Ekonomist Aylin Seçkin, Türkiye’deki tarikat ve cemaat yapılanmalarının ortaya çıkışını, motivasyonlarını, büyüklüğünü, siyasetle içiçeliğini ve bunun yarattığı sorunları yazdı. 2023 Türkiye’sinde hala tarikat ve cemaatleri konuşuyor olmak, bu yapıların ne denli derin ve köklü oluşumlar olduğunu, sosyal ve kültürel sermayemizin özellikle “aile” ve “gelenek” eksenli çıpasının kuvvetini gösteriyor[1].

Bugün dini oluşumlar salt mistik-sufi dergahları, dini sohbetlerin yapıldığı, ibadet ve iman sermayesinin biriktirildiği yerler değil. Bugün tarikatlar siyaset ile iç içe. Bu sayede serbest piyasa ekonomisinin rekabet edebilme koşulları ve pazardan daha fazla pay kapabilme anlayışını benimsemiş, yaşamın her alanında, hedefledikleri kitlelere ulaşmayı amaçlayan birer “marka”.

Her tarikatın bir hedef kitlesi, vaat ettikleri bir “din hizmeti” var.  “Din hizmeti sağlayıcısı” olarak piyasada yüzlerce tarikat, vakıf, yeni üyelerin maddi ve manevi desteği için rekabet ediyorlar. Üyeleri sayesinde ciddi bir ekonomik güce sahipler.

Özellikle Nakşibendîler ile Nurcular öne çıkıyor, en kalabalık üyeleri var. Türk din piyasası aslında bu sebeple de bir duopol, Her tarikat, cemaat kendi politikalarını yaymak için çeşitli araçları (sosyal medya, eğitim, yurt, aşevi, yardım) kullanarak sermaye birikimini (üye bağışları) sağlıyorlar. Eğitimden gıdaya birçok sektörde ve kendilerine ait medya araçlarıyla oldukça geniş bir etkinliğe sahip olan bu tarikatlar gün geçtikçe daha geniş kitlelere ulaşarak devasa şirketlere dönüştü.

En geniş üye ağına sahip tarikat da üyelerine haliyle en geniş din hizmeti ve en geniş network ağını sunmuş oluyor.  Sermaye birikimini sağlayan tarikat siyasi partilere seçimde destek olup, siyaseti etkileme avantajına, kendine en uygun kanun ve uygulamaları iktidardan rica etme gücüne sahip oluyor. Tarikat rekabeti de piyasada din hizmeti ve ilişki ağı kalitesini getiriyor.

Menzil Cemaati lideri Abdulbaki Erol’un 12 Temmuz’da vefat etmesi, yerine hangi oğlunun geçeceğinin netleşmemesi ve iptal olan tövbeler konusunun basına yansıması, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bürokrasine nüfuz etmiş bu tarikatın ve piyasadaki diğer 90 kadar dini amaçlı yapıların ekonomik motivasyonunun sorgulanması zamanı geldiğini göstermektedir.

İnsanları cemaat ve dini oluşumlara çeken bazı motivasyonlar vardır. Öncelikle, tarikat ve cemaate üye olmak ölümden sonraki tüketimin daha yüksek olacağı beklentisidir. Tarikata mensup olmaktan dolayı maddi ve manevi tatmin ikinci sırada yer alır. Son olarak da, kişinin, çevresi tarafından cemaate üye olması halinde elde edeceği kişisel başarıya ne ölçüde ikna olduğudur.

Bugün Adıyaman’daki Menzil tarikatının kampüsü, müritleri ülke içinde kurulmuş özel dini özerk bölge havasındadır. 2005 yılında kurulan TÜMSİAD üye yapısının ağırlığını küçük ve orta boy işletmeler oluşturuyor. Semerkand Vakfı ve Beşir Derneği Menzil’le ilişkili STK’lardan. Beşir Derneği 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına çalışan dernek statüsü aldığı için izin almadan yardım toplama hakkına sahip. Ulusal ve uluslararası alanda yardım toplayabilen derneğin 2021 yılı mali tablosuna göre mal varlığı 114,9 milyon lira. Gençkon Gençlik Eğitim ve Kültür Federasyonu gençliği Abdülhamit dönemi ideallerinde yetiştirme gayreti içinde. Semerkand Radyo, Semerkand TV radikal dini yayınlarıyla dikkat çekiyor.

