Unutmayalım, savaş olmasa da Rusya kadınlara karşı korkunç şiddet yaşanan bir toplum. Ukrayna da aynı sorunla karşı karşıya. Bu meselelerin savaş bitince mucizevi şekilde düzeleceğini sanmak bizi çözüme götürmüyor. Son haftalarda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı sırasında yaşanan gelişmelerden en önemlisi, Rusya’nın Kiev’e yakın Bucha’dan çekilmesi ile sivillere karşı işlenmiş olan birçok suçun uluslararası camia tarafından görünür olması oldu. Ben bu suçlar arasında özellikle kadınlara karşı işlenen tecavüz suçlarıyla ilgili kısmı ele almak istiyorum. Yakın zamanda asker eşine tecavüz “izni” verdiği iddia edilen bir kadının eşiyle konuşması, konunun farklı anlamda gündeme gelmesine de neden oldu[1]. Bir kadının, başka bir kadına dönük bir suçu işlemeye “teşvik”i, buna “eş olarak”, “izin” verebilmesi gibi her biri başlı başına sorunlu bir çok unsur ve eşine “en azından” koruma kullanmasını söylemesi gibi talepler, konuyu aslında savaş ve barış ötesinde düşünmemizi gerekli kılıyor.
Her ne kadar savaşlarda bu tarz iddialar hep duyulsa da cinsel şiddetin aynı zamanda birçok savaşta kullanılan bir “araç” olduğunun uluslararası camiada fark edilmesi özellikle Bosna Savaşı’ndan sonra oldu denebilir.
Tecavüzü gerçekleştirenler bir kadının (ya da toplumun) üstünde bu yolla egemenlik kurmayı, onu aşağılamayı ve bunun toplu yapılmasını bir güç gösterisi olarak görüyor. Mağdur kadınların fiziksel ve ruhsal acıları yanında, suçlanması, yaşadıkları toplumda dışlanması gibi oldukça ağır sonuçlar doğuran bir durumdan bahsediyoruz. Her ne kadar savaşlarda bu tarz iddialar hep duyulsa da, cinsel şiddetin aynı zamanda birçok savaşta kullanılan bir “araç” olduğunun uluslararası camiada fark edilmesi özellikle Bosna Savaşı’ndan sonra oldu denebilir. Bunlar sözlü tarihte duyulsa veya bir takım edebiyat eserlerinde okunagelse de, gerçekten de Sırpların Bosnalı kadınlara tecavüzü uzun bir süre konuşulmuş, durum Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi tarafından tespit edilince, uluslararası anlamda daha farklı bir mecraya taşınmış oldu. Ancak konunun ağırlığı, yarattığı toplumsal stigma, kadınların yaşadıklarının, bu tecavüz sonucu doğan çocukların yahut onlara ne olduğunun konuşulmasını özellikle ataerkil bir toplumsal yapıya sahip olan Bosna’da pek de sağlamadı. Bugün, aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen Bosna’da bu konuda çalışan bir tek sivil toplum kuruluşu var. Tecavüzün Kongo’daki savaşta da meydana geldiğini biliyoruz. Hatta bu konuda uluslararası alanda ne yapıldığını ve bunun sonuçlarını anlamaya yönelik bir saha çalışması yapmış olan Bilge Şahin isimli meslektaşımı yakın zamanda dinleme imkanına kavuştum. Şahin, tecavüzün Kongo ordusu ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerini de içerecek denli yaygın olduğunu aktardı. Kendim de Kosova’da çalışırken ve hatta daha sonrasında birçok BM barış gücü askerinin cinsel şiddet ve sömürünün bir parçası olduğunu gördüm. Ancak kendisinin dile getirdiği önemli şeylerden birisi, en azından Kongo’da, bu suçun sadece savaşta olduğu ve barış sağlandığında ortadan kalkacak bir durum olarak görülmesi.
