“Solcular” ekonomiden anlamıyor mu sahiden?

Abone Ol
Alt tarafı iki asırlık bir üretim biçiminin varsayımlarına dayanarak pazarlanan refah vaadinden payını almayanların mücadelesinin büyümesi de tam bu yüzden kaçınılmazdır. Adına isterseniz sol dersiniz, isterseniz özgür ve eşit yaşama mücadelesi.

Loading...

Piyasada müşteri olmanın ve para karşılığında bir şeyler alıp satmanın dışında bir ekonomi olmadığına inandırılmış homoekonomikus*lar fırsat buldukça solcuların, sosyalistlerin ekonomiden anlamadığını iddia eder. Homoekonomikuslara göre, ekonomi arz-taleptir, fiyattır, piyasadır… Ekonomi yalnızca uzman işidir, bilimdir, teknik bir alandır; öyle sıradan insanın üzerine konuşabileceği bir şey değildir. Hatta aslında siyasetin konusu bile değildir. Özel mülkiyete dayalı ve büyüme odaklı bir ekonomik modelin yönetimini liyakatli, siyaset üstü kadrolara bırakırsanız, piyasanın görünmez elinin çözemeyeceği sorun yoktur. Ekonominin piyasa ilişkilerinden ibaret olmadığını ve olamayacağını ortaya koyan tahayyüller ütopiktir, fantezidir, siyaseten ‘gerçek’ dışıdır. Mesela, nitelikli konut ve temel altyapı hizmetleri piyasa aktörleri arasındaki rekabete, kâr ve maliyet hesaplarına emanet edilemez, demeniz ekonomiden anlamadığınız şeklinde yorumlanır bu düşünce sistemine göre. *** Oysa ekonomi bir toplumsal ilişkiler bütünüdür; tam bu sebeple, isteseniz de istemeseniz de politiktir. Büyüme oranları, kur, faiz, fiyat da bu ilişkiler bütününün göstergelerinden yalnızca bazılarıdır. Bu göstergeler kolayca hesaplanabildiğinden, politikaların merkezine koymanın siyaseten kolaylıkları olduğu gibi imtiyazlılar için avantajlıdır da. Ancak sayılara dökülüp grafiklere yansıtılamayan her türlü “maliyetin” yok sayılmasını beraberinde getirir. Büyümenin, şirket kârlılığının ve yatırımın temel başarı göstergeleri olarak kabul edildiği bir ekonomi kaçınılmaz olarak çözümsüz- en iyi ihtimalle idare edilebilecek- krizlerle birlikte var olur. Servet ve gelir dağılımında sistematik olarak artan eşitsizliği, kadın yoksulluğunu, doğanın yıkımını belki biraz yavaşlatabilmek için sermayenizin ve teknolojinizin görece ‘temiz’ olması önerilir. Büyüme hedefleri gerekirse yeşile boyanır boyanmasına. Ancak ‘birileri’ mutlaka yoklukla, açlıkla, çaresizlikle yaşamak zorundadır. Devletin sosyal yardımlarıyla yoksulun hayatta kalma ihtimali arttırılabilir; yoksulluğun sosyal sürdürülebilirliği hedeflenebilir. Bu sarmaldan çıkabilen istisnai vakalar kişisel başarı ve kahramanlık hikayeleri olarak özenle kutlanıp kutsanacaktır. *** Barınmanın, eğitimin, sağlığın ve temel altyapı hizmetlerine erişimin hak olarak tanınması, karikatürize edilmeye müsait bir bedavacılık talebi tabii ki değil. Hak temelli yaklaşım, temel hizmetlerin üretim şekline ve bu üretimin amacının dönüşümünü gerektirir. Barınma örneği üzerinden gidersek, konutu bir yatırım ve birikim aracı olarak değil, üzerinden kâr edilmesi mümkün olmayan bir kaynak olarak düzenleyecek politikalarla bu dönüşüm için somut adımlar atılabilir: Yeni verilecek imar izinlerinde sosyal konut arzını zorunlu kılacak yasal düzenlemelerle sağlanabilir. Kullanılmayan, daha