Aslında Osmanlı’dan beri tarikatlar hiçbir zaman sadece manevi dünyayı zenginleştirmek için kurulmadılar. Osmanlı zamanında da develerle kervan ticareti, savaş ganimetleri tarikatların gelirlerindendi. Bugün ise tarikat şirketlerinin doğrudan devlet ihalelerine girmesi ya da ihaleyi kazanan şirketlerden alınan bağışlar ve ve benzeri desteklerle tarikat ve cemaatler her geçen gün mürit sayılarını arttırıyorlar. Ekonomik sıkıntıların artması, işsiz, çaresiz yığınlar da tarikat düzeninin sürmesinde etkili unsurlardan biri.

Mikro İktisat teorileri cemaat ve tarikat oluşumlarına 1970’lerden beri uyarlanmış, alanda çok çeşitli ve geniş bir literatür oluşmuştur[2]. Din Ekonomisi, Endüstriyel Organizasyon alt alanı olarak gelişmiştir.  Buna göre cemaat ve tarikatlar üyelerin refahlarını arttırmak amacıyla kurulmuş sosyal kulüplerdir. Çok sayıda tarikatın rekabet içerisinde olduğu piyasalarda girişte belirli bir maliyet söz konusu değildir. Büyük bir tarikatın piyasanın tekelini elinde tuttuğu durumlarda ise en büyük tarikat bir monopol şeklinde davranır, daha çok mürit ve fon çekmeyi başarır.

İnsanları cemaat ve dini oluşumlara çeken bazı motivasyonlar vardır. Öncelikle, tarikat ve cemaate üye olmak ölümden sonraki tüketimin daha yüksek olacağı beklentisidir. Tarikata mensup olmaktan dolayı maddi ve manevi tatmin ikinci sırada yer alır. Son olarak da, kişinin, çevresi tarafından cemaate üye olması halinde elde edeceği kişisel başarıya ne ölçüde ikna olduğudur.

Aslında Kulüp Teorisi de din piyasasına uyarlanabilir. Çeşitli tarikatla özelleştirilmiş “dini ürün” sunarlar. Her tarikatın ritüeli, din sermayesi, ilişki ağları ve vaatleri farklıdır. Farklılığını ortaya çıkaran ve en çok müridi kendisine çekmeyi başarabilen tarikat piyasayı ele geçirir. Din sermayesi, tarikatın ekonomik büyüklüğü ve ilişki ağının yaratacağı ikincil ekonomik kazançların tamamıdır. Her tarikat müritlerden itaat ve bağış bekler; karşılığında da müridin bağışı oranında ilişki ağında kendisine yer açar. Tarikata yeterli sermayeyi (maddi desteği) ve mistik sermayeyi (zamanı) ayırmayan cemaat üyeleri ise sistem dışına çıkarılır.

Her cemaatin ibadet, diyet, giyim, dua, tövbe ritüelleri dinlere ve inanışlara göre değişir. En radikal, yeniliğe en sert karşı çıkan tarikatlar daha uzun ömürlü olurlar. Tarikatlar için “aile” çok önemlidir. Aile üyeleri nesiller boyu bir tarikatın mensubu olmakla övünür ve bu üyelik tıpkı bir spor kulübü üyeliği gibi aidiyetin bir ifadesi olur. Bu sebeple kadın doğurganlığı tüm dini cemaatler tarafından hep desteklenmiş, istenmiştir.

Tıpkı mafya örgütlerinin siyasi partileri seçimlerde destekleyerek karşılığında koruma, kollama ve ekonomik tavizler alması gibi tarikatlar da benzer stratejiyle hareket edip iktidarla birlikte ganimet ve güç paylaşımına hatta bazen yarışına girebilirler.

Oyun Teorisi de tarikatlar ve dini inanışların modellenmesi için uyarlanabilir ve “Ya iş birliği ya mücadele oyunu” çerçevesinde müridin ve tarikat liderinin davranış ve stratejileri açıklanabilir. Dini inanç, kişinin davranışı ve olumlu/olumsuz hayat şoklarına uğrama olasılığı arasındaki istatiksel ilişkidir. İnanç sermayesi zaman içinde birikir: aile büyükleri, kişinin tecrübesi, yaşadığı olaylar, ülkenin ekonomik ve politik sorunları, okunan kitaplar, arkadaş çevresi ışığında gelişir. Bazı kişilerde bu süreç dine yakın ya da dinden uzak kalma kararının bilinçli bir şekilde yapılmasıyla sonuçlanır. Dünyada yaşanılan, yapılan aksiyonların sonucunda ölümden sonra ceza ya da mükafata uğrayacağına inananlar genellikle dini inanç sahibi kişiler oluyorlar.

