Günlük hayatımızda çevreyi kirleten, rahatsızlık yaratan kişilerin çoğunlukla sarhoş olmadığının da farkındayız değil mi?Nevşin Mengü malum İstanbul’da valiliğin yayınladığı genelge sonrası Youtube kanalındaki yayından önce bizzat valiyi aramış. Yayınında da bu konuşmadan bahsetti. Vali zaten olan kanunları hatırlattıklarını, kendi halinde içki içenlere bir yaptırım uygulanmayacağını belirtmiş özetle. Aslında olan olabilecek de bu. Fakat genelgenin dili sıkıntılı. Çünkü içki içmekle ilgili de ifade var. Oysa ne kanun ne anayasa tarafında bu konuda bir engelimiz olmadığı şüphesiz. Keza genelgeyi yayınlayan otorite de konu içmek değil, çevreye rahatsızlık vermek demiş. Ancak işgüzar bir bekçi ya da polis memurunun insafına bırakılmamalı idi bu konu. Rahatsızlık veren, çevreyi kirletenlere karşı hassasiyet vurgulanmalı idi, elbette. Ancak günlük hayatımızda çevreyi kirleten, rahatsızlık yaratan kişilerin çoğunlukla sarhoş olmadığının da farkındayız değil mi? Demek istediğim özetinde, evet özensiz bir eğlence kültürü ve çevreye karşı saygısızlık kesinlikle rahatsızlık verici. Ama nedeni hiçbir zaman içki içmek değil. Magandalık içkili olup olmamaya bakmıyor çünkü. Yükselen bir değer bu. Mücadele bununla olmalı. Aslında magandalık yasaklanmalı. Valiliğin bu gereksiz ifadeleri özellikle kullandığını da düşünmek istemiyorum. Ancak 2024’ün ilk yarısında yüksek enflasyonun devam edeceği, ekonominin berbat hâlinin süreceği bilgisini en yetkili ağızlardan duymuş bir milletin seçim öncesi dikkatinin dağıtılmak istediğini düşünüyorum. Adabımızla içkimizi içelim, gerisini anlarız yakında.
Sorun içki mi magandalık mı?
Evet özensiz bir eğlence kültürü ve çevreye karşı saygısızlık kesinlikle rahatsızlık verici. Ama nedeni hiçbir zaman içki içmek değil. Magandalık içkili olup olmamaya bakmıyor çünkü. Yükselen bir değer bu. Mücadele bununla olmalı. Aslında magandalık yasaklanmalı.
Böl yönet diye bir taktik vardı değil mi? Bir de gündem değiştirmek var tabii. Yine özellikle başka yöne bakalım diye köpürtüldüğünü düşündüğüm bir konu daha. Herkes bunu konuşuyor. Her mahalle kendince haklı çıkacağı tarafından giriyor tartışmaya. Oysa konu çok basit ve net. Özgürlük ve özgürlüğün sınırlarını tanımlamakla ilgili sadece.
İstanbul’da yaşamanın güzel yanlarından biridir, çok kısıtlı kalsa da halka ait sahil alanlarında zaman geçirebilmek. Moda ya da Caddebostan bölgesi şehrin en popüler sahil parkları. Benim de en sevdiklerim. Genci, yaşlısı, çocuğu, kedisi, köpeği hep beraber sabah sporu, öğlen bankta güneş keyfini, akşam sohbetini paylaşıyoruz. Birkaç münferit gürültücü ya da çevre düşmanı dışında rast geldiğim kimse yoktu ki çevreye rahatsızlık vermiş olsun. Hatta Avustralyalı dünya güzeli arkadaşım Eve’i sık sık geldiği İstanbul’da biraz da Anadolu yakasında kalmaya ikna ettiğimde onun da ilk dikkatini çeken bu olmuştu.
İlk defa kaldığı Anadolu yakasında öncelikle geleneksel bir Kadıköy akşamı yaşamak istediğini söylemişti. Bu talebini en iyi karşılayacak mekanlardan birine, Safran Meyhane’ye götürmüştüm onu. Gece yarısına doğru kalkmıştık ve biraz yürümek istemişti. Evime yakın olduğu için Moda Parkı’na gittik. Manzaradan sonra ilk dikkatini çeken insanların medeniyeti olmuştu kendi deyimiyle. İçki içen ve içmeyenlerin bir arada, birbirine karışmadan keyifle zaman geçirebilmesi. Taşkınlık yaşanmaması.
Senelerdir bu lüksü yaşayabiliyoruz kentimizde. Dediğim gibi kısıtlı bir alan dahi olsa şanslıyız.
Benim en sevdiğim ise akşam üzeri rejisör sandalyelerini sırtlayıp güneşin batışına denk gelen bir yerde konumlanmaktır. Yanımda sevdiklerim, güzel bir beyaz şarap ya da birkaç şişe bira varsa da tadından yenmez. Biz içki içerken yan tarafta çayıyla, çekirdeği ile keyfini sürenler de olur manzaranın. Çoğunluğunda kimsenin kimseye karıştığı, sen neden içiyorsun ya da sen neden içiyorsun dediği de yoktur. Kabul edelim, isteyince çok güzel bir arada yaşayabiliyoruz.
Ama işte o münferit gürültücü ve çevre düşmanı azınlık da gerçek bir sorun olmaya başladı. Sanırım artık sayıları arttı, hâlâ azınlıkla ama biraz mide bulandırmaya da başladılar.
Sahile yakın oturuyorum. Bu sene diğer senelerden farklı, sabah işe giderken yerlerde kırılmış bira şişesi manzaralarıyla çok sık karşılaşmaya başladım. Ya da mahallece kedi beslediğimiz alanlardan birini talan etmiş, içki şişelerini kedi mamalarının üzerine fırlatmışlardı bir keresinde. İnsan keyif almak için, güzel zaman geçirmek için başka bir canlının keyfini bozar mı? Ya da insanın?
Bozar ya da bozmaz değil bozamaz! İşte özgürlüğün tek sınırı budur. Başkalarının özgürlük ve haklarıdır.
İçki içmeyi sevenin de hakkı işte burada devreye girer. İçki içsin, içmesin gürültüden, kavgadan rahatsız olanın, sokağına, bahçesine çöp atılanın da.