Stratejik kalkınma ortağı olarak gençlik

Abone Ol
Gençlere “geçiş döneminde bireyler” olarak bakmak sorunlu bir ifade. İlk yapmamız gereken “gençler geleceğimizdir” ifadesindeki geleceğin bugün olduğunu kabul etmek ve insanları daha erken yaşlarda sisteme dahil etmek. Tüm dünya, dijital çağa doğan nesilleri anlamak için çalışıyor.  Yetiştikleri dönemin özellikle teknolojik farklılıkları, üst nesillerle farklarını tarihte belki de hiç olmadığı kadar ön plana çıkarıyor. Türkiye’de gençleri siyaset ve iş dünyası için daha da önemli kılan bir başka unsur ise sayıları. 2020 yılında Türkiye’de 18-30 yaş arasında yaklaşık 13 milyon kişi olduğu hesaplanıyor. Bu sayı hem iş dünyası açısından hem de siyaset açısından göz ardı edilemeyecek büyüklükte. İlginin yüksekliği, anlatımın kolaylaşması için yapılan genellemeleri de beraberinde getiriyor. Oysa ki “gençlik” dediğimiz olgu, toplumdan tamamen ayrı ve kendi içinde de homojen bir gruba işaret etmiyor. “Gençlik” özelinde yaptığımız bu araştırmanın sonuçları, toplumun geneli için olduğu kadar toplumun geleceği adına da önemli. Gençliği anlamanın ötesinde, talepler doğrultusunda bir vizyon geliştirme gayesi ile, Ağustos ve Eylül aylarında Türkiye’nin 81 ilinden, 18-30 yaş arası 3000 vatandaşımız ile anket çalışması gerçekleştirdik. Bugün sizlerle bu araştırmanın sonucunda hazırladığımız “Türkiye’nin Geleceğine Genç Bakış” raporunu paylaşmak isterim. Bu rapor ile amacımız gençler arasındaki farklılıkları ölçmek ve onların gelecek planlarını anlamaya çalışmak. Bu çalışmanın sonucunda olmasını hiç istemediğimiz şey ise 18-30 yaş arası vatandaşlarımızı bir oy veya müşteri potansiyeli olarak tek tipe indirgemek. “GENÇLİK” BİR ANOMALİ Mİ? Genç insanlara karşı en sorunlu yaklaşım gençliğe bir geçiş dönemi, sanki yetişkinlik yolunda bir anomali olarak bakmak. 2023 yılında Türkiye’de 18-30 yaş arasında yaklaşık 15 Milyon yurttaş olacak. Dolayısıyla 82 Milyonluk bir bütünün bu denli büyük kısmını oluşturan kitleye “geçiş döneminde bireyler” olarak bakmak hem güncel hem geleceğe dair sorunlara kapı açmak oluyor. İlk yapmamız gereken “gençler geleceğimizdir” ifadesindeki geleceğin bugün olduğunu kabul etmek ve insanları daha erken yaşlarda sisteme dahil etmek. GELECEĞİ İNŞA EDECEK YETENEKLER VAR MI? Bu kabulden sonra sormamız gereken soru ise her zaman Türkiye’nin gücü olarak tarif edilen genç nüfusun Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye hazır olup olmadığı. Anketimize katılanların sadece %13’ü geçimini rahatlıkla sağladığını ifade etti. Geçim sıkıntısını yakından hissedenlerin (zor + çok zor) toplam oranı %56. Kırılımlara baktığımızda, geçim sıkıntısı yükseldikçe, aile içinde gerginlik yaşayanların oranları da artıyor. Araştırmamızın sonuçları gösteriyor ki, hayalini kurduğumuz girişimleri yapan, başımıza icat çıkaran, iş dünyasında, sporda, kültürde ve sanatta küresel seviyede rekabetçi olabilecek gençler çıkması mevcut koşullarda pek mümkün gözükmüyor. Geçim sıkıntısına çözüm olarak akla ilk gelen iyi bir eğitim sayesinde iyi bir iş bulmak ama son yıllarda sayıları 200’ü geçen üniversitelerimiz gençlere ihtiyaç duydukları yetenekleri kazandıramıyor. Kuruldukları şehirlerde bir gelir kapısı olarak görülen üniversiteler ne akademik ne sosyal bir fayda sağlamıyorlar. Aynı zamanda, katılımcıların %63’ünün anneleri ve %48’inin babalarının eğitim seviyesi ilkokul ve öncesi. Teknolojik farklılıkların yanında, sosyal anlamda da anne-babalarından çok farklı büyümüş ve anne-babadan gelecek desteğin çok sınırlandığı bir nesilden bahsediyoruz.
Ankete verilen cevaplar arasında yeni bir yetenek kazanmak, seyahat etmek veya gönüllü olarak çalışmak yok. Özetle gençler geleceğiyle ilgili sürekli kaygı içindeler.
Öte yandan kendi geleceğiniz düşündüğünüzde 5 yıl sonra nasıl bir hayatınız olmasını istersiniz sorusuna en çok verilen ilk 5 cevap finansal ve sosyal güvence sağlamak üzerine tercihlerden oluşuyor. Örneğin verilen cevaplar arasında yeni bir yetenek kazanmak, seyahat etmek veya gönüllü olarak çalışmak yok. Özetle gençler geleceğiyle ilgili sürekli kaygı içindeler. NE YAPMALI? Bugün gençlerin yaşadığı hiçbir sorunun kaynağı kendileri değil. Geçmişten birikerek gelen bu sorunlara karşı çözümün parçası olabilecekleri aşikâr. Zira, bu sorumluluk da onların değil. Türkiye’nin bu çok büyük potansiyelini, ideolojimize göre nesiller yetiştirme açmazından çıkarıp, genç insanları geleceğimizin stratejik ortağı haline getirmemiz lazım. Kuşkusuz, bunun başlayacağı yer milli eğitim. Eğitim müessesesinin baştan sonra gözden geçirilmesi, günümüzün yerel ve küresel gerçekleriyle uyumlu hale getirilmesi ilk işimiz olmalı.
Türkiye’nin bu çok büyük potansiyelini, ideolojimize göre nesiller yetiştirme açmazından çıkarıp, genç insanları geleceğimizin stratejik ortağı haline getirmemiz lazım.
Yazıyı tamamlarken siyasi partilere de öneride bulunmak isterim. “Gençlere ulaşma” çabalarından vazgeçip “genç olmak” gayretine girmeleri lazım. Parti içi bürokrasi ve hiyerarşiye gençliğini feda etmiş kişilerden yeni nesillerle iletişim kurmaları beklenmemeli. Gençleri daha doğrudan ve organik bir şekilde parti süreçlerine dahil etmenin yolunu bulmalı siyasi partiler. Tabii bunu yaparken siyasa ve hiyerarşi üzerindeki güçlerinden feragat etmeleri gerektiğinin tam farkında olarak.