Laik olmayan ülkelerde inanç sermayesi devlet eliyle de biriktirilir. Bu birikim, devlet tarafından maddi olarak da desteklenebilir. Devletin laik ortaokullarının, liselerinin İmam Hatipleşmesi süreci “devlet destekli inanç sermayesi birikimi”ne bir örnektir.

Kişinin inançlı olması illa bir tarikat mensubu olacağı anlamına gelmez. İş birliği ve birlikte hareket etmenin mükafat göreceğine inanmak spiritüel bir motivasyon sağlar. Maddi motivasyon ise tarikat mensuplarının tarikat dışındakilere göre daha avantajlı konumda olacaklarına olan inançlarıdır. Mülakatlarda belirli tarikat üyelerinin tercih ediliyor olması, tarikat ilişki ağının sağlayacağı ekonomik avantajların en somut ve basit örneklerinden biridir.

Geleneksel İslam anlayışını temsil eden cemaatlerin bazıları, insanların iman problemleri, dini bilgi eksikliklerini gidermek ve daha yoğun manevi bir yaşam ihtiyacını karşılamak, üyelerine muhafazakâr bir ahlak aşılamaya çalışmak için bazen tasavvuf çizgisinde bir yol da izlerler.  Öte yandan, bugünün laik Türkiye’sine en büyük tehdit mistik, manevi arayışlarda olan müritleri kendine çekmeyi başaran dini cemaat ve örgüt yapılanmaları değildir. Esas tehlike siyaseti şekillendirmek ve toplum mühendisliğini partileşmeden, siyasete atılmadan yapmaya çalışan tarikat ve cemaat yapılanmalarıdır.

Tıpkı mafya örgütlerinin siyasi partileri seçimlerde destekleyerek karşılığında koruma, kollama ve ekonomik tavizler alması gibi tarikatlar da benzer stratejiyle hareket edip iktidarla birlikte ganimet ve güç paylaşımına hatta bazen yarışına girebilirler. Bu yapılanmaları dağıtmak yeni yapılanmaların boşalan yerlere geçmesiyle sonuçlanır. Hiç bitmeyecek bir iltihap gibi toplumu istedikleri hedefe doğru sürüklerler.

Tarikatların ticaretle ilişkisi ve yaklaşımı aslında İslamın temelini teşkil eder. Unutmayalım ki “Hicret” göçebelikten ticarete geçen Mekke ile göçebelikten tarıma geçen Medine arasında ortaya çıkan “pazardan pay kapma” rekabetini düzenlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ticaret merkezlerinin camilerin etrafında bulunması, ticari sermayenin gelişimine verilen önemin diğer göstergeleridir. Bu anlamda tarikat ve cemaatler bir yandan üyelerinin bireysel ve sosyal hayatını düzenlerken, bir yandan da bünyelerindeki firmalarla mal ve hizmet üretimi gerçekleştirerek üyelerinin refahını arttırmayı amaçlar.

Cumhuriyetin ilanı ve Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla yer altına inen ve etki alanı kısıtlanan tarikat ve cemaatler Demokrat Parti’yle birlikte yeniden yerüstüne çıkmış ve zaman içinde de etkinliklerini arttırmışlardır.

Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı'nın ekibiyle birlikte hazırladığı rapora göre, Türkiye'de 30 tarikatın 400'den fazla kolu bulunuyor.

Türkiye’deki dini grup ve cemaatler 1980’den sonra küresel şartlarında etkisiyle tıpki bir ticari firma gibi yapılanmış, eğitim, sağlık, kültür, medya, spor gibi çeşitli alanlara yönelmişlerdir. Dini-mistik fonksiyonları ihmal etmeyen bu örgütlenmeler 2023 Türkiye’sinde artık iktidara ortak olmuşlardır. Menderes’in desteği ile büyüyen tarikat ve cemaatler 2002’de de AKP’yi iktidara taşıdı. AKP kendisini iktidara taşıyan tarikat ve cemaatlere teşekkür olarak devletin yetki alanlarındaki boşluklarda yer açtı. Bakanlıklar, bürokrasi, eğitim, sağlık ve ticaret tarikat temsiliyetlerine göre dağıtıldı. Aslında bir nevi çıkar örgütlenmesi sağlandı.

