TCMB’deki görevden almalar faizle ilintili mi?

Abone Ol
Dolar kuru beklenmedik görevden almalarla 9,33’e kadar ulaştı. Yükselişin ardında 2018 ve 2020’dekine benzer ölçüsüz ve akıl dışı para politikası uygulanması beklentisi var. Böyle bir uygulama olur mu olur, bunun olmayacağına kefil olmak mümkün değil. Görevden alınan üyelerden Abdullah Yavaş'ın FETÖ'yle iltisaklı olduğuna dair göstergeler vardı. Uğur Küçük'ün AKP'yle ideolojik bağı yoktu, ancak 128 milyar dolar konusunda zan altında kalacağı kesindi. Semih Tümen’in ise Kavcıoğlu'nun yerine atanacağı konuşuluyordu. Geçtiğimiz hafta, beklenmedik bir şekilde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) üyelerinden üçü görevden alındı ve yerlerine iki yeni üye atandı. Eylül ayında nedeni açıklanamayan 100 baz puanlık politika faizi indirimi sonrasında 8,28’den 8,98’e çıkan dolar kuru; ikinci parti S-400 ve Suriye’de yeni askeri operasyon endişesiyle 9,10 seviyesinde zirve yapmışken, beklenmedik görevden almalarla 9,33’e kadar ulaştı. Yükselişin ardında 2018 ve 2020’dekine benzer ölçüsüz ve akıl dışı para politikası uygulanması beklentisi var. Böyle bir uygulama olur mu olur, bunun olmayacağına kefil olmak mümkün değil, fakat kesin olur diyebilmek için görevden alma sürecini tek tek irdelemek gerek. YAVAŞ OLAYI AYRI BİR VAKA Görevden alınan Abdullah Yavaş, 2008’den beri ABD’de ikamet etmekteydi ve bu ülkede tam zamanlı akademisyen olarak çalışmaktaydı. Yani PPK üyeliği gibi kritik bir görevi yarı-zamanlı icra etmekteydi. Ötesi kendisinin ABD’deki FETÖ iltisaklı okullarla ilişkili olduğuna dair göstergeler vardı. 2010’da bir müddet Türkiye’ye dönmüş, bu esnada Fettah Tamince’nin kurucusu olduğu ve 15 Temmuz sonrasında FETÖ yuvası olduğu için kapatılan Uluslararası Antalya Üniversitesi’nin kurucu rektörlüğü görevini üstlenmişti. Tabii bu detaya kendisinin TCMB sayfasındaki özgeçmişinde nedense yer verilmemişti. Konuya dair Twitter üzerinden oluşturduğum kamuoyu etkili olunca ve Dünya gazetesi yazarı Alaettin Aktaş’ın yazısı da destek sağlayınca, Yavaş bir anda gözden düştü. Ardından kendisinin son dönem faiz indirimlerine muhalif olduğuna dair dedikodular ulaştı. Fakat 2013 sonrasında çok kez kur atağına neden olan faiz indirimlerindeki destekleyici rolü ve 128 milyar doların usulsüzce satışındaki sessizliği hesaba katılınca Yavaş’ı parlatma çabaları sonuç vermedi. Özetle; Yavaş sakıncalı bir isimdi, onun yer aldığı PPK sürekli başarısız olmuş, en büyük finansal skandala ses çıkarmamıştı ve ABD’de yaşadığının ortaya çıkmasıyla gözden düşüp görevden alındı. KÜÇÜK, ENDİŞE ETMİŞ OLABİLİR Görevden alınan bir diğer üye ise Uğur Küçük oldu. Financial Times (FT) gazetesinin iddialarına göre kendisi 128 milyar dolarlık satışa ilişkin olumsuz tavır takınmıştı. Ancak bu doğrultuda kararlara şerh düştüğüne dair bir belge veya satışların hatalı olduğuna ilişkin hiçbir beyanı yok. Ötesi 128 milyar dolar skandalının tamamı kendisinin 14 Ağustos 2018’de başlayan görev süresi içinde yaşandı. Küçük’ün AKP ile ideolojik bir bağı olmadığı biliniyor, fakat bir iktidar değişimi halinde onlarla birlikte 128 milyar dolar konusunda zan altında kalacağı kesin. Görevden alınmasında bu konuya ilişkin içeride yapmış olabileceği konuşmalar ve hatta topladığı belgeler etkili olmuş olabilir. Bu sözlerimin hiçbir delile dayanmadığını belirteyim. Vurgulamak istediğim şu; eğer FT’nin iddia ettiği gibi perde arkasında