiğini söylüyor.
“Ali’nin ailesi, Arnavutluk’a kendisinden en az dört kuşak önce yerleşmişti. (…) Ali burada Ergiri’ye 32 kilometre uzaklıktaki Tosk’un merkezi Tepedelen’de 1950’de doğdu.”
Ailenin bilinen ilk ismi Kütahya’dan Rumeli’ye gelen Mevlevi dervişi Nazif, Tepedelen yakınındaki Beçişni köyüne yerleşmiş.
Ali de bu aileyi dünyaca bilinen şöhrete ulaştıran kişi olmuş.
William Plomer’ın biyografisinde Ali’nin korkunç kıyıcılığının nelere yol açtığını okuyorum.
Neler yapmamış ki Ali Paşa…
İşkencenin, sahtekarlığın, dolandırıcılığın, kıyıcılığın bini bir para…
Bununla beraber, asayişi dağlamış ve halkın bezdiği eşkıyalara Yanya’yı dar etmiş.
Dolayısıyla, halkın hem sevdiği hem bezdiği ilginç bir yere oturmuş.
Tepedelenli’nin hikâyesi, Ali Paşa’nın ayaklanmasıyla son raddesine ulaşıyor ve Osmanlı orduları Yanya Sultanı’nı alt etmek için yola çıkıyor.
Ergiri Kasrı’nda sıkışıyor Ali Paşa ve kellesi kesilerek Topkapı’daki “ibret taşında” sergilenmek üzere Babıali’ye gönderiliyor.
Kadare, romanında o “kesik kellenin” yolculuğunu, payitahta ulaşmasını ve uyandırdığı yankıyı anlatıyor.
Eğer eli sıkı davranmasaymış ayaklanmanın seyrinin daha farklı olabileceğine dair iddialar var.
Tepedelenli Ali Paşa’nın kellesinin nasıl haşmetli olduğunu resimlerinden tahmin etmek pek güç değil.
En bilinen resmini Louis Dupre çizmiş, Butrinto Gölünde gezinti yaparken…
Dupre’nin David’in öğrencisi olduğunu yazıyor Plomer.
Dupre, Korfu’yu gezerken onu Ali Paşa’yla tanıştıran Korfu’daki yeni İngiliz yönetici Sir Thomas Maitland olmuş.
Fransızlara yakınlaşmasın diye Maitland, Ali Paşa’yla iyi bir ilişki kurmak istemiş, başarılı da olmuş, birbirlerine hediyeler göndermişler.
Fakat Maitland’ın Ali Paşa’ya hediyesi biraz tuhaf çünkü “Krallara yakışır ve Yanya Aslanı’na uygun” dolduğunu söyleyerek bir aslan yavrusu göndermiş.
Neyse, artık yetmişlerindeki Ali Paşa, misafirleri Maitland ve Dupre için büyük bir av hazırlamış.
Batıl itikatlara bağlılığıyla bilinen Ali Paşa resminin yapılmasına izin vermese de “Dupre’nin en mutlu anı Paşaya yeteri kadar yanaşıp ihtiyar adam farkında varmadan resmini çizmeyi başarması oldu.”
İşte Tepedelen’deki heykelde de Ali Paşa’yı kayıktaki haline benzer bir pozda görüyoruz.
Ama Tepedelenli Ali Paşa, bugün artık “Arnavut bağımsızlık hareketinin” İskender Bey’den sonraki en büyük temsilcisi olarak görülüyor.
Arnavutların seneler sonra bile bal içinde getirilen bu “kesik kelleyi” ülkelerine götürmek istemelerine bakarsak önemini daha iyi anlayabiliriz, o yüzden üstünde biraz daha duralım istiyorum.
Silivrikapı’ya defnedilen kellenin bulunmasının imkânsız olduğu söyleniyor, zira Tepedelenli ailesinin mezarlarına hem başka definler yapılmış hem de mezartaşları taşınmış.
Tepedelenli’nin başsız bedeni ise Yanya’daki Fethiye Camii’ndeymiş ki bugün orası da Yunanistan sınırlarına dahil.
Gel de çık işin içinden.
Neyse, bu Tepedelen’de Ali Paşa haricinde anlatmak istediğim bir de yemek var.
Heykelin yanından Tiran istikametinde devam edince birkaç dakika sonra yan yana iki-üç lokantaya denk geliyorsunuz.
Tabii yine kuzu çevirme ve alabalık öne çıkıyor ama ben kokoreç yedim.
Meğer buralarda kokorecin içini ciğerle dolduruyorlarmış.
Dolayısıyla, hayli ağır bir yemeğe dönüşüyor ciğerli kokoreç.
Tepedelen’in dağlarına bakıp Tepedelenli’nin kurduğu hayalleri, onca kıyıma nasıl izin verdiğini, hatta bizzat iştirak ettiğini düşünüyordum yemek yerken.
Her şey değişiyor ama yeşil dağlar tepeler üç aşağı beş yukarı aynı kalıyor.
Aslında Arnavut bile olmayan, dedesi gelip Tepedelen köyüne yerleştiği için burada doğan ve nüfuz çatışmasından ötürü ayaklanan Ali Paşa bugün “Arnavutların milli kahramanı” olduğunu öğrense acaba nasıl gülerdi, diye düşünmeden edemiyorum.