Tarikatlar iktidara kültür ve sosyal yardımlaşma alanlarının etkin kullanılmasında yardım ederken karşılığında mürit ve siyasi etkinlik talep ettiler. AKP döneminde Erdoğan ailesinin bizzat desteklediği pek çok vakıf tarikat ve cemaat vakıflarına ve yapılanmalarına şemsiye rolü üstlenerek toplanan bağışlardan pay vererek ekonomik güçlerini pekiştirmiştir. Türgev (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) bunlardan en önemlisidir. Bağış sistemi, AKP dönemi ihale sistemlerinin de önemli bir parçasını teşkil etmekte, tarikat ve cemaatlerin ekonomik güçlerinin kaynağını oluşturmaktadır.

Ekonomik büyüme ve tarikat yapılanmaları arasında da pozitif bir ilişki var. 2002’de AKP iktidarından bu yana geçen zamanda dini yapılanma, dernek ve vakıflar adeta holdingleşti. Bu büyük ekonomik, siyasi ve kültürel aktörlerin faaliyetleri ise şeffaf bir şekilde incelemeye tabi tutulmadı, adeta korunup kollandılar. Tarikat yurtları ne zamanki yurtlarda kalan erkek çocuklarına cinsel taciz olayları gerçekleşti o zaman kamuoyu ve medya bu faaliyetleri fark etti ve yakın takibe aldı. Suçlular hafifleştirilmiş cezalar alarak konu kapatılmaya çalışıldı.[3]

Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı'nın ekibiyle birlikte hazıladığı rapora göre, Türkiye'de 30 tarikatın 400'den fazla kolu bulunuyor. Sadece İstanbul'da 445 “tekke” açıktan faaliyet yürütüyor. Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu var. Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor. Tarikat, cemaat ve tekke sayılarının bu denli olması din piyasasının ne kadar canlı ve rekabetçi olduğunun da bir göstergesi!  Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor. Üstelik büyük şehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğunu ise tam olarak bilmiyoruz.

Tarikat okullarındaki öğrenci sayısı ise 210 bin dolayında. 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılı. Tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bin olduğu ileri sürülüyor. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı ise 225 bini buluyor.

Dahası var: yabancı kaçak çocuklar bile oluyor bu tarikatların elinde. Brezilya’nın Amazon bölgesinden alınan 6 çocuk iki yıl dini eğitim verildikten sonra Türkiye Cumhuriyeti Brezilya Büyükelçiliği’nin verdiği “vize” ile Türkiye’ye getirilerek Tarsus ve Kütahya’daki Süleymancılar’ın yurtlarına yerleştirilmiş! Çocuklar Artı Gerçek’ten Hale Gönültaş’ın haberi sayesinde İnterpol’ün devreye girmesiyle ülkelerine gönderildi. Olayın insan kaçakçılığı ve tarikat ayağı başka bir yazı konusu olacak kadar geniş.

Gazeteciler de tarikatlar üzerinde çeşitli çalışmalar yapmakta. Ağustos 2022’de Şehvetiye Tarikatı ve Şubat 2023’te Kimsesizler Cumhuriyeti kitaplarını yazan İsmail Saymaz’a göre tarikatların bugün Türkiye’de eğitim ve ekonomik açıdan toplumun en alt kademesindeki 2,5-3 milyon kişiyle bağlantısı var. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu kadar üyesi yok. Saymaz’ın sözleriyle, “Süleymancılar, dev bir yurt ekonomisi kurdu, bugün Türkiye’deki özel yurtların en az yarısı onların. Fethullahçılar küresel bir güç oluşturdu, Menzilciler şimdi FETÖ’nün bıraktığı boşluğa gözlerini dikti. Sağlık sektöründe başlayıp İçişleri Bakanlığı’na kadar yayıldılar.”
Türkiye’de din piyasasındaki bu mücadele çok eskiye gitmektedir. Bu dini yapılanmalar tarihsel olarak bir Osmanlı geleneği, toplumun organize olma biçimiydi.

