TCMB faiz kararı sonrası endişelenmeli miyiz?

Abone Ol
Bu faiz kararı, Türk lirası üzerindeki baskıyı artırarak yüksek enflasyonun kalıcılığına ve gelir dağılımındaki bozulmanın artmasına neden olabilir. TL’nin değer kaybetmesi Türkiye ekonomisinin daha kırılgan hale gelmesine yol açabilir. Geçtiğimiz hafta perşembe günkü yazımda Fed faiz kararı değerlendirmiş, hem bu bağlamda ortaya çıkan küresel finansal riskler, hem küresel enflasyonunun yükselme eğilimini sürdürmesinden kaynaklı riskler hem de yurt içi enflasyonun artış eğilimi ve makro-finansal istikrarsızlıktan kaynaklı riskler nedeniyle TCMB’nin politika faizini sabit tutacağını yazmıştım. Ancak TCMB politika faizini sabit bırakmadığı gibi bahsettiğim koşullar altında 100bp gibi oldukça yüksek sayılabilecek bir indirime gitti. Ben bu kararın Türkiye ekonomisi için oldukça riskli olduğunu düşünüyorum. Bugünkü yazım TCMB faiz kararının eleştirisi üzerine olacaktır. Öncelikle TCMB Para Politikası Kurulunun politika faizini 100 bp indirmesinin arkasındaki gerekçeyi anlamaya çalışalım. Faiz kararına ilişkin basın duyurusunda bu kararın gerekçesi olarak enflasyonu artıran geçici faktörlere vurgu yapılıyor. Bu geçici faktörler dışlanınca ortaya çıkan çekirdek enflasyon dikkate alınarak politika faizinde indirime gidildiği ifade ediliyor. Şöyle diyor TCMB; “Enflasyonda son dönemde gözlenen yükselişte; gıda ve ithalat fiyatlarındaki artışlar ile tedarik süreçlerindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar, yönetilen/yönlendirilen fiyatlardaki artışlar ve açılmaya bağlı talep gelişmeleri etkili olmaktadır. Bu etkilerin arızi unsurlardan kaynaklı olduğu değerlendirilmektedir. Diğer taraftan, güçlü parasal sıkılaştırmanın krediler ve iç talep üzerindeki yavaşlatıcı etkileri devam etmektedir. Parasal duruşun sıkılığı ticari kredilerde öngörülenin ötesinde daraltıcı etki yapmaya başlamıştır. Bunun yanında, bireysel kredilerin ılımlı seyre dönmesi için makroihtiyati politika çerçevesi güçlendirilmiştir. Kurul, para politikasının etkileyebildiği talep unsurları, çekirdek enflasyon gelişmeleri ve arz şoklarının yarattığı etkilerin ayrıştırılmasına yönelik analizleri değerlendirmiştir. Bu çerçevede para politikası duruşunda güncellemeye ihtiyaç bulunduğu değerlendirmesi yapılmış ve politika faizinde indirim yapılmasına karar verilmiştir”. Ben metinde geçen enflasyonu etkileyen geçici faktörler ve parasal sıkılaştırma ifadelerini oldukça sıkıntılı buluyorum. BÜYÜME HEDEFİ İLE SIKI PARA POLİTİKASI ÇELİŞKİLİDİR Öncelikle eğer enflasyon hedeflemesi uyguluyorsanız politika faizi beklentileri yönetebilme konusunda elinizdeki en doğru araçtır ve politika faizini indiriyorsanız bu açıkça sıkı değil gevşek para politikası uyguladığınızı gösterir. Ayrıca hükümetin büyüme hedefi ile sıkı para politikası çelişkilidir. Enflasyonla neden olan geçici faktörlerin varlığı ve çekirdek enflasyon söylemleri de hem Türkiye hem de küresel enflasyon gerçekleri ile çelişkilidir ve uyuşmamaktadır. Türkiye’de enflasyon ve kur ilişkisi yüksektir. Geçmiş enflasyon başarısızlıkları ve artan dolarizasyon döviz kurundaki artışların enflasyon geçişkenliğini yükseltmiştir. Buna ilave olarak döviz kuru enflasyon geçişkenliği ilişkisi asimetriktir. Kısa dönemde kurdaki düşüş yani TL değer kazanmasının enflasyona etkisi son derece zayıfken kurt artışının enflasyona geçişkenliği yüksektir. Türkiye’de yüksek enflasyon yapısal faktörlere bağlı olarak kalıcıdır. Bu yapısal faktörlerin en önemlileri sırasıyla biraz