Stalker iktidar ve şiddeti

Abone Ol
Israrlı takip, bir psikolojik şiddet biçimidir. En önemli özelliği, mağdurda sürekli bir korkuya, tedirginliğe ve endişeye sebebiyet vermesidir. Bir mecrada yayınlanmak üzere “Israrlı Takip” üzerine bir yazı çalışması yaparken bir durum fark ettim: Yurttaşlar olarak mevcut hükümet tarafından “ısrarlı takip” mağduru olduğumuzu. Şöyle ki; İngilizce bir kelime olan stalking, Türkçe karşılığı ile “Israrlı Takip”; tehditkâr biçimde ya da gizlice hareket etmek yürümek, birisine dadanmak, musallat olmak anlamlarına geliyor. Ayrıca, İngilizce sözlükte, hem bir avı izlemek ve gizlice yaklaşmak hem de bir kişiyi rahatsız edici bir biçimde sürekli olarak takip etmek olarak da tanımlanıyor (Bağ, 2012; Oxford UniversityPress, 2020). (Tam bu noktada, Sezen Aksu’nun Erdoğan’ın sözlerine cevaben yazdığı “Avcı” şarkısı veya şiiri aklıma geliyor). Henüz, kısa bir tarihi olan “Israrlı Takip” kavramının, gelinen son noktada evrildiği kanımca en uygun tanım ise şu; bir kişinin, başka bir kişiyi hukuka aykırı olarak ve belirli bir süre tekrarlanan davranışlarla rahatsız etmesi, bu kişinin kendisinin tehlikede olduğunu hissettirecek şekilde korkmasını sağlayan ve kasıtlı olarak tekrarlanan, kişiyi söz ve fiillerle takip ve taciz etmesi veya kişiye şiddet uygulaması (Günay, s. 655-656). Tanımı dikkatlice okuduğunuzda, yurttaşların yıllar içinde artan şekilde, Hükümet tarafından ısrarlı takip suçuna maruz bırakıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ne yazık ki, siyasi iktidarın attığı hemen her adım; hukuka aykırı, üzerimizde korku ve tedirginliğe yol açan, hayatlarımızı didik didik eden, yaşam biçimimizi-günlük yaşamımızı etkileyen nitelikte.
Israrlı takip, bir psikolojik şiddet biçimidir. En önemli özelliği, mağdurda sürekli bir korkuya, tedirginliğe ve endişeye sebebiyet vermesidir. Haliyle, mağdurun günlük yaşamını da etkiler. Israrlı takip, henüz Türk Ceza Yasası’nda suç olarak ayrıca tanımlanmasa da ısrarlı takip teşkil eden fiiller, farklı suç başlıkları altında cezalandırılabilmektedir. Hükümet tarafından ayrıca suç olarak tanımlanacağı yönünde beyanlar verilmiştir. Eğer ayrıca yasalaşırsa hükümetin en başta kendi mensuplarını ve yönlendirdiği şahısları bu suçtan yargılaması gerekmektedir. Ne yazık ki, siyasi iktidarın attığı hemen her adım; hukuka aykırı, üzerimizde korku ve tedirginliğe yol açan, hayatlarımızı didik didik eden, yaşam biçimimizi-günlük yaşamımızı etkileyen nitelikte. Ekrem İmamoğlu’nun balıkçı mobese kayıtlarından tutun da giyim kuşamımıza, attığımız twitlerden tutun da evlenme yaşımıza, doğurma şeklimizden tutun da telefon konuşmalarımıza, zamanında yazdığımız bir şarkı sözünden dolayı evimize yürünmesinden tutun da izleyeceğimiz televizyon programlarına kadar ciddi şekilde yakın markaj altındayız. Bu sayılanların tamamı suç. Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerimizi ihlal eder nitelikte. İşte, bu örnekler ve daha nicesi, uzunca bir süredir, siyasi iktidar tarafından maruz bırakıldığımız uygulamalar. Otoriter rejimlerin de genelde benimsediği yöntemler. Bu türden uygulamaların, hepimizin hayatındaki etkilerine bakıldığında apaçık şiddet teşkil ettiği ve toplumun topyekun ısrarlı takibe maruz bırakıldığı açık. Israrlı takibin ciddi psikolojik etkileri olduğu gibi zaman içerisinde, önlem alınmadığı takdirde, fiziksel şiddete dönüşme ihtimali de vardır. Şöyle düşünelim; devletin ve iktidarın imkanları kullanılmak suretiyle, hukuksuz şekilde ısrarlı takip edilerek hedef gösterilen insanların canı tehlikeye atılıyor. Örneğin, Saray’ın trolleri var. Bu troller, belirli kişilere sosyal medya üzerinden sistematik olarak saldırıyor. İşte tam bir ısrarlı takip örneği. Takip edilen kişilerin hem psikolojik hem de itibar bakımından zarar görmesine sebep oluyorlar veya canları dahi tehlikeye girebiliyor. Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının “bazı” yerleri ısrarla takip edip “bazı” yerleri hiç takip etmemesi de bir şiddettir. Örneğin, Halk Tv’ye veya Tele 1’e akıl dışı gerekçelerle sürekli cezalar kesilip, kadınları sık sık ifşa eden, aşağılayan Esra Erol veya Müge Anlı programlarına dokunulmaması, A Haber veya Akit Tv gibi gerçeğe tamamen aykırı olarak iktidar propagandası yapılan kanalların asla takip edilmemesi de bu psikolojik şiddetin bir parçasıdır. Özetle, toplum olarak şiddet mağduruyuz. “Şiddetin politik olduğu” gerçeğini hepimiz en ağır ve en geniş kesimlere yayılan haliyle uzun süredir deneyimliyoruz. Buradan çıkış, yine hep beraber karşı çıkarak ses çıkarmamız ve demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmamızla olabilecek bir durum. Bu sebeple, öncelikle ne yaşadığımızın farkına varmalı ve adını koymalı, sonrasında da cesaretle ses çıkarmalı ve dayanışmalıyız.