Ancak bütün bu yapılaşmalar şeffaflıktan uzak ve laiklik ilkesine aykırı bir şekilde gerçekleşmektedir. Sayılarını, ekonomik büyüklüklerini tam olarak bilmediğimiz bu yapılanmalar daha önce Fetö’nün yaptığı gibi yine paralel devlet yapılanması ve benzeri örgütlenmelere de gidebilir. Bir gün ordusunu da kurar, özerkliğini de ilan edebilir. Bu yapılardan en önemlisi, bir cami imamı olan Fethullah Gülen’in Hizmet hareketiydi. 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen ve detaylarını hala nedense tam olarak öğrenemediğimiz darbe girişimi sonrası tasfiye edilmeye çalışılmış, üyelerinin mal varlıklarına el konulmuş, ordu, emniyet, hukuk ve devlet memurları ve özel sektörden yüz binlerce mürit hakkında işlem yapılmış ve açılan davalar sonucu mahkumiyetle sonuçlanmıştır.

Fetö yapılanması kendine bağlı pek çok firmadan alınan bağışlarla, yurt içi ve yurt dışındaki eğitim kurumları sayesinde geniş bir fiziki ve insan sermayesi ağına sahipti. Birçok ülkede çeşitli dernek ve okullar aracılığıyla ekonomik bir ilişki ağı söz konusuydu. 150-200 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip olduğu tahmin edilen Fetö’nün yerinin bugün benzer başka tarikatlar tarafından doldurulduğunu görüyoruz. Aradan geçen 7 yılda Fetö yapılanmasının yerini başka tarikatların aldığı ortadadır. Fetö yapılanması sonrası boşalan kadrolara Menzil ve diğer tarikat yapılanmaları yerleştirilmiştir.

Aslında Türkiye’de din piyasasındaki bu mücadele çok eskiye gitmektedir. Bu dini yapılanmalar tarihsel olarak bir Osmanlı geleneği, toplumun organize olma biçimiydi. Köylü tarım toplumunun sosyal ve ekonomik hayatının kural koyucusu ve uygulayıcısı durumunda olan cemaat, tarikat, tekke ve zaviyeler, Osmanlı sarayı ve halk arasındaki ilişkileri de yöneten pozisyonundaydı. 18. Yüzyılın başlarından itibaren Batı karşısında yenik düştüğü savaşlar ve değişen ticaret yolları yüzünden gelirini kaybeden Osmanlı imparatorluğu çareyi Batılılaşma ve modernleşme hareketlerinde bulmuş ve her seferinde karşısına engel olarak dini yapılaşmalar çıkmıştı. II: Selim askeri reform yapmak istemiş ancak tahttan indirilmişti. II. Mahmut Tanzimat Fermanıyla Mecelle yayınlanmış ve Avrupa uygulamasından alınan yargı usulleriyle karma hukuk ve ceza mahkemeleri kurdurtmuştu. Tekkeleri kontrol altına almak amacıyla da Meşihat adı altında (bugünki Diyanet İşleri Başkanlığı gibi) bütün din görevlilerinin bağlı olacağı merkezi ve bürokratik bir daire kuran II. Mahmut, bu şekilde tarikatlara güvenmediğini de göstermişti. Tarikatlar da padişahı “gavurluk”la suçlamıştı.

Aradan geçen iki yüzyıllık süreçte tarikat ve cemaatlerin bazen uykuda ve yer altında bazen de açıkta ve devlet kurumları ve siyasi partilerle iş birliği içinde hareket ettiklerini görüyoruz. Tarihsel anlamda ise değişime, batılılaşmaya, hilafet ve şeriattan her uzaklaşma teşebbüsüne karşı sistemli en büyük tepkiler hep Nakşîlerden gelmiştir. En büyük isyanlardan biri de 31 Mart Olayıdır. 13 Nisan 1909’da gerçekleşen bu olay sonrası Volkan gazetesinde ayaklanmanın propagandasını yapan Nakşî şeyhi Derviş Vahdetî’nin asılmasıyla sonuçlanmıştı. Cumhuriyet in ilk yıllarında da Silifke, Bursa, Menemen, Çorum, Maraş gibi şehirlerde Nakşîlerin ön safhada olduğu tepki ve protesto hareketleri gerçekleşmişti.

