Siyasi teamüllerin tamamını hiçe sayan, parçalayan bir tavır içinde Soylu. Üstelik bunu inatla yapıyor. Adeta kötü polisi oynuyor. Peki onu bu denli anti-Amerikan yapan ne? Süleyman Soylu’nun ısrarla bir zamanların hızlı solcusu misali; anti-Amerikancı söyleme başvurmasının arka planında, tam olarak ne olduğunu hemen herkes merak ediyor. Bir Türk İçişleri Bakanı belki de ilk kez bu kadar cepheden, bu kadar dolaysız biçimde ABD aleyhtarı bir duruş ve tutum gösteriyor. Soylu’nun ABD’ye dair sözlerinin devlet politikası olmadığını sadece tahmin etmiyor; devletin en üst noktasından gelen dış politika hamleleri ile bunu görüyoruz. Erdoğan’ın BAE Emiri, İsrail Cumhurbaşkanı gibi yeni dostlar edinmesi, aslında ABD ile ilişkilerin canlı tutulmasına verilen önemi işaret ediyor. Diğer tarafta İbrahim Kalın ABD Temsilciler Meclisi üyelerine “farklılıklarımız ve görüş ayrılıklarımız olsa da, biz müttefikiz” şeklinde düşünce belirtti. Peki Soylu tam olarak ne yapmak nereye varmak istiyor..? Soylu’nun asıl hedefi ne..? Siyasi teamüllerin tamamını hiçe sayan, parçalayan bir tavır içinde Soylu. Üstelik bunu inatla yapıyor. Adeta kötü polisi oynuyor. ABD için kötü polis Soylu. Peki onu bu denli anti-Amerikan yapan ne? İlk ve en önde gelen olasılık Sedat Peker’in verdiği hasarın arkasında ABD’nin olduğuna dair zannı olabilir. Birleşik Arap Emirlikleri’nden salvolar atan Peker’e müsamaha gösterilmesi belli ki içine hiç sinmemiş. Ama Amerika’yı daha fazla kızdırarak Soylu’nun eline ne geçecek? Ya da gerçekten söylediklerine inanıyor olabilir mi? Soylu’nun siyasal dönüş hızına Usain Bolt olsanız yetişemezsiniz. Bu nedenle uzun yıllar Erdoğan karşıtlığı ile geçirdiği kariyeri, Erdoğan’ın yanında bakanlığa evrilen Soylu’nun ABD’nin gerçekten kötü olduğunu yeni keşfettiğine inanmak için de bir neden bulunmuyor. Soylu’nun bu nafile ABD düşmanlığının asıl nedenini, AKP içinde aramak en doğru yaklaşım olacaktır. Soylu AKP’nin en MHP’lisi olarak iki partinin tam orta noktasındaki konumunun, iki partinin koalisyonunun devamına bağlı olduğunun farkında. Son dönemde ardı ardına feda edilen Bakanlardan Abdülhamit Gül’ün gidişinde, yine ABD’nin ebed müebbed müttefiki İngiltere’nin de içinde yer aldığı bir tartışma olduğunu akılda tutmak gerek. İmamoğlu’nu yıpratmak için Mobese kameralarını havuz basın için kullanıma açılması sadece İmamoğlu’nu değil, yemeğin diğer davetlisi Konsolosun ülkesini de kızdırdı. Öte yandan son gelen haberlere göre bu hukuk dışı hareketi bile yargıdan münezzeh tutan bir İstanbul valisi ve ona emir veren bakanı var. Bütün bu verileri alt alta koyduğumuzda, karşımıza çıkan sonuç, Soylu’nun “ABD sana söylüyorum, AKP sen anla” demesidir. Peki AKP için Erdoğan’dan başka bir kırmızı çizgi olmadığına göre, Soylu’nun AKP’ye ayar vermesinin  parti nezdinde karşılığı var mı? MHP’nin istihdam ofisi gibi çalışan İçişlerinin özellikle Bekçi vb. kadroları, ülkücü slogan atan polis okulu öğrencileri gibi gerçekleri dikkate aldığımızda, ortada bir denge siyaseti olduğuna şüphe duymamak gerek. Soylu MHP’yi zaten güçlü olduğu İçişleri Bakanlığı’nda rahat ettirirken, ağır prestij kaybına rağmen bakanlıkta varlığını muhafaza ediyor. Peki Soylu’nun Amerika karşıtı retoriğinin Balıkçı olayında temas da içeren bir hal aldığını dikkate alırsak sürdürülebilirliği var mı? Soylu neden irrasyonel alanda kalmakta ısrar ediyor..? Sedat Peker’in söylediklerini inandırıcı bulmayanların dahi izahat bekledikleri pek çok fotoğraf karesine dahil olan Soylu’nun, aslında görevden alınması için ABD ile aramızı bozmasına gerek yok. Öte yandan Soylu’nun giderek mizahi bir hal alan sözleri de ABD cephesinde ciddiye alınır görünmüyor. Zaten Soylu’nun hiçbir usüle uymayan bu sözleri ciddiye alınsa, Türkiye’ye bolca diplomatik nota çekilişine şahit olurduk. Soylu, tavşan misali dağa küstü ama dağın haberi yok.  Diğer yanda atasözünün aksine tazıya kaç tavşana tut deniyor ki bunun da devam etmesi imkan dahilinde değil. Süleyman Soylu bir tripoda olmasa da bir Luppo’ya istifayı basmıştı. O zaman geri çekilen istifanın artık klasik hale gelen “affını istemek” şeklinde yakın olduğunu düşünüyorum. İşte o af istendiğinde “Ey Amerika” nidasını en güçlü şekilde duyacağız. Amerika’nın zerre umurunda olmasa da…