Taliban’ın yükselişi Asya’yı nasıl etkiliyor?
ÇİN ve RUSYA
Taliban örgütünün güçlenmesi Çin ve Rusya için farklı anlamlar taşısa da son kertede Amerika’nın başarısızlıkla sonuçlanan Afgan macerasının bitmesi bölgenin ve çevre coğrafyasının geleceğiyle ilgili soru işaretlerini de beraber getiriyor. Aynı zamanda bu durum iki ülke için bir fırsat penceresi de oluşturuyor. Çin ve Rusya Soğuk Savaş döneminde Afganistan üzerinden karşı karşıya gelmiş olsalar da mevcut durumda iki ülkenin de Taliban’la uzlaşı arayışına girmesi ortaya ilginç bir durum çıkartıyor. 1979’daki Afgan işgali sırasında Rusya’ya karşı Afgan Mücahitleri destekleyen Çin, bu sefer Rusya’yı karşısına almak istemiyor. Zaten önceliği ekonomiye vermişken Afganistan üzerinden Rusya’yı karşısına almak gibi bir niyeti de yok.
Çin’in Taliban örgütü/yönetimiyle ilgili kaygılarından biri Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden kaynaklanıyor. Taliban yönetiminin Uygur kökenli militanlara ev sahipliği yapma ihtimali Çin’i kaygılandırıyor(du). Fakat Taliban’ın Uygur militanlarına kapıyı kapatacağı ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne karışmayacağı yönündeki açıklamaları Çin’i karşısına almayacağını gösteriyor. Öte yandan Çin’in son dönemde yükselen ekonomik güç olmasıyla paralel olarak ortaya çıkan ‘Kuşak Yol Girişimi’, Asya’dan başlayarak Avrupa ve Afrika’nın çeşitli ülkelerini de barındıran kapsamlı bir İpek Yolu projesini oluşturuyor. Taliban’ın yükselişi Çin’in bu büyük projesini de tehdit ediyor. Bu sebeple pragmatik bir yaklaşım izleyen Çin, Kuşak Yol Girişimi'nin baltalanmaması adına Taliban’la uzlaşmacı bir tutum sergiliyor.
Rusya ise ekonomiden ziyade bölgede artan istikrarsızlaşma ve güvenlik risklerinden endişe ediyor. Öncelikle zaten istikrarsız olan Afganistan, Taliban’la birlikte daha büyük bir problem yaratıyor. Afganistan’daki IŞİD ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin Taliban yönetimine karşı çıktığı düşünülürse bölgenin istikrara kavuşması için Rusya’nın daha fazla devreye girmesi gerekecek. Bu sebeple geçmişte Taliban’la mücadele eden Ruslar, Çin gibi Taliban’la uzlaşı arayışı içine girmiş görünüyor. İki ülkenin kısa vadede böyle bir tutum içine girmesi ve istikrarın sağlanma ihtimali hem Güney ve Güneydoğu Asya için kaygıların artmasına hem de Taliban’ın meşru bir yönetim olarak tanınmasına sebep olabilir.
GÜNEY ve GÜNEYDOĞU ASYA
Yerel düzeyde örgütlenen Ebu Sayyaf, İslam Cemaati ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi Güneydoğu Asya’da terör eylemleriyle bilinen ve El-Kaide’yle bağlantıları olan başlıca terör örgütleri. 11 Eylül saldırısından sonra terör eylemlerini arttıran ve ciddi bir güvenlik sorunu haline gelen İslami terör Taliban’ın güçlenmesiyle kendine yeni bir alan açabilir. Bu bakımdan Afganistan’ın yeni bir terör yuvası olması potansiyeli Güneydoğu Asya ülkelerini fazlasıyla endişelendiriyor. Çünkü geçmişte yaşanmış bazı terör saldırıları hala hafızalarda. Mesela Rusya’nın Afgan işgali sırasında Güneydoğu Asya’dan Afganistan’a gidenlerin El-Kaide kamplarında kurdukları bağlantılar ilerleyen tarihlerde İslam Cemaati Güneydoğu Asya’nın çeşitli ülkelerinde terör saldırıları gerçekleştirmişti. 2000’ler boyunca Endonezya ve Filipinler’de yaşanan bombalı saldırılar ve son dönemde gerçekleşen IŞİD bağlantılı terör eylemleri Güneydoğu Asya ülkelerini teröre karşı daha da hassaslaştırdı. Taliban’la birlikte Afganistan’ın tekrar terör yuvasına dönmesi maalesef benzer saldırıların gerçekleşme ihtimalini arttırıyor.
Sonuç olarak ileride yaşanabilecek olası sıkıntılardan biri Çin ve Rusya’nın Taliban’la olan ilişkisiyle bağlantılı olacak gibi görünüyor. Şimdilik uzlaşı arayışı ve bölgede istikrar çabaları üzerinde giden ilişkilerinin gelecekte de devam etmesi Taliban’ın güçlenmesi ve meşruiyetini garanti alması anlamına gelebilir ki bu durum çağ dışı bir yönetimin ve doğal olarak insan hakları ihlallerinin devam edeceğini de gösterir. Aynı zamanda Taliban’ın varlığı bölgede ve daha geniş coğrafyada, özellikle Güney ve Güneydoğu Asya’da, güvenlik riski oluşturmaya devam edecektir.
Son olarak olayın insani boyutu düşünüldüğünde ortaya Amerikan hükümetleri tarafından resmedilen ve uluslararası toplum tarafından çerçevelenmiş bir tablo ortaya çıkıyor. Taliban yönetimi altında parçalanmış bir toplumun, çaresizlik içinde ülkeden kaçmaya çalışan insanların, insan hakları ihlalleri gölgesinde yaşayacak yüzbinlerce kadın ve çocuğun bulunduğu korkunç bir tablo.