önce belirttiğim yüksek dolarizasyon yani TL’ye olan güven sorunu, düşük teknolojiye dayalı emek yoğun üretim biçimi ve vergi politikaları kaynaklıdır. Bu faktörlerin yol açtığı sorunlar özellikle son ikisinin salt parasal tedbirlerle çözümü yoktur. Bu sorunların çözümü için kalkınma planına ve maliye politikası araçlarına ihtiyaç vardır. KURUMLAR ARASINDA UYUMSUZLUK VAR Ayrıca TCMB Para Politikası Kurulu’nun faiz indirim gerekçesi uygulanan enflasyon hedeflemesi stratejisi ile de çelişkilidir. Zira Çekirdek enflasyonun eğilimi bile orta vade % 5 enflasyon hedefi ile uyumsuzdur. Hedeften bu kadar uzak olduğumuz koşullarda politika faizinin indirilmesinin gerekçesini anlamakta güçlük çekiyorum. Kaldı ki son açıklanan orta vadeli programda 2 yıl sonrası için yani orta vade enflasyon tahmini bir bakıma hedefi olan % 7 ile TCMB orta vade enflasyon hedefi olan % 5 de uyumsuzdur. Bu elbette kurumlar arasındaki uyumsuzluğu işaret etmektedir. Para ve Maliye politikası uyumsuzluğu ise politika başarısızlığının en önemli nedenlerindendir. Küresel tarafa baktığımızda ise enflasyon endişelerinin gün ve gün arttığını ve hem gelişmiş hem de gelişen piyasa ekonomileri merkez bankalarının daha sıkı para politikasına yönelik eğilimlerinin arttığını gözlemliyoruz. Petrol zengini Norveç merkez bankasının politika faizini 0.25bp artırması, Fed ve İngiltere Merkez Bankasının (BoE) parasal sıkılaştırmaya yönelik söylemlerinin artması ve Brezilya, Rusya gibi gelişen piyasa ekonomileri merkez banklarının politika faizlerini artırması küresel merkez bankalarının sıkı para politikası döngüsüne girebileceklerinin açık göstergeleridir diyebiliriz. Başta doğal gaz olmak üzere enerji fiyatlarındaki artışlar ve ekonomilerin arz tarafını bozan küresel tedarik zincirindeki aksaklıkların sürmesi ve yüksek enflasyonun enflasyon beklentilerini artırarak fiyatlama davranışlarını bozabilecek olması ayrıca iklim koşullarındaki bozulmaya da bağlı olarak artan küresel gıda enflasyonu, küresel yüksek enflasyonun kalıcı olabileceği yönündeki görüşlere dayanak oluşturmaktadırlar. Çin tarafından gelen salgın ve büyüme sorunu özellikle küresel tedarik zincirindeki aksaklıkların kalıcılı olabileceği yönündeki endişeleri güçlendirmektedir. Buna ilave olarak Çin gayrimenkul sektöründe başlayan Evergrande krizinin yol açabileceği gelir kayıpları yukarıda bahsettiğim büyüme endişelerini besleyen bir faktör olabileceği gibi, gelişen piyasa ekonomilerine yönelik finansal koşulların daha da sıkı olmasına neden olabilir. ÖZET Özetleyecek olursak Türkiye gibi enflasyon hedefinden oldukça uzak, hane halkı borçluluğun ve gelir dağılımı bozukluğunun giderek arttığı bir ekonomide TCMB döviz kurunu artıracak biçimde politika faizini düşürmesi ülke ekonomisi adına alınmış oldukça yüksek bir risktir. Finansal dolarizasyonun yüksek olduğu koşullarda ve yurt içi üretimin ithal bağımlılığı da yüksekken TCMB’nin bu faiz kararı TL üzerindeki baskıyı artırarak yüksek enflasyonun kalıcılığına ve gelir dağılımındaki bozulmanın artmasına neden olabilir. Ayrıca küresel ve yurt içi iktisadi koşullar altında TL’nin değer kaybetmesi Türkiye ekonomisinin daha kırılgan hale gelmesine yol açabilir. Bu endişeler ve Türkiye ekonomisine yönelik risk algısının artması karşısında TCMB daha yüksek bir faiz artışı döngüsüne girebilir ve bunun ekonomiye maliyeti çok daha yüksek olacaktır. Ekonomi politikaları belli bir grubun çıkarları doğrultusunda değil tüm yurttaşların refahı düşünülerek alınmalıdırlar. Esen Kalın.