Şu anketler, ah şu anketler…

Abone Ol
Cumhurbaşkanı sahaya çıkınca oylarımız 5 puan artar, önermesi eskiden doğruydu, acaba şimdi de öyle olacak mı? Ben buna hiç ihtimal vermiyorum. Gelecekin, DEVAnın üye sayıları ortada. Anketlere bakıp “ya nasıl oluyor da iktidar bunca krize rağmen hâlâ yüzde 40 oy alıyor,” diye hayıflananların sayısı günden güne artıyor. “20 Aralık manevrasından” sonra AKP’nin oy oranı 3 ile 5 puan arası yükselmiş. Halkımız “bu işi çözerse gene Reis çözer,” fikrinde birleşmiş. Oysa, ben sonuçlarını çok önemsemekle beraber bu anketlerin yanlış okundukları kanısındayım. Bir kere, asla göz ardı edilmemesi gereken bu anketlerin hepsinde 20 ile 30 arasında tercihini belirtmeyen seçmen var. “Kararsız”, “Protesto Oy” ya da “Cevap Yok” diyen bu kesimi dağıtmadan açıklanan sonuçlar benim nazarımda pek bir şey ifade etmiyor zira bu kesim ya birinci parti ya da ikinci. Anketlerin metodolojisine bakarak bu oyları dağıtmak da bence tamamen yanlış bir sonuca varmamıza yol açıyor çünkü bu üç cevap da Türkiye’nin politik kültürü düşünülmeden izah edilemez. Şimdi bunu bir örnekle açıklayayım. Gelecek Partisi İstanbul İl Başkanı İsa Mesih Şahin, partisinin teşkilatı kurulduktan sonra “34 günde 34 bin üye” diye yola çıkarak gerçekten mucizevi bir başarı elde etmişti. Sadece İstanbul’da, bu kadar kısa sürede bu kadar üye etkileyiciydi ama Yargıtay’ın verilerine baktığımızda o üyeleri göremiyoruz. Buradaki tenakuzu nasıl açıklayacağız? Gelecek Partisi’nden bir yetkiliyle görüştüğümde bunu sordum. “Evet, o insanların hepsi bize ıslak imzalı dilekçe vererek kaydoldular,” dedi ve “ama” diyerek ekledi: “Bazılarının mevcut durumda bir başka partiye üye oldukları ortaya çıktı. Onlardan o üyeliklerini iptal edip bize katılmalarını istedik. Şu anda, mevcut koşullara bakarak bunun mümkün olmadığını söylediler. Adam esnaf. Üyeliğini feshedip bize katılsa vergi memuru gidecek. Mimlenecek. ‘Sözümüz söz, geleceğiz ama henüz erken,’ dediler. Oy oranımız, açıklananın aslında çok üstünde.” İnsanları gönüllerinden geçen partiye bile üye olurken birkaç kez düşündüren sistem, telefonla “kime oy vereceksiniz?” diye sorulduğunda nasıl yüzde yüz doğru yanıt verir? Dolayısıyla, bu kitlenin büyük çoğunluğunun kime vereceğini bilmiyorsa da kime vermeyeceğini bildiğini varsayabiliriz. Bekir Ağırdır, bir söyleşisinde “on kararsızdan altısı kendi partisine döner,” demişti ama bu seçim daha öncekilere hiç benzemediği için bence bu oranı bu seçim için hesaba katmaya gerek yok. Avrasya Anket’ten Kemal Özkiraz’dan öğrendiğim bir başka anekdotu da anlatayım. Türküleri söyleyemediği dönemde yaptığı bir ankette Sarıgül’ün partisine yüzde 1’den fazla oy çıkmış. Aramış o insanları geri, sağlama yapmak için, demişler ki, “biz mavra olsun diye Sarıgül’ün adını verdik.” Yani, halkımız çeşitli sebeplerden ötürü anketörlere düşündüklerini söylemekten imtina ediyor. Tabii ki bu hata paylarını baz kabul eder ve her ankette olduğunu varsayarak değişimlerin bize bir şey söylediğini iddia edebiliriz. Bu durumda AKP’nin oyu gerçekten de 3 puan artmış olabilir. Ama o anket, şu sorunun cevabını veriyor bize: “Bu pazar seçim olsa…” Bu pazar seçim yok, Millet İttifakı’nın adayı da belli değil. Ve, bu durumda bile iki parti -üçüncüsünü hesaba katmaya gerek yok- yüzde 40’ı bazen buluyorlar. “Cumhurbaşkanı sahaya çıkınca oylarımız 5 puan artar,” önermesi eskiden doğruydu, acaba şimdi de öyle olacak mı? Ben buna hiç ihtimal vermiyorum. Gelecek’in, DEVA’nın üye sayıları ortada. Konya’da gene yüzde 70 alabilecek mi AKP? Ya da Diyarbakır’da, Adıyaman’da, Manisa’da daha önceki oy oranını tutturabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Ama sanmakla olmaz, somuta gidelim. Seçime üç ay kala bütün anketlerin benzer sonuçları tekrarladığını düşünelim. Bu ne demek? Bu pazar seçim olursa bu ittifak kaybediyor, demek. Buradan da bu seçim dönmez, halkın yüzde 6’sı iki ayda tercihini 180 derece değiştirmez, demek. AKP Konya Bozkır Teşkilat Başkanını kapı kapı dolaşmaya ne motive edecek? Peki, teşkilat çalışmayınca çözülmenin önüne ne geçebilir? Hadi bu esnada bir de Selçuk Özdağ’ın sözünün gerçekleştiğini düşünelim ve arka sıralardaki 40 milletvekili bir başka partiye geçmiş olsunlar. Benim gibi savaş filmleri izlemeyi sevenler bilir, orduya firar düşüncesi girdi mi önünü alamazsınız, kimse ne olduğunu bilmez ama herkes kaçışmaya başlar. Burada aynısı olmayacağı ne malum? Kaybedeceğini gören seçmen nasıl davranır, bile bile lades der mi? Yoksa yeni dönemde yerimizi alalım diye mi düşünür? Konjonktürel karar vermede ne kadar mahir olduğumuz Gelecek’in İstanbul’daki oylarında tebarüz ediyor. Adam geçmiş ama bunu ilan etmek için zamanını kolluyor. Anketleri bakıp ısrarla “ya neden böyle, muhalefet çok etkisiz, kesin kazanacak” demek bir tek iktidarın işine gelir. Asla rehavete kapılmadan, bu “dostların birlikteliği” politikasını sürdürerek ama anketlere bakıp moral bozmadan ilerlemek gerekiyor. Moral bozacak bir şey yok çünkü, geliyor gelmekte olan.