Loading...
Tarih şüphesiz ki tartışılabilir fakat zaten çok partili hayata geçildiğinden beri tam olarak kurumsallaşamamış, sürekli bir balans ayarı verilmiş olan demokratik denge ve denetleme sisteminde gözle görülür bir bozulma yaşanıyor.Denge ve denetleme sisteminin bu bileşenlerinden bir ya da birden fazlasındaki bozulma ve yozlaşma demokrasiyi de erozyona uğratıyor. Uluslararası ölçekte baktığımızda hızlı bir demokratik bir geriye gidişin var olduğunu hepimiz biliyoruz. Dünyanın baş etmeye çalıştığı her krizde bu geriye gidiş, kurumlara güvensizlik ve belirsizlik hâli daha da bir görünür oluyor. Aslında İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren işleyen uluslararası kurumlar, işbirlikleri, demokratik kazanımlar ve mekanizmalar hiç olmadığı kadar kuvvetlenecek iken ülkeler arasında duvarlar daha sert örülmeye, sınırlar daha net çizilmeye başlandı. Şüphesiz bu durumu birçok farklı özgün nedene de bağlayabiliriz ancak özellikle demokraside keskin geriye gidişin yaşandığı ülkelere dikkatli bakarsak otoriterleşme dinamiklerini çok net okuyabiliriz. Bu ülkeleri incelediğimizde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, medya özgürlüğü, sivil toplumun katılımı ve çoğulculuğu gibi denge ve denetleme bileşenlerindeki bozulmanın belirleyici olduğunu görüyoruz. Bu süreç sonucunda adil ve özgür demokratik rekabetten ve seçimlerden de bahsedememeye başlıyoruz. Maalesef Türkiye de bu dinamik içerisinden geçen bir ülke konumunda. Tarih şüphesiz ki tartışılabilir fakat zaten çok partili hayata geçildiğinden beri tam olarak kurumsallaşamamış, sürekli bir balans ayarı verilmiş olan demokratik denge ve denetleme sisteminde gözle görülür bir bozulma yaşanıyor. Bu bozulmayı giderek yasamanın zayıflayarak yürütmenin güçlenmesi, yargının siyasallaşması, merkez-yerel yönetim ilişkilerindeki yetki karmaşası, tarafsız ve özgür medyadaki daralma, sivil toplum alanındaki daralma, vatandaşların kurumlara karşı güvenlerindeki düşüş, giderek artan kutuplaşma, ekonomik kriz ve seçimler üzerinde yarattığı etkiye kadar bağlayabiliriz. Özellikle 2017 Nisan halk oylaması ile kabul edilen sistem değişikliğinde en önemli vaad bütün mekanizmaları ile denge ve denetlemenin kurgulanacağı ve hızlıca reform çalışmalarına başlanacağıydı. 2023 yılına yeni girdiğimiz şu günlerde reform adımlarının hâlâ atılmadığı gibi denge ve denetleme bileşenlerinde de gözle görülür bir geriye gidiş söz konusu diyebiliriz. Bu geriye gidişi kuvvetler ayrılığı yerine yürütmede toplanmış kuvvetler birliği olarak tanımlamak sanırım yanlış olmaz. Denge ve denetleme sisteminin önemli bileşenleri arasında bulunan düzenleyici ve denetleyici kurumların yürütmeden bağımsızlık seviyelerindeki düşüş de çarpıcı nitelikte. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçerken kanun yapma ve denetleme yönünden güçlü ve hızlı bir meclis tanımı yapılmıştı ancak yasamadaki geriye gidişi etkin kanun yapma yönünden oldukça problemli olan torba kanun uygulamasının yaygınlığından ve yasamanın denetim araçlarının etkinsizliğinden takip etmek mümkün.
Bugün yaşadığımız hayat pahalılığı, gelir adaletsizliği, işsizlik gibi sorunların temelinde yatan problem demokratik denge ve denetleme sistemi bileşenlerinde yaşanan bu bozulma.Denge ve denetleme sisteminin ana omurgasını oluşturan bağımsız ve tarafsız yargı erkinde yüksek yargı organlarında ve yargı kurullarında yürütme erkinin doğrudan ve dolaylı etkisi, hukukun temel prensibi olan normlar hiyerarşisi ilkesine ters uygulamalar, uzun tutukluluk süreleri, hakimlerin kürsü ve coğrafi teminatlarının bulunmaması yargı alanında yaşanan sıkıntılardan en çarpıcı olanları. Türkiye’de özellikle sistem değişikliği sonrası denge ve denetleme sistemi bileşenlerinde yaşanan tüm bu sıkıntılar vatandaşlar olarak bizlerin gündelik hayatından bağımsız değil. Bugün yaşadığımız hayat pahalılığı, gelir adaletsizliği, işsizlik gibi sorunların temelinde yatan problem demokratik denge ve denetleme sistemi bileşenlerinde yaşanan bu bozulma. Benzer şekilde Bartın’daki maden faciası gibi yaşanan tedbirsizlik kaynaklı can kayıpları ve afet durumlarında yaşanan sorunların temelinde de demokratik denge ve denetleme sisteminde yaşanan geriye gidiş belirleyici nitelikte. Şüphesiz ki bahsettiğimiz bu sistem öncelikle katılımcı yollarla yapılacak olan anayasa ve kanunlarla kurumsallaşmalı. Bununla beraber bir kültür olarak demokratik denge ve denetleme sisteminin ana akımlaştırılması da oldukça önemli. Günümüzde bu sistemdeki bozulmanın yarattığı sorunlar, bu sistemin önemini bize her gün biraz daha fazla hissettiriyor ve hatırlatıyor. Bu nedenle Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılında kutuplaşmanın aşıldığı; sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma ivmesinin yakalandığı, vatandaşlar olarak hepimizin refah, barış ve huzur içerisinde yaşadığımız bir ülke için denge ve denetleme sistemini talep etmeli ve savunmalıyız.