Sosyal yardımların gölgesinde seçimlere giden yol

Abone Ol
Sosyal yardımların gölgesi altındaki AKP ve MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayının bu partilerin toplam üye sayısının (11,5 milyon) iki katından biraz fazla oy almış olması onların kırılgan bir buz üzerinde dans ettiklerini gösteriyor. İktidardaki Cumhur İttifakı partileri son günlerde bütün güçleriyle yeni bir seçim kanunu değişikliğini TBMM’den geçirmeye çalışıyorlar. Sandıkta verilen oyların parlamentodaki sandalyelere dağılımını değiştirecek değişikliklere ilişkin çeşitli senaryolar ve hesaplamalar yapılıyor. Bir önceki yazımda bahsettiğim siyasal düzensizlik ve öngörülemezlik ortamı popülist söylemin gölgesi altında daha kesif bir hale geliyor. 2002 yılından bu yana iktidarda olan partinin son yıllarda kamuoyu nezdinde zayıflamış olan seçmen desteğini bazı matematik hesaplarla yüksek tutma arayışının seçim sonuçları üzerinde ne ölçüde etkili olacağını hep birlikte göreceğiz. Türkiye’nin demokrasi serüveni boyunca gözlemlerimizden edindiğimiz tecrübelere göre, uzun süre iktidarda kalan partilerin seçimlere bir yıl kala yaptıkları siyasal oyunun kurallarını yeniden belirlemeye yönelik bu türden değişiklikler genellikle iktidar partilerinin aleyhine sonuçlar verir. Seçim kanunlarında iktidar partilerinin pragmatik çıkarları düşünülerek yapılan değişiklikler her zaman beklenen sonucu vermez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı verilerine göre3 Ocak 2022 itibarıyla faaliyette olan 120 siyasi partinin 91'inde toplam 14 milyon 777 bin 588 üye yer alırken, 29 siyasi partinin ise üye kaydı bulunmuyor. Web sitesinden eriştiğimiz bilgilere göre 2 Mart 2022 tarihi itibariyle, AKP’nin 11.089.543 kayıtlı üyesi, CHP'nin 1 milyon 315 bin 022, İyi Parti’nin 539 bin 929, MHP'nin 476 bin 823 üyesi bulunuyor. Demokrat Parti’nin üye sayısı  402 bin 194 olarak kayıtlara geçerken, Saadet Partisi’nin 271 bin 210, Büyük Birlik Partisi’nin 91 bin 3, HDP'nin 42 bin 648, Demokratik Sol Parti’nin 30 bin 482 üyesi bulunuyor. Son dönemde kurulan siyasi partilerden Yeniden Refah Partisi 187 bin 873, DEVA Partisi 127 bin 889, Gelecek Partisi 52 bin 241, Memleket Partisi 20 bin 636, Türkiye Değişim Partisi 8 bin 163, Zafer Partisi 2 bin 381 üyeye sahip. Anavatan Partisi’nin 24 bin 886, Vatan Partisi’nin 17 bin 012, Hür Dava Partisi’nin 9 bin 416 üyesi bulunurken Türkiye İşçi Partisi’nin üye sayısı 7 bin 624, Adalet Partisi’nin üye sayısı 5 bin 564, Türkiye Komünist Partisi’nin üye sayısı 4 bin 786, Doğru Yol Partisi’nin üye sayısı bin 287 olarak görünmektedir[1]. Bu verilere göre kayıtlı toplam üyenin yüzde 75’i iktidar partisine üyedir. Türkiye’de 2019 yerel seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısının 57 milyon 58 bin 636 olduğunu dikkate aldığımızda seçmenlerin parti üyeliği oranı 3,86 gibi azımsanmayacak bir orandır. Neredeyse her 4 seçmenden biri parti üyesidir ve partilere kayıtlı her 4 parti üyesinden 3’ü AKP üyesidir. YSK verilerine göre, 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri örneğinde AKP adayı olan mevcut cumhurbaşkanının aldığı oy miktarı 26 milyon 330 bin 823’tür. CHP adayı Muharrem İnce’nin 15 milyon 340 bin 321 oy aldığını, İYİP adayı Meral Akşener’in 3 milyon 649 bin 030 oy aldığını, HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın 4 milyon 205 bin 794, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun 443 bin 704 oy aldığını görmekteyiz. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ve MHP üyelerinin iki katından biraz fazlasını kendilerine yönlendirmeyi başarırken, CHP’nin üye sayısının 11 katından fazla seçmeni, İYİP’in üye sayısının 6,75 katı seçmeni kendisine yönlendirmeyi başardığını söyleyebiliriz. Partilerin üye sayısı ile seçimlerde aldıkları oylar arasındaki ilişkiyi karşılaştırmalı perspektiften düşündüğümüzde, iktidar partisinin oyları ile üye sayısı arasındaki ilişkiyi bir alış-veriş ilişkisi olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Literatürde altürizm olarak geçen rant kollama türlerinden biri olan sosyal yardım kollama, seçmenlerin sosyal yardım (işsizlik yardımı, evde bakım