Rusya-Ukrayna krizi ile Türkiye’nin barışı sağlamadaki rolü, Rusya’nın Türkiye’yi yanına alma çabasının da bir sonucu.Sonuçta Rusya-Ukrayna krizi ile Türkiye’nin barışı sağlamadaki rolü, özellikle Rusya’nın Türkiye’yi yanına alma çabasının da bir sonucu. Ve sahadaki gerçekliğin, masada konuşulandan çok daha farklı olma olasılığı da yüksektir. Şu bir gerçek ki, Türkiye herhangi bir iç ve dış tehditle karşı karşıya değil. Bu açıdan ülkemizin Suriye ve Ukrayna olma ihtimali yok. Ama izlenilen siyaset tarzı, hepimizi ekonomik olarak Suriyeli ya da Ukraynalı yapma potansiyeline sahiptir. Bu açıdan Türkiye’nin sorunu Erdoğan’ın haklı tespiti ile yaşanan ekonomik krizidir. Bu bir sonuçtur ve nedeni de siyaset anlayışını keyfileştiren yeni yönetim sisteminin ortaya çıkardığı rejimdir.
Suriye ya da Ukrayna olmayız ama Suriyeli ya da Ukraynalı gibi olabiliriz
Şu bir gerçek ki, Türkiye herhangi bir iç ve dış tehditle karşı karşıya değil. Bu açıdan ülkemizin Suriye ve Ukrayna olma ihtimali yok. Ama izlenilen siyaset tarzı, hepimizi ekonomik olarak Suriyeli ya da Ukraynalı yapma potansiyeline sahiptir.
Yazıya bir alıntıyla başlayalım.
Aşağıdaki sözler, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yapılan kabine toplantısından sonraki konuşmasından.
“Bugün haklı olarak hep birlikte hayat pahalılığından şikayet ediyoruz. Şayet vatan toprakları, gözünü istiklalimize dikmiş sırtlanların, akbabaların, yılanların istilasına uğramış olsaydı bugün hayat pahalılığını değil, kaybettiğimiz özgürlüğümüzün, yitirdiğimiz sevdiklerimizin, yıkılan evlerimizin, kararan geleceğimizin acılarını konuşuyor olacaktık.
Dün Suriye'de, bugün Ukrayna'da evlerini, hatta bir kısmı vatanını terk etmek zorunda kalan milyonların neler yaşadıklarını, neler hissettiklerini, nasıl bir çaresizliğe sürüklendiklerini hep beraber görüyoruz. Ukrayna'dan 200'e yakın yetimi ve öğretmenlerini birlikte ülkemize aldık ve kendilerine ülkemizde ev sahipliği yapacağız. Bunlar yetim yavrular. Kadınlar evlatlarıyla beraber, ellerinde valizleri oralardan çıkıp buralara kadar geliyorlar, Polonya'ya, Macaristan'a, Romanya'ya buralara geçiyorlar. Bunlar kolay değil. Şunu çok açık ve net söylüyorum, ülkemize sağladığımız en büyük kazanım, milletimize verdiğimiz en büyük hizmet, Türkiye'yi işte böyle bir duruma düşmekten kurtarmış olmamızdır.”
Uzunca konuşmadan alınan bu bölüm, nereden bakarsanız garip.
Aslında konuşmanın tamamını dinlediğinizde Erdoğan’ın gerçek olmayan, en azından toplumun büyük kısmının bilmediği bir gerçek algısından bahsettiği, hatta başka bir ülkeden bahsettiği izlenimine kapılıyorsunuz.
Çünkü, Türkiye’nin bugün ne Suriye ile ne de Ukrayna ile karşılaştırılabilecek bir durumu söz konusu değildir.
Türkiye’nin Suriye olma riski var mı ya da var mıydı?
Türkiye’nin Ukrayna olma riski var mı ya da var mıydı?
Açıkçası Türkiye’de Suriye’deki gibi bir iç tehdit ne de Ukrayna gibi bir dış tehditle karşı karşıya değildir.
BAŞARISIZLIĞIN İTİRAFI
Erdoğan’ın konuşması bu açıdan tam tersine; 20 yıllık AK Parti iktidarının siyasi başarısızlığının kabulüdür.
Türkiye’yi gelişmiş ülkelerle kıyaslamak yerine Suriye, Ukrayna ya da başka geri kalmış ülkelerle kıyaslama ancak kendi başarısızlığını örtme girişimidir.
Evet Türkiye’nin karşı karşıya olduğu risk Suriye ya da Ukrayna olmak değildir ama Erdoğan’ın haklı olarak ifade ettiği “… haklı olarak hep birlikte hayat pahalılığından şikayet ediyoruz” gerçeğidir.
Sonuç olarak Türkiye’nin ne 2002 öncesinde ne de 2002’den bugüne ne Suriye olma riski vardı ne de Ukrayna.
Ve bu sonucu yaratan Erdoğan’ın başında olduğu 20 yıllık AK Parti iktidarıdır.
Evet Türkiye, Suriye ya da Ukrayna değil. Savaş riski yok, işgal edilme riski yok ama siyaseten bakıldığında daha ağır bir tablo ile karşı karşıyayız.
Üç haneye ilerleyen enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek döviz kurları, artan cari açık gibi pek çok temel ekonomik gösterge ne yazık ki kötü durumda.
İç politikada Cumhur İttifakı ortağı partiler dışında tüm muhalefeti siyaseten yok sayan, hatta onları rakip değil hasım gören bir siyasi anlayış, ortak aklın devre dışı kaldığı, siyasal alanın bizatihi siyasi iktidar tarafından daraltıldığı, demokrasinin değil tek adam rejimim giderek güçlendiği bir tablo var.
Dış politikada ulusal çıkarın yerini, iktidarın ömrünü uzatma amaçlı izlenen taviz politikası söz konusu. Son bir yıla kadar herkese bir anlamada “meydan okuyan” ama şimdi meydan okuduğu herkesle bir biçimde ilişkileri normalleştirmeye ve bunu da taviz vererek yapmaya çalışan bir dış politika izleniyor.
SURİYELİ YA DA UKRAYNALI GİBİ OLABİLİRİZ
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası, siyasi iktidarın üstlenmeye çalıştığı barışı sağlama misyonu çok önemli ama bu siyasi iktidarın dış politikasının doğru olduğunu kabul etmek için yeterli değil.