Sosyal medya ve yeni nesil siyaset (I)
Eskiden bir protesto için bin bir eziyet çekilirken şimdi basit bir hashtag etrafında binlerce insan toplanabiliyor. Bir yandan halk haksızlığa karşı kolektif hareket edebilme kabiliyetine sahip olurken öte yandan IŞİD gibi oluşumlar da benzer bir kabiliyete sahip oluyorlar.
Kendinizi 16. yüzyılda Floransa’da hayal edin. Uzaklardan bir tacir gelmiş. İsmini ve sonrasında nereden geldiğini soruyorsunuz. Muhtemelen alacağınız cevap günümüzdeki cevaplardan çok farklı olacaktır. Kimse size Almanya’dan, İspanya’dan ya da Fransa’dan geliyorum demeyecektir. Çünkü böyle devletler ya da isimleri henüz yoktu o zamanlar.
Günümüzde anladığımız anlamda devletler çok sonraları oluşmaya başladı. Aslında çok yakın zamana kadar da dünyanın belli bölgelerinde devlet sınırları değişmeye devam etti. 1960’larda Afrika’daki dekolonizasyon sürecini düşünmeniz yeterli. Şu anda siyasi arenadan bahsederken ise kafamızda çok net bir dünya haritası ve net devlet sınırları var. Bunun yanı sıra siyaseti çoğunlukla bu materyal ve coğrafi mekân algısı üzerinden hayal ediyoruz.
Fakat, internet ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber mekân dediğimiz olgunun farklı bir boyutunda insanlar yaşamaya başladılar. Siber boyut. İnsanlar artık yüz yüze görüşmekten çok Whatsapp’ta konuşuyorlar, tartışmalarını Twitter’da yapıyorlar, güzel anlarını ise İnstagram’da paylaşıyorlar. Günlük hayattaki bu değişimle beraber siyaset ve dış politikadaki mekân algısı da değişmeye başladı. Dünyanın en güçlü devletinin başkanı başka devlet başkanlarına Twitter’dan sallamaya başladı. Orta Doğu’da birçok devlette rejim değişikliği ve iç savaş gibi olaylar Twitter’daki iletişimden dolayı gerçekleşmeye başladı. Milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet veren İŞİD, takipçilerini siber ortamda devşirmeye başladı. Artık klasik anlamda materyal bir mekân algısı siyasette de yerini yavaştan siber boyuttaki aktivitelere bıraktı.
HALKIN TOPLU HAREKET EDEBİLME KABİLİYETİNE KAVUŞMASI
Bu değişikliği hem negatif hem de pozitif anlamda düşünebiliriz. Bazı örneklerle açıklayayım. Siyasette (aslında genel olarak sosyal bilimlerde) en temel konulardan birisi kolektif hareket etme sorunu (collective action problem) dediğimiz olgu. Devletlerin oluşumunun genel anlamda bu sorunun çözümüne yönelik olduğu teorilerle anlatılır. İnsanların bir topluluk olarak barış içinde yaşamalarını sağlamak amacıyla modern devletlerin oluştuğu öne sürülür.
Sosyal medya bu kolektif hareket etme sorununu bambaşka bir noktaya taşıyor. Önceden kolektif hareket edebilme kabiliyeti bir kurum etrafında kümelenmiş belli bir grubun elinde bulunuyordu ve biz bu kişilere siyasi elitler diyorduk. Devlet ya da farklı uluslararası veya ülke içindeki organizasyonlar gibi. Sosyal medya ile beraber herhangi bir grup insanın kolektif hareket edebilme kabiliyetine sahip olduğunu görüyoruz. Eskiden bir protesto yapmak amacıyla toplanmak için bin bir türlü eziyet çekilirken şimdi Twitter’daki basit bir hashtag etrafında binlerce insan protesto için toplanabiliyor.
ARAP BAHARI VE IŞİD ÖRNEĞİ
Bunun en büyük örneklerinden birisini Arap Baharı esnasında yaşamış olduk. Tunus’ta Tahrir meydanında Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan olaylar sonraki süreçte tüm Orta Doğu’da büyük olaylara sebep oldu. İşin pozitif yanından bakarsak birbirini hiçbir şekilde tanımayan birçok insan belli bir dava çerçevesinde kendi ülkelerindeki hukuksuzluk ve adaletsizliğe karşı kolektif bir şekilde hareket edebildi ve seslerini duyurabildi. Büyük ölçüde tüm bu olanlar aslında Twitter sayesinde oldu. İşin negatif tarafına bakarsak eğer bu kolektif hareket etme sorununun halk tarafından çözülmüş olması devlet mekanizması tarafından da açık bir şekilde görülüyor her şey Twitter’da gerçekleştiği için. Karşı tarafın planlarından haberdar olan ve toplum üzerinde meşru olarak güç kullanma hakkını elinde bulunduran devlet mekanizmaları ise bu protestolara karşı hareket edebiliyorlar ve hatta kendi amaçları doğrultusunda hareket edebilecek trol orduları kurabiliyorlar. Bu negatif durumun sonuçlarını ise birçok ülkede gerçekleşen iç savaşlar vesilesiyle görmüş olduk.
Bir yandan normal halk kendi ülkelerindeki haksızlık ve hukuksuzluğa karşı Twitter sayesinde kolektif bir şekilde hareket edebilme kabiliyetine sahip olurken IŞİD gibi oluşumlar da benzer bir kabiliyete sahip oluyorlar. Bu tarz terörist gruplar dünyanın her yerinden takipçi devşirebiliyor ve belli bir bölgedeki etkinliklerini artırabiliyorlar. Bu da madalyonun diğer görünmeyen tarafı.
Şu ana kadar verdiğim örnekler dünya siyasetindeki elitlerin (devlet başkanları, uluslararası organizasyonlar vb.) dışındaki normal halkın kolektif hareket etme sorununu sosyal medya aracılığıyla çözmesi ve bunun siyaseti ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilediği üzerindeydi. Kuşkusuz materyal ve coğrafi mekân üzerinden oluşan klasik siyaset ve uluslararası ilişkilerin dışına çıkmış durumdayız. Artık insanlar ya da devletler arası birçok etkileşim bir yandan siber mekânda da sürüyor ve yaşlı siyasetçiler daha yavaş yavaş bu yeni mekâna uyum sağlayabiliyorlar. Bir sonraki yazımda siber ortam sayesinde ortaya çıkan yeni siyasal aktörlerden ve devletlerarası savaşların artık siber alanda da yer almasından bahsedeceğim.