Gezi olayları Türkiye siyasi tarihine adını yazdıran özgürlük hareketlerinden birisi oldu. CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Gezi olaylarının siyasi önemini ve Gezi davasındaki hukuksuz kararı yorumladı. Çok değil 9 yıl önce Türkiye, kendiliğinden başlayan, arkasında büyük örgütlü güçlerin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, siyasi partilerin bulunmadığı bir eylemin bir büyük halk hareketine dönüştüğüne tanıklık etti. Mayıs 2013’te Gezi Parkı’nda hukuka aykırı bir biçimde ağaçların kesileceği haberinin duyulmasıyla bir çevre hassasiyetiyle hareket eden gençlerin Gezi Parkı’na kurduğu çadırlarla başlayan ve 79 ile dalga dalga yayılan bu halk hareketi, Tayyip Erdoğan başbakanlığındaki hükümetin ceberut yönetim anlayışının tüm dünya tarafından görülmesini sağlamıştı. Recep Tayyip Erdoğan, 2010 yılında FETÖ ile birlikte planladığı, hazırladığı ve “12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaşma” propagandasıyla halk oyuna sunduğu anayasa değişikliğiyle yargıyı bir terör örgütüne teslim edecekti. Yargının ele geçirilmesiyle birlikte, sahte delillerle başlayan kumpas davaları ile FETÖ, önce Ordu ve Emniyet içinde güçlenecek, daha sonra sadece yargıyı değil yürütme erkini de kontrolüne alacak ve 15 Temmuz 2016’da bu ülkenin demokrasisine kastedecek bir darbe girişimine öncülük edecekti. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin o zamanlar “cemaat” olarak adlandırılan FETÖ’cü unsurlarla birlikte yönettiği Türkiye’de, ülke güvenlikçi politikalara teslim edilmiş, toplumun tüm örgütlü kesimlerine yönelik bir cadı avı başlatılmıştı. Sokakta hakkını aramak için itiraz edenlere biber gazı, polis copu, plastik mermi ile karşılık veriliyor, yazarlar, aydınlar, “bombadan daha tesirli olduğuna inanılan kitapları” nedeniyle tutuklanıyor, öğrenciler yumurta attıkları için terör örgütü üyesi olmakla yargılanıyordu. BUGÜN TOPÇU KIŞLASI YAPILMADIYSA GEZİ KAZANMIŞTIR İşte tam da bu sıralarda Gezi Parkı, çevre hassasiyetiyle başlayan ancak polisin orantısız güç kullanması ve Tayyip Erdoğan öncülüğündeki yürütme erkinin inadıyla, yakın tarihimizin en etkili hak arama eylemlerinden birine dönüşecekti. Gezi Parkı’ndaki ağaçlara sahip çıkmak isteyen gençler, bir yaşam tarzına yönelik sistematik hale dönüşen müdahaleye, özgürlüklerine, yaşam alanlarına sahip çıkmak için her gün daha da kalabalıklaştılar. Sadece İstanbul’da Gezi Parkı’nda değil, 79 ilde seslerini duyurdular. Gezi, bir yönüyle her siyasi partinin içinde olduğu ama bir yönüyle hiçbir siyasi partinin yönlendiremediği, yönetemediği, müdahil olamadığı bir büyük politik gösteriye dönüşmüştü. Her renkten demokratın; sosyal demokratın, sosyalist demokratın, milliyetçi demokratın, Kürt demokratın, muhafazakâr demokratın bir arada durduğu ve sahip çıktığı bir eylemdi Gezi. Gezi’den beraat etmiş, Kavala’yı cezaevinde tutmak için casusluktan yeni dava açıp, 2 yılın sonunda casusluktan beraat ettiren hiçbir yargılamanın hukuki ve vicdani olamayacağı ortadadır. Gezi Parkı’ndaki o ruh kazandı. Her ne kadar aşırı güç kullanımıyla dağıtılmış olsa bile, bugün Gezi Parkı duruyorsa, bugün Topçu Kışlası yapılmadıysa bu Gezi’de kendisinden daha çok ötekinin hakkını savunan, yeşilin, doğanın, hayvanın hakkını savunan ruhun kazanmış ve aradan geçen 9 yıla rağmen yitirilmemiş olması sayesindedir. ÖNÜMÜZDE BİR ŞANS BULUNUYOR Gezi’ye yönelik siyasi yargılama daha ilk gün yapılmıştı. Tayyip Erdoğan, Gezi’yi bir darbe girişimi, bir kalkışma girişimi olarak nitelemişti. Ancak bu siyasi yargılama hiçbir zaman hukuki bir yargılamaya dönüşmemişti. Çünkü yapılan hiçbir yargılamada Gezi’yi mahkûm edecek bir delil ortaya konamamıştı. Erdoğan’ın tüm girişimlerine rağmen iki kez beraat etmiş olan Gezi, 25 Nisan Pazartesi günü, AK Parti teşkilatından yargı teşkilatına devşirilmiş bir üyenin belirleyici olduğu bir yargılamayla kâğıt üzerinde mahkûm edildi. Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden ve Ali Hakan Altınay cezaevine kondu. Gezi’de bulunan herkes gibi, masum olan 7 kişi, hukukun gereğinin değil Recep Tayyip Erdoğan’ın gönlünün yapıldığı bir yargılama sonrasında özgürlüklerinden mahrum edildiler. Gezi’den beraat etmiş, Kavala’yı cezaevinde tutmak için casusluktan yeni dava açıp, 2 yılın sonunda casusluktan beraat ettiren hiçbir yargılamanın hukuki ve vicdani olamayacağı ortadadır. Şimdi önümüzde Haziran 2023’te ya da daha erken yapılacak bir genel seçimde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu ülkeye yaşattığı tüm acıları geri alabilme, adaleti tesis edebilme, ülkemizi yeniden demokratikleştirebilme, ekonomik hasarlara son verme, gelir adaletsizliğini giderme ve ülkemizi yeniden demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletine dönüştürme şansı bulunuyor. Bu korku siyasetini benimseyenlerin tam karşısında umudun siyasetini örgütlemeye çalışanlar var. ‘Herkes benim gibi düşünecek’ diyenlerin karşısında, herkesin düşüncesine, inancına, yaşam tarzına, farklılığına saygı duyanlar var BU MÜCADELEYİ HEP BİRLİKTE KAZANABİLİRİZ Bu mücadeleyi hepimizin teker teker kazanma şansı yok ama hep birlikte kazanabiliriz! Çünkü Tayyip Erdoğan, ilk kez Gezi’de yenildi ve onu yine Gezi ruhu yenecek! Gezi’de bütün renklerin yan yana durduğu ama birbirinin içine ve işine karışmadığı bir gökkuşağı vardı. Bu ülkenin tüm demokratları 9 yıl önce olduğu gibi yeniden bir araya gelebilirsek, sandıkta halkın oyuyla bu otoriter popülist rejime son verebiliriz. Farklılıklarımızın ayırdında olarak, ancak küçük görüş ayrılıklarımızı büyüterek ayrışmadan hareket etmeliyiz. Sosyal demokrat bir parti olarak partimiz, bu saray rejimine son verene ve demokratik güçlendirilmiş parlamenter sistemi tesis edecek anayasa değişikliği yapılana kadar kendi sağındaki ve kendi solundaki tüm siyasi yapılanmalarla bu amaç için bir araya gelmeye hazırdır. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, yani 2023’te ülkemizi yeniden demokratik bir hukuk devletine dönüştürebilecek, vatandaşının iyiliğini düşünen, vatandaşlarının haklarını ihlâl etmeyen, vatandaşlarının yaşam standartlarını geliştirecek bir iktidarın kurulabilmesinin ancak ve ancak sosyal demokratların, milliyetçi demokratların, muhafazakâr demokratların, Kürt demokratların ve tüm demokratların Gezi ruhuyla yeniden bir araya gelebilmesiyle mümkün olduğuna inanıyoruz. Her birimizin içinde olduğu ama en çok da tıpkı Gezi gibi siyasi ihtirasların değil, gençlik düşlerinin egemen olduğu, gençlerin etkin olduğu bir birliktelik sağlayabilir bunu. Gezi sırasında kamu gücünü kullananların hırçınlaştığı, kanun dışına çıktığı olaylarda Mehmet Ayvalıtaş, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan yaşamını yitirmişti. Hayallerini, yaşama sevinçlerini, ideallerini orada bırakmışlardı. KORKUNUN KARŞISINDA UMUT VAR! Onların düşlerini bıraktıkları yerden kaldırmak her birimizin sorumluluğu ama en çok da gençlerin. Bu çağrımız şimdilerde hayallerini yurtdışında kuran tüm gençlere. Biliyoruz kendinizi bir kapana sıkışmış hissediyorsunuz. Biliyoruz oksijen kadar ihtiyacınız olan özgürlük ikliminden yoksun bırakıldınız.  Biliyoruz, eğitimde fırsat eşitliğinin olmadığı, gelir dağılımındaki adaletsizliğin yüksek olduğu her toplumdaki gibi kendinize geliştirecek araçlardan yoksun bırakıldığınızı düşünüyorsunuz. Biliyoruz, ağzınızı açmak istediğinizde, düşüncelerinizi açıklamak istediğinizde, sosyal medya hesaplarınızdan görüş belirtmek istediğinizde, kendinizi frenlemek zorunda kalıyorsunuz. Bu korku siyasetini benimseyenlerin tam karşısında umudun siyasetini örgütlemeye çalışanlar var. ‘Herkes benim gibi düşünecek’ diyenlerin karşısında, herkesin düşüncesine, inancına, yaşam tarzına, farklılığına saygı duyanlar var. 2019 Mart yerel seçimlerinde ‘Bize oy vermezseniz, su faturalarınızı teröristler dağıtacak’ diyenlerin tam karşısında, ‘Martın sonu bahar’ diyenler vardı. 2019 yılında umut siyaseti kazandı, şimdi de umut siyaseti kazanacak. Çünkü hep birlikte kazanabiliriz!