Benjamin’in “önce geçmişi kurtarmak” dediği görev, ülkenin tüm demokratik güçlerin öncelikli işlerinden biri olarak duruyor. Bunun için tarihin havını tersine taramak ve bunun için de önce, ortaya çıkabilecek “sonuçları” görmeye cesaret etmek gerekiyor. Walter Benjamin, 1940 senesinin haziran ayında Fransa sınırını geçtiğinde amacı bir an evvel İspanya’ya oradan da Portekiz’e gidip gemiyle Amerika’ya geçmekti. 25 Eylül gecesi kaçışı birlikte gerçekleştireceği grupla İspanya sınırına geldiklerinde bir gün öncesine kadar açık olan kapının o gün kapandığını öğrendi. Sınırda Almanya’ya iade edilecekleri endişesiyle beklemeye başladılar. Benjamin o gece kapıldığı umutsuzluk sonucu intihar ederek yaşamına son verdi. Bunu yaptığında 48 yaşındaydı. Sınır kapısı ertesi gün yeniden açıldı ve Benjamin’in içinde bulunduğu kafile İspanya’ya geçmeyi başardı. Benjamin, sınırın kapalı olduğu o tek gece orada olduğu için hayatından olmuştu. Tam da “Alman Tragedyasının Kökeni” üzerine doktora tezi yazan bu melankolik direnişçinin kendi imgesine uygun düşen trajik bir ölüm hikayesi… Benjamin’in, bu melankolik direnişçinin, tarih kavrayışını besleyen ve aslında birbirleriyle pek ilintili olmayan üç kaynak bulunuyor: Alman romantizmi, Yahudi Mesiyanizmi ve Marksizm. Bu üç kaynağın bileşimi onun bakış açısını özgünleştirirken alışılmadık fikirler üretmesine de imkân verir. Son Bakışta Aşk’ın (Türkçesi Metis Yayınlarından) Tarih Kavramı Üzerine adlı pasajları işte böylesi bir hayal gücüne açık, alışılmadık ve sarsıcı bir metin. Söz konusu metinde Benjamin bu sarsıcılığı evvela içlerinde yer aldığı tarihsel materyalistlere yöneltir. Benjamin, otomatik bir devrim beklentisini yersiz bularak reddetmekte ve onu kinayelerle yermektedir. Bu ret ile birlikte işçi sınıfının mutlaka devrim yapacağı fikrinde önemli bir kırılmaya yol açar. Metnin bir numaralı pasajında bütün o bilimsel nesnellik iddialarına rağmen, vülger Marksistlerin tarihsel materyalizminin aslında yarı-dinî bir absürtlük taşıdığını öne sürer. Benjamin'in tarihselcilik eleştirisinin anahtarlarından bir diğeri, tarihsel ilerlemenin doğrusal sürekliliği anlayışını şiddetle reddetmektir. Bu reddediş en çok dokuzuncu tezde belirgindir. Geçmişe ve “ilerleme” fikrine ilişkin görüşü, sırtı geleceğe ve yüzü geçmişe dönük olarak tasvir ettiği “tarihin meleği”nde temsil edilir. Tarihçi, bir olaylar zincirini, durmadan molozların üzerine yığılan ve ayaklarının önüne fırlatan tek bir felaket görür. İlerleme denilen şey işte bu fırtınadır.
Benjamin'in tarihselcilik eleştirisinin anahtarlarından bir diğeri, tarihsel ilerlemenin doğrusal sürekliliği anlayışını şiddetle reddetmektir. Bu reddediş en çok dokuzuncu tezde belirgindir.
Böylece Benjamin, tarihsel materyalizmin gerçek görevini önce “geçmişi kurtarmak” olarak koyar. Bunu yapabilmek için ise devrimci bir gelecek öngörüsüne sahip Marksist tarihsel materyalizm, tarihin havını tersine taramalıdır. Tarihin havını tersine taramak benzetmesini tarihin bilgisini edinirken onun örtüsünü yırtıp parçalamak olarak tanımlayabiliriz. Benjamin tarihin ancak “gerçekte nasıl olduysa öyle” yansıtılması gerektiğini; bunun için de tüm ezilenlerin tarihe dahil edilmesi gerektiğini söyler. Tarihsel gerçeklik ancak bu şekilde tam olarak yansıtılabilecektir. Bu olmadan tarih, tam da bugün olduğu gibi, sınıf adaletsizliğinden, toplumsal ve siyasal tahakkümden, eşitsizlikten beslenen bir barbarlık metni olacaktır. Lukacs ise bu tersine tarama işini “Kendi kendinin varlığında direnmek, kendini üretmek ve yeniden-üretmek” olarak tanımlar. “Bu, gerçekliğin kendisidir.” Bu gerçekliği yakalamanın ön koşulu Benjamin’e göre “zafer alayını temkinli bakışlarla uzaktan izlemek”ten geçer. Böylesi bir tarih kavrayışının insanlığın tarihteki gerçek eylemini anlamaktan da alıkoyacağını düşünen Benjamin’e göre, ezenlerin tarih yazımı ezilenleri tarih içinde anonimleştirmekte ve onları böylelikle unutturmaktadır. Ezilenlerin buna yanıtı, bu tarihin kesintiye uğratılması olmalıdır Benjamin’e göre. Bunun yolu da her tür kültür ürünün gerçek yaratıcısı olan ezilen sınıfların tarihine yer verebilecek yeni bir tarih kavramı ortaya koymaktan geçmektedir. Bu tarih tezleri, Türkiye’nin geleceğinin inşası için de önemli imalar taşıyor. Benjamin’in “önce geçmişi kurtarmak” dediği görev, ülkenin tüm demokratik güçlerin öncelikli işlerinden biri olarak duruyor. Bunun için tarihin havını tersine taramak ve bunun için de önce, ortaya çıkabilecek “sonuçları” görmeye cesaret etmek gerekiyor.