yüksek kâr beklentisiyle boş tutulan konutların kullanım hakkı kamu yararı doğrultusunda düzenlenebilir. Farklı politika araçlarını kullanarak atılabilecek bu adımların ortak noktası piyasanın alanını daraltması. Piyasanın alanının daraltılmasının somut karşılığı ise konutun piyasadaki değişim değerinin değil, kullanım değerinin yaşamsallığını savunmak için gösterilecek iradedir. Konut, bireylerin kendini her gün yeniden ürettiği mekân olduğu için piyasa koşullarının belirsizliğine ve çalkantısına emanet edilmesi kabul edilemez. Bu temel kaynağın kâr amaçlı üretiminin normalleşmesi, piyasanın krizini kaçınılmaz olarak derin bir toplumsal krize dönüştürür. Bunun bir önerme değil, somut bir gerçeklik olduğunu Türkiye metropollerinde deneyimliyoruz. *** Solcuların ekonomiden anladığı, özgür ve eşit bireyler olarak yaşanabilecek bir toplumsal düzenin kurulabilmesi için verilen mücadelelerin hiçbirinin bir diğerinden ayrı olmadığı. Çünkü başka türlüsü mümkün; Asgari değil, yaşam ücretini talep edecek mücadelenin örgütlenebilmesi için sendikal haklara sahip çıkarak mümkün. Nitelikli kamusal eğitimin usul usul özelleştirilerek zincir eğitim kurumlarının rekabet alanı haline getiren düzenlemeleri ortadan kaldırarak mümkün. Eğitim hayatına anadilinde başlayamayan bir çocuğun sırtlandığı ve hayatı boyunca taşıyacağı yükün yarattığı adaletsizliği ortadan kaldırarak mümkün.
Oysa ekonomi bir toplumsal ilişkiler bütünüdür; tam bu sebeple, isteseniz de istemeseniz de politiktir. Büyüme oranları, kur, faiz, fiyat da bu ilişkiler bütününün göstergelerinden yalnızca bazılarıdır.
Ekonominin dışındaymış gibi görülüp değersizleştirilen ev içi bakım emeğinin, ücretli emek gücünün kendisini yeniden üreterek tüm toplumu sırtladığını kabul ederek mümkün. Çocuğuna bakmak için eve kapanmak zorunda bırakılan kadının tek sosyal güvencesinin evlilik kurumu olmasına itiraz ederek mümkün. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimine göre yaşamanın toplumsal dışlanma ve sosyoekonomik bir dezavantaja dönüşmesine itiraz ederek mümkün. Geçimlik tarım işçisinin, toprağının maden şirketine peşkeş çekilmesine karşı verdiği mücadelenin parçası olarak mümkün. Ağacın gölgesinin bile satılabileceği piyasanın inşasına engel olmak için sokaklara dökülerek mümkün. Kışın palto almak için banka kredisi çekilmesinin sezonluk bir yoksullaşmanın değil, derinleşerek süregiden yapısal bir krizin göstergesi olduğunu görerek mümkün. *** Her biri siyaseten mümkün olan ve daha da genişletilebilecek bu talepler etrafında örülen mücadele solun ekonomiden anladığıdır ve sol siyasetin de temelidir. Bir ucundan bu mücadelenin fikren ya da fiilen parçası olmayan insan ne kadar az aslında, değil mi? Alt tarafı iki asırlık bir üretim biçiminin varsayımlarına dayanarak pazarlanan refah vaadinden payını almayanların mücadelesinin büyümesi de tam bu yüzden kaçınılmazdır. Adına isterseniz sol dersiniz, isterseniz özgür ve eşit yaşama mücadelesi. --- *Homoekonomikus: Neoklasik iktisat akımının temel varsayımlarından biri olarak dar kişisel çıkarları doğrultusunda hareket eden rasyonel birey için kullanılan terim.