TCMB için para politikası stratejileri I
Elbette para arzını içsel faizi dışsal olduğunun kabulü altında politika faizinin temel araç olmasına bir itirazım yok ama fiyat istikrarının temel amaç olmasına da karşıyım.
Enflasyon hedeflemesi stratejisine kökten karşı çıktığımı diğer yazılarımda ve sosyal medya da pek çok defa gündeme getirmiş biriyim ama bu haftaki yazımın konusu para politikası stratejileri ve araçları üzerine olacaktır. TCMB mevcut ya da uygulamaya çalıştığı para politikası çerçevesini anlamaya çalışmak da yazımın bir diğer konusudur.
Politika faizi enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulayan ve fiyat istikrarını temel amacı olarak ilan eden bir merkez bankası için biricik araç konumundadır. Elbette para arzını içsel faizi dışsal olduğunun kabulü altında politika faizinin temel araç olmasına bir itirazım yok ama fiyat istikrarının temel amaç olmasına da karşıyım. 2008 finansal krizine kadar ortodoks düşünce fiyat istikrarının finansal istikrarın da garantisi olduğunu savunuyordu. Ancak krizle birlikte bunun böyle olmadığı ve merkez bankalarının fiyat istikrarı yanında finansal istikrarı da hedeflemesi gerektiği anlaşılmıştır. Nitekim 2008 finansal krizini takiben TCMB dahil birçok merkez bankası politika çerçevesini değiştirmiş, finansal istikrarı da hedefleri arasına almış, geleneksel olmayan politika araçlarını ve makro ihtiyati araçları kullanmıştır.
Diğer yandan üretimin parasal ekonomisi altında yatırımlar, çıktı ve istihdam seviyesini belirlerken yatırımlar ise efektif talebe bağlıdır. Parasal genişleme, yatırımlar, çıktı ve istihdam arasında bir ilişki vardır ve bu ilişkide parayı yaratan kurumlar olarak bankalar merkezi bir role sahiptirler. Bu nedenle para arzı içseldir. Bununla birlikte gelecek belirsizdir ve belirsizliği arttıran faktörler yatırım kararlarını ve dolayısıyla da para yaratımını etkiler. Banka sisteminin karlılığı bu parasal genişlemeye bağlı olduğundan parasal genişlemeyi olumsuz etkileyecek koşullar finansal istikrarı da tehdit etmektedir. Böyle durumlarda finansal istikrarın korunması için özel sektör tarafından azalan para talebinin kamu açıkları ile karşılanması yani kamu parasının genişlemesini zorunlu kılar.
MERKEZ BANKALARININ ROLÜ
Bu nedenlerle merkez bankaları, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlayarak gelecek belirsizliğini azaltmayı ve yatırım kararlarının belirsizlik artışından olumsuz etkilenmemesini amaçlayabilirler. Bu bağlamda merkez bankaları ekonomik büyümeyi nihai hedef olarak alabilir. Bu durumda elbette yatırım ve istihdamı da politika çerçevesi içine dâhil edebilir. Bu açık bir Keynesyen çerçevedir.
Burada enflasyona ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Yüksek enflasyon ülkelerin zenginliklerini eriten ve gelecek beklentileri bozan fiyatlama davranışıdır. Zira gelecek gelir beklentilerinin bozulması ve gelirlerde meydana gelen aşınma yatırım kararlarını ve büyümenin istikrarını da olumsuz etkilemektedir. Keynes, merkez bankalarının özellikle üretim enflasyonunu olumsuz etkileyen kur şoklarına karşı kur istikrarını korumaları gerektiğini savunmuştur. Döviz değeri istikrarlı/sabit tutulmalıdır. Bu sayede tüketici enflasyonu da dizginlenebilecektir.
Kur istikrarsızlığı ya da yüksek kur şokları aynı zamanda bizim gibi dövize bağımlı ya da yükümlülük dolarizasyonu yüksek olan ülkelerde bilançoları kırılmalarına, iflaslara ve üretim kayıplarına neden olabileceğinden merkez bankaları açısından kur istikrarı hedefi daha da önem kazanmaktadır. Böyle ekonomilerde merkez bankalarının politika faizini küresel faizlerden daha yüksek seviyede belirlemesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle olmadığı durumlarda karşılaşılabilecek küresel parasal şokları ve sermayenin ani duruşu ülke ekonomilerinde derin tahribatlar yaratabilmektedirler.
Bunlarla beraber, Minsky, Davidson, Lavoie gibi post Keynesian iktisatçılar açısından enflasyonun nedenleri şu biçimde özetlenebilir (Terra ve Arestis, 2017);
1) Tekelci fiyatlama davranışları veya kar enflasyonu,
(2) Verimlilik üzerindeki ücret artışları,
(3) Dış ekonomik şoklar, karşı ülkelerin davranışları
(4) Olumsuz arz ve talep şokları ve (5) Vergi artışları
Ayrıca enflasyon ataletini de enflasyonu etkileyen olumsuz bir faktör olarak ilave edebiliriz. Yani merkez bankasına olan güvenin azalmasına bağlı olarak fiyatlama davranışlarında hedeflenen değil geçmiş enflasyonun referans alınmasıdır. Bu durum enflasyonu kendi kendini besleyen bir dinamik haline getirebilir.
Merkez bankaları için finansal istikrarı sağlamak, kur istikrarının yanındaki bir başka önemli görev olmalıdır. Dolayısıyla aşırı kredi genişlemesinin önüne geçmek, özellikle hane halkı borçluluğunun yükselmesini ve finansal piyasalardaki balonların oluşmasını engellemek merkez bankalarının temel görevi olmalıdır.
Merkez bankalarını merkez bankası yapan çok önemli bir başka görev ise son ödünç veren olmalarıdır. Zira bu görev finansal istikrarı sağlamak açısından son derece önemlidir. Türkiye’nin 2001 Kasım krizi büyük ölçüde merkez bankasının bu görevini yerine getirememesinin bir sonucudur diyebiliriz.
Öte yandan merkez bankaları, kamunun finansal istikrar üzerindeki rolü ve etkisi nedeniyle kamu borç yönetimi politika aracı olarak kullanabilirler. Bu konuya haftaya devam edeceğim. Ev ödevi olarak aşağıda künyesini paylaştığım yazıyı okumanızı öneririm.
---
Arestis Philip, andFábioHenriqueBittesTerra (2017). MonetaryPolicy in The Post KeynesianTheoretical Framework. BrazilianJournal of PoliticalEconomy. Center of PoliticalEconomy, vol. 37(1), pages 45-64