yardımı, engelli yardımı, fakirlik yardımı gibi farklı isimler altında verilen yardımları) elde etmek için oylarını genellikle iktidar partilerine vermeyi alışkanlık haline getirmeleridir. Yine bir önceki yazıda bahsettiğimiz liberal olmayan demokrasilerde liderlerin kendilerini ve partilerini meşrulaştırmak için oy satın aldıkları bir mekanizmaya dönüştürdükleri sistemin seçmen tercihleri üzerindeki baskıcı hegemonyasının kırılması gerekir. Kamu kaynaklarının devreye sokularak iktidarın kendi konsolidasyonu için kullandığı bu saadet zincirinin en büyük tehdidi mevcut iktidarın ekonomi konusundaki uygulamalarıdır. Gelirin bölüşümündeki sosyal adaletsizler giderilmediği, refah topluma yaygınlaştırılamadığı sürece bu uygulamalar bir süre sonra tam tersi sonuçlar verecektir. Çünkü sosyal yardım adı altında rant kollama (rentseeking)döngüsünün devam edebilmesi için önce rant yaratmak (rentcreation) ve bu rantı dağıtmak (rentallocation) gerekmektedir. Geçiş garantili köprü, otoyol, havalimanı yatırımlarının en önemli işlevi bu döngüde kullanılacak rantın yaratılması ve dağıtılması olarak okunabilir. Kanal İstanbul projesi de bu bağlamda saadet zincirine sürekli nakit akışını destekleyecek yeri rant yaratma alanları olarak değerlendirilebilir. Bu süreçte iktidarın ekonomik kalkınma ve yenilikçi yatırımlar popülizmi üzerinden toplumsal onay ve meşruiyet sağlanmaya çalışılmaktadır. Yine sayılara geri dönersek eğer, sosyal yardımların güvenli gölgesi altındaki Cumhur İttifakı ortakları olan AKP ve MHP’ni nortak cumhurbaşkanı adayının partilerin üye sayılarının (11 milyon 566 bin 366)iki katından biraz fazla oy almış olması onların kırılgan bir buz üzerinde dans ettiklerinin göstergesidir. Bu noktada önümüzdeki süreçte seçmen davranışının psikolojik boyutu yani siyaset psikolojisi devreye girecektir. Yüksek enflasyon ve temel gıda ürünlerinin etiketlerinde hızla artan fiyatlar seçmenlerin önümüzdeki seçimlerde daha bilinçli bir karar alma, parti tercihlerinde daha dikkatli seçimler yapabileceğini gösteriyor. Siyasal hesapların ve sandalye hesaplarının karmaşıklığına ve seçmendeki genel politik ilgisizliğe rağmen, önümüzdeki seçimlerde seçmenlerin parti tercihleri kuşkusuz hafıza, duygular, iktisadi konjonktür ve diğer psikolojik faktörlerin etkisi altında şekillenecektir. İktidarın seçim kanunundaki değişiklik teklifinde yer alan “cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulması” durumunun seçmen tarafından hoş karşılanmayacağının hesap edilmesi beklenirdi. Seçmen tercihlerinin önemli bir kısmını uzunca bir süredir kendi etrafında kümelenmesini başarmış olan iktidarı önemli bir meydan okuma beklemektedir. Türkiye tipi Cumhurbaşkanlığı rejiminin ülkeyi içine soktuğu istikrarsızlıktan çıkarmak için neredeyse muhalefet partilerinin tümü tarafından benimsenmiş olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi iktidara karşı yapılmış en büyük meydan okumadır. Bu meydan okuma Türkiye’nin kurucu demokratik değerlere dönüş manifestosu olarak gelir dağılımında adalet bekleyenlerin en büyük umududur. Millet İttifakı ve tüm muhalefet partilerinin mümkün olduğu kadar gençleri ve kadınları sandık başına gitmeye ikna etmesi gerekiyor. Özellikle mevcut düzenden memnuniyetsizlik, bıkkınlık ve önceki seçimlerde sandıktan umduğu sonucu alamamış olmanın verdiği seçim yorgunluğu katılımı düşürebilecek unsurlar olarak şimdiden dikkate alınmalı. Sandıkta oy kullanmayan seçmenin sonradan şikâyet etmeye hakkı olmayacaktır. Seçimlere ilişkin son bir çekince de seçimlerin zamanın da mı yoksa baskın bir seçim olarak mı yapılacağına ilişkin seçmendeki kafa karışıklığıdır. MHP genel başkan yardımcısının seçim kanunundaki değişikliğe ilişkin basın açıklamasının sonunda Anayasa'nın 67. maddesine göre bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağını belirterek "Erken seçim tartışmalarına son verilmiştir” sözünün ne kadar geçerli olacağını da önümüzdeki günlerde hep birlikte izleyeceğiz. --- [1] Siyasi partilerin üye sayılarıyla ilgili olarak bkz. Erişim adresi: https://www.yargitaycb.gov.tr/kategori/109/siyasi-parti-genel-bilgileriErişim tarihi: 24 Mart 2022