Şoklu mu, şoksuz mu?

Abone Ol
Yerlisi, yabancısı herkes yeni şokların yaşanacağından emin. Fakat bu şoklar en kötüye varmadan bir şekilde yatıştırılıyor. S-400, F-35, Brunson, Halkbank ve Doğu Akdeniz’de yurt dışıyla yaşananlarda oluğu gibi. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin Refah Partisi tarafından kazanılmasının ardından, Nisan 1994’te Necmettin Erbakan ‘kanlı mı, kansız mı geleceğiz?’ şeklinde bir beyanda bulunmuştu. Onun siyasi akımından yola koyulanlar, Kasım 2002’de iktidarı kansız aldılar. Şimdi o devrin sonuna geliyoruz; güncel sorumuz ‘şoklu mu, şoksuz mu gidecekleri’. Ekonomideki bozulma yeni değil, özellikle Temmuz 2018’den beri sürekli şoklar yaşıyoruz. Zaman zaman dış finansal şoklar görsek de küresel ölçekte düşük faiz oranları ve yüksek likidite nedeniyle o aşamaları bir şekilde geride atlattık. Türkiye’yi yoksullaştıran son dönem şoklarında iç ve dış politikanın önemli bir yeri var. Bunun en iyi örneği ‘büyükelçiler krizi’. Mart 2021’de, TCMB başkanlığını Naci Ağbal’ın yürüttüğü dönemde, Türkiye kısa süreli bir sakinleşme yaşamıştı. Yabancı sermaye çok çekindiği ödemeler dengesi krizi riskini geride bırakmıştı. Kur istikrarı fazlasıyla sağlanmış ve dolar kuru 6,90’a kadar düşmüştü. Enflasyonla ilgili, küresel emtia ve enerji fiyatlarına rağmen, bir iyimserlik söz konusuydu. Bu dönem fazla sürmedi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın müdahalesiyle sona erdi. Ardından dolar kurunun 7,20’den 8,20’ye kadar rahatça çıktığını gördük. Endişenin kaynağı yeniden rezerv satışı, kredi genişlemesi ve erken faiz indirimleriydi. Rezerv satışı hiç olmadı; ihale ile yeni rezerv oluşturulmasa da reeskont kredileri ile rezervlerdeki büyük gecik az da olsa onarıldı. Çok beklenen kredi genişlemesi ise hiç gerçekleşmedi; hatta son dönemde kamu bankaları yerine özel bankaların yeniden kredi musluklarını az az açtığını ölçüyoruz. 6 ay gecikmeden sonra erken, ölçüsüz ve geleceğe ilişkin belirsizlikler yaratan faiz indirimleri başladı. Dolar kuru bu sefer de 8,30’dan 9,60’a kadar uzandı. Kesin olmamakla birlikte kasım veya aralık aylarında toplam 100 baz puanlık bir indirim fiyatlara kısmen girdi. Yani bu yıl hem ABD Merkez Bankası’nın varlık alımlarını azaltmasını hem de erken faiz indirimlerini fiyatladık. Kredilerde hala bir kıpırdanma yok. Kamu maliyesi ise birçoğumuzun düşündüğünden daha olumlu sonuç verdi. Akaryakıt üzerindeki ÖTV’den feragat edilmesine ve doğalgazdaki ithal fiyat baskısının BOTAŞ’a bırakılmasına rağmen bütçe açığı kontrolden çıkmadı. Tabii önümüzdeki süreçte asgari ücretin belirlenmesinde devletin gelir