Bu kadar çok tarikat varsa peki neden bir de Diyanet İşleri Başkanlığı her sene daha da büyüyen bir bütçeye sahip? Diyanet büyüyorsa neden tarikat ve cemaatlere hala bu kadar büyük istek, ihtiyaç var?

Şerif Mardin’e göre Nakşîler Osmanlı’da olduğu gibi bugün de siyasetle yakından ilgilenmekteler. Menzil bugün Süleymancılar ile birlikte en etkin grup, hayallerindeki Türkiye başka türlü. Her gün bu hayale biraz daha yaklaşmak için çalışıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin harf devriminden sonraki en önemli iki kanunu, 30 Kasım 1925'te kabul edilen ve 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanların kaldırılmasıyla ilgili kanundu. Ancak bugün bu kanunun aslında devlet eliyle üzeri çizilmekte, tarikat, cemaat, şeyhlerle politika ve bürokrasi arasında çok derin ve karmaşık ekonomik ilişkiler olduğu görülmektedir. Diğeri ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunuydu. Bu kanunla, medreseler kaldırılmış ve Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içindeki bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştı.

Bugün resmen bu kanunların temeli dinamitleniyor. Sayısını dahi tam olarak bilmediğimiz ve sözde kapalı olması gereken medreselerde üç yaşından itibaren çocuklar dini eğitime tabi tutulmaktadır. Eğitim birliği kapandığını sandığımız tarikat ve cemaatler sayesinde çoktan bitmiştir. Bugün 10 milyonu bulan kaçak göçmenin, yılda % 6 doğurganlık hızına sahip olduklarını, medrese ve tarikat talebinin hızla artacağını öngörüyorum. Kız okulları kadın hastaneleri gibi kadın ve kız çocuklarını sosyal ve ekonomik hayattan soyutlama gayretleri tüm hızıyla devam etmektedir.

Ne acıdır ki Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümünde biz kuruluş kanunlarımızı dahi koruyamaz duruma gelmişiz. Bu kadar çok tarikat varsa peki neden bir de Diyanet İşleri Başkanlığı her sene daha da büyüyen bir bütçeye sahip? Diyanet büyüyorsa neden tarikat ve cemaatlere hala bu kadar büyük istek, ihtiyaç var? Dahası devlet organı Diyanet İşlerinin tarikatlarla iş birliği yaptığına, iktidarın bürokrasiyi ve devlet ganimetini vakıf ve tarikatlar arasında pay ettiğine şahit oluyoruz. Eğitimsiz bırakılan, sormayan, sorgulamayan, sadaka ve biat kültürüne alışmış insanlar hayatta her şeye razı olur, inanır. Onlar için tarikat şeyhinin yemek artıklarını yiyerek günahlarından arınacağını sanmak, tövbe sırasına girmek için dünyanın yolunu gitmek son derece normaldir. Menzil şeyhinin ardından gelen taziye mesajları ve ziyaretçilerin izdihamı aslında bugünün Türkiye’sindeki laik, sorgulayan kesimin ne denli derin bir yalnızlığa ve açmaza düştüğünün göstergesidir.

Kaynakça: Atabay, Güldem (2022): Tarikatların Ekonomisi https://www.politikyol.com/tarikatlarin-ekonomisi/

Balcı, Esergül (2020): “Eğitimde Tarikat Gerçeği: Bir Milyon Çocuk Tarikatların Elinde” Raporuç

Iyer, S. (2016): “The new economics of religion,” Journal of Economic Literature, 54(2), 395–441.

Kirman, Mehmet Ali (2004) “Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Yeni Dini Cemaatler”, Muhafazakar Düşünce, Yıl: 1- Sayı: 2

Saymaz, İsmail (Ağustos 2022) Şehvetiye Tarikatı, İletişim Yayınları: İstanbul

Saymaz, İsmail (Şubat 2023) Kimsesizler Cumhuriyeti, İletişim Yayınları: İstanbul

[1] Atabay (2022), Politikyol’da Tarikatların ekonomisi makalesi yine bu konu üzerinedir. [2] Din Ekonomisi literatürünün iyi bir özeti için bkz.  Iyer (2016) [3] Ensar vakfı olayı ve Aile Bakanının vakfı koruyan, destekleyen sözleri hala hafızalarda.