bir itirazı varsa, ancak buna rağmen TCMB’nin ultra bonkör maddi imkânlarına yenik düşüp istifa etmemişse; iktidar değişiminin iyice belirmesiyle birden panik yaşamış olabilir ve bu konuya dair birtakım bilgileri toplamak istemiş olabilir. Yani ileride 128 milyar dolar için yapılacak bir yargılamada itirafçı olmak istemiş, bu amaçla belge toplayarak pişmanlık göstermiş olabilir. Konunun faiz indirimli olmayabileceğini vurgulamak amacıyla, Ekim 2020’de 200 baz puanlık faiz artırım beklentisi varken, TCMB’nin aksi kararla faizi sabit tutarak kur atağına neden olduğu günlerde, bu hatalı ve Türkiye’yi milyarlarca TL yoksullaştıran karara ilişkin bir itirazı olmadığını ekleyeyim. Yani dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın faiz politikasına ilişkin olumsuz oy kullanmamıştı, zaten kendisini de atayan Albayrak olmuştu. TÜMEN’İN BAŞKA BİR PLANI MI VARDI? Gelelim görevde alınan üçüncü kişi olan Semih Tümen’e. Tümen daha önce TCMB’de çalışmış bir kişiydi. Sonrasında ayrılarak TED Üniversitesi’ne geçmiş, 25 Mayıs 2021 tarihinde ise TCMB Başkan Yardımcılığı görevine atanmıştı. Tümen, atanmasının ardından yalnızca 10 hafta sonra aniden görevden alındı. Bu kararı TCMB’nin başarısızlığı ile ilişkilendirmek mümkün değil, öyle olsaydı görevden alınacak ilk kişi TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu olurdu. Bu olaydan birkaç gün önce Reuters’ta Tümen’in yakın zamanda Kavcıoğlu’nun yerine başkanlığa atanacağına dair iddialar yer almıştı. Bu iddialar gecikmeli olarak İletişim Başkanlığı tarafından reddedildi, görevden almaların gerçekleştiği gece Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Kavcıoğlu’nun poz vermesiyle pekiştirildi. Neticesinde oldukça kariyerli olan, sadece 10 hafta önce atanan Tümen bir anda görevden alındı. İşin enteresanı, Kavcıoğlu’nun CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme sonrası basına verdiği beyanatta, görevi sonlandırılan bazı üyelerde kendi takdirini ima etmesiydi. Yerine atanması konuşulan Tümen’in bu nedenle oyun dışı bırakıldığı sürpriz olmasa gerek. Dahası Berat Albayrak’a yakın olan Sabah gazetesinin yazarı Dilek Gün Twitter’da “Merkez Bankası’nda ‘birilerinin’ ince hesabı tutmadı. (Öyle olur bu işler ava giden avlanır)” şeklinde imalı bir mesaj atınca Tümen ile Kavcıoğlu arasındaki çekişme ağırlık kazandı. Son olarak atanma sürecinde Tümen’in Erdoğan’ın şahsına münhasır faiz politikasını bildiği, yani buna rağmen görevi kabul ettiğini ve son faiz indirimine muhtemelen şerh düşmediğini belirtelim. Toparlayalım; TCMB PPK’daki görevden almaları Erdoğan’ın faiz indirimlerine ilişkin beklentileriyle ilgili görmek yanıltıcı olabilir. Konunun temelinde görevden alınan 3 kişinin ve Başkan Kavcıoğlu’nun kendi çıkar ve endişeleri daha etkili gibi. Bir taraftan 128 milyar dolar skandalının altına imza atmak ile FETÖ iltisakının yarattığı panik, diğer tarafta TCMB başkanlığı için girilen rekabetler ana nedenler olabilir. Muhalefete düşen kesin nedenleri belirleyebilmek için yargı baskısını hatırlatmak ve kanunsuz emir uygulayan bürokratların maruz kalacağı hukuk sürecini tekrarlamak. Böylece ekonomide önemli bir yere sahip diğer devlet kuruluşlarında da suç işleyen veya suça göz yumanlar paniğe sevk edilebilir. Ardından pişmanlık veya kendini kurtarmak adına üst üste itiraflar ve belge sızdırmalar başlayabilir ve nihayetinde hukuksuzluğa karşı intikam değil, adalet tecelli edebilir.