Kongo’da barış sağlandıktan sonra tecavüzün ortadan kalkacağı düşünülmüştü, ancak…
Oysa bilindiği üzere, savaş olmayan yerlerde de kadınlara cinsel şiddet uygulanması çok sık görünüyor. Israrlı takipten, laf atmaya, vücuduna dokunmaya, cinsel saldırı ve tecavüze değin çok geniş bir skalada ilerleyen cinsel şiddet eylemlerinin bazıları, ülkesine göre suç dahi kabul edilmiyor. Yahut yargı kurumlarınca yeterince takip edilmediği için cezasızlık ile karşı karşıya olunan birçok eylem söz konusu. Bu eylemlerin kadınlar için ruhsal ve fiziksel anlamda nasıl sonuçlarının olduğunu ve sadece cezaya odaklı olmayan bir bakışın önemini İrlandalı bir kadın üstünden burada daha önce ele almıştım. Şahin’in de vurguladığı üzere, cinsel şiddet savaş kaynaklı değil toplumsal cinsiyet kaynaklı[2]. Diğer yandan, her ne kadar uluslararası anlamda tecavüzün bir araç olduğunun fark edilmesi ve kadınların barışta oynadığı role daha fazla eğilinmesi gibi gelişmeler olsa da, Şahin aslında konunun güvenlik ve barışa karşı tehdit olarak ele alınmakla, yine toplumsal cinsiyetten uzak bir bakışla tanımlandığını ifade ediyor. Dahası, saha araştırmasını yaparken Kongolu kadınlarla görüşen ve onların yaşadıklarına yönelik uluslararası mekanizmalarla desteklenmiş hukuki hak arama yollarına dair görüşlerini soran Şahin, kadınların mahkemeler eliyle güçlenmiş oluğunu ve haklarının farkında, bunları talep eden kadınlara dönüştüklerini ifade etse de, meselenin sadece hukuki yollarla çözülmesinin pek de mümkün olmadığı açık. Gerçekten de, mahkemeye erişim adalete erişim olmadığı gibi, adalet sisteminin de dikenli tellerle çevrili olduğunu Türkiye’den de zaten biliyoruz. Nitekim cinsel suçlar kadınlar için yarattıkları stigma nedeniyle -barış zamanında da- zaten en az soruşturulan, en az delil bulunan, en az dava açılan ve mahkumiyet alınan suçlar. Bu anlamda, daha şimdiden aynı savaş suçları yargılama taleplerinin Rus savaş suçluları bakımından dile getirildiğini biliyoruz. Ancak bunların anlamı uluslararası anlamda Rusya’yı utandırmak ve mağdurların yaşadıklarını belgelemek gibi önemli işlevler görse de suçu ortadan kaldırabilecek nitelikte değil. Bunun için gerçekten erkekler ve kadınlar tarafından içselleştirilmemiş -ki telefon konuşmasındaki kadın eşi akla getirmemiz yeterli- geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin ötesine geçmek gerekiyor.
Vurgulamak istediğim, tüm bunların kadınların vücudunun erkeklerin üzerinde istediklerini yapabildikleri bir nesne olarak gören genel bir toplumsal cinsiyet meselesi ile yakından ilintili olması.
Bu anlamda, Afrika’da uzun süre savaş yaşanan yerlerde çok küçük çocuklar dahil çocuklara yönelik tecavüzlerin de devam ettiğini biliyoruz[3]. Bunun elbette uzun bir savaşın neden olduğu genel bir ahlaki çöküntü ve sağduyu kaybı gibi nedenleri olabilir. Yahut savaşın yarattığı fırsatlardan yararlanmak isteyenler de olabilir. Örneğin, Berlin’e varan Ukraynalı kadın ve çocukların insan kaçakçılarının eline düşme olasılığı, gönüllü ailelerin sadece kayıtlılarsa onları evlerine almasına izin verilmesine neden oldu[4]. Ancak vurgulamak istediğim, tüm bunların kadınların vücudunun erkeklerin üzerinde istediklerini yapabildikleri bir nesne olarak gören genel bir toplumsal cinsiyet meselesi ile yakından ilintili olması. Unutmayalım, savaş olmasa da Rusya kadınlara karşı korkunç şiddet yaşanan bir toplum. Ukrayna da aynı sorunla karşı karşıya ve hatta kadınların taşıyıcı anneliği para karşılığı yaptığı bir yer. Kadın olmakla yakından alakalı bu meselelerin, tecavüz gibi savaş bitince mucizevi şekilde düzeleceğini sanmak bizi çözümlere götürmüyor. --- [1] https://www.rferl.org/a/ukraine-rape-russian-soldier-wife-bykovsky/31805486.html [2] Şahin Bahar (2021), Toplumsal Cinsiyet, Savaş ve Hukuk: Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Cinsel Şiddet Suçları, Fe Dergi, Feminist Dergi 13. [3] https://www.economist.com/middle-east-and-africa/2022/02/03/child-rape-is-far-too-common-in-some-war-torn-african-countries. [4]