TCMB faiz kararı: Küresel sinyaller doğru algılanıyor mu?
İçinde bulunduğumuz hafta ABD ekonomisi ve küresel ekonomi için iki önemli veri açıklandı. Bunlar enflasyon ve istihdam verileriydi. Açıklanan verilerin önemi Fed para politikası duruşunda bir değişiklik olup olmayacağı yönünde sinyal verecek olmalıdır. Piyasa çevreleri ve birçok akademisyen ABD istihdamında kalıcı bir iyileşme ve enflasyonda kalıcı artış eğilimi görülmesi halinde Fed para politikasının sıkılaşabileceğini savunmaktadırlar.
Öncelikle Çarşamba günü açıklanan ABD enflasyon rakamlarına göz atalım. Temmuz ayında ABD tüketici fiyatları (CPI) aylık 0.3 artarak yıllık %5.4 düzeyine ulaştı. Enflasyonun beklentilerin üzerinde gelmesi (beklenti 5.3) edişe vericidir. Ancak esas endişe verici olan bu durumun enflasyonun kalıcı olabileceğine yönelik beklentileri de artıracak olmasıdır. Bu durum ABD enflasyonuna yüksek seviyelerde atalet yaratabilir ve kalıcı yüksek enflasyona neden olabilir.
Nitekim birçok analizde ABD için 2021 yılı yılsonu enflasyon beklentileri %4.2 -4.3 olarak görülmektedir ki bu tahmin %1.2 olarak gerçekleşen 2020 tüketici enflasyonunun bir hayli üzerindedir. Okuduğum raporlarda 2022 yılı için %3.2 gibi olarak belirtilmektedir. Ancak yukarıda yazdığım gibi yüksek enflasyon beklentileri atalet oluşturarak 2022 yılı için de ABD tüketici enflasyonunu %4 ve üzerine taşıyabilir.
Peki, bu verilerin Fed para politikası duruşu için önemi nedir? Bildiğimiz üzere Fed 2020 yılında para politikası çerçevesinde değişikliğe giderek ortalama enflasyon tahminini hedeflemeye başlamıştı. Buna göre 2020-2023 yıllarında ortalama tüketici enflasyon ortalaması fiyat istikrarı hedefi olan %2 tüketici enflasyonunun üzerine çıktığında Fed parasal sıkılaştırma için adım atabilir.
Yukarıdaki veriler ABD 2020-2023 ortalama enflasyon oranının %2’nin üzerinde olacağına yönelik tahminleri güçlendirmektedir. Dolayısıyla Fed 2023 yılında politika faizinde bir artışa gidebilir.
Diğer yandan salgın krizinin tedarik zincirlerini vurması ve sonrasında aşılamanın yaygınlaşmasıyla yeniden sosyal hayatın başlaması sonucu artan talep karşısında arzın yetersiz kalmasına neden olmuştur. Bu durum yukarıda açıklamaya çalıştığım enflasyon görünümünün önemli nedenidir. Bunanla birlikte artan talep karşısında iş gücü arzının da yetersizliği ücret artışlarına neden olarak maliyetleri yukarı çekmektedir.
ABD işsizlik oranı her ne kadar %5.4 seviyesine gerilese de iktisadi toparlanmanın kalıcılığı yönünde güçlü bir sinyal etkisi göstermemektedir. İstihdam verilerinin yanında salgın döneminde uygulanan genişleyici para politikasının sonucunda oluşan borsa köpükleri ve yüksek borçlardan kaynaklı finansal istikrarı tehdit eden risklerin varlığı Fed için erken faiz artışını sınırlayabilecek nedenlerdir.
Delta varyantının yarattığı endişeler yukarıda bahsettiğim arz kısıtlıklarının devam etmesine yol açabilecektir. Bu duruma rağmen talep artışlarının devam etmesi küresel gıda ve enerji fiyatlarındaki artış eğiliminin sürmesine neden olabilir. Küresel mal fiyatlarının artmasına neden olabilecek bir başka faktör ise Çin ekonomisindeki yavaşlamadır.
Çin ekonomisine yönelik büyüme beklentilerinin düşmesi ve maliyet enflasyonundaki artış eğilimi küresel enflasyon baskılarının artmasına neden olabilecektir. 2000’li yılların başında küresel enflasyonun azalmasında Çin ekonomik büyümesinin ve ucuz Çin üretiminin etkisi büyük olmuştur. Şimdi durum tersine dönmüş olması, Çin ekonomisi yavaşlama eğilimine girmesi ise tedarik zincirlerini olumsuz etkilemekte, küresel mal fiyatlarının artmasına neden olmaktadır. Bu özellikle enflasyon kaygısı artan gelişen piyasa ekonomileri için endişe verici bir gelişmedir diyebilirim.
Peki, tüm bu gelişmeler gelişen piyasa ekonomilerinin para politikasını nasıl etkilemektedir ve etkileyecektir. Hatırlayacak olursanız iki haftaki önceki yazımın başlığını “TCMB Agresif Faiz Politikası İzlemeli mi? olarak atmıştım. Yazımda şu ifadeleri kullanmıştım:
“Küresel parasal hiyerarşi altında gelişen piyasa ekonomilerine yönelik sermaye hareketleri sınırlıdır ve bu ülke para birimi cinsinden varlıklar arasında güçlü bir rekabet vardır. Son yıllarda bu ülkelere yönelik finansal koşulların sıkı olması bu rekabeti daha da artırmıştır”.
Yani gelişen piyasa ekonomilerinin para birimleri, küresel yatırımcıların portföylerinin riskli parçası olmaları nedeniyle ani güven kayıplarına maruz kalırlar ve hızlı bir şekilde tasfiye edilirler. Bu ise onları istikrarsız sermaye akışları ve döviz kurlarına maruz bırakmaktadır. Ani duruş olarak tanımlayabileceğimiz böylesi şoklar karşısında gelişen piyasa ekonomileri bilanço krizleri ile karşı karşıya kalabilirler.
Bu nedenlerden dolayı TCBM sadece Fed kararlarını değil diğer gelişen piyasa ekonomisi MB’larının kararlarını da yakından izlemelidir. Brezilya, Meksika gibi bize benzer makro-finansal yapıya sahip ülkelerin MB’ları faiz artırma sinyali verirken TCMB politika faizini yine %19 da sabit bıraktı. Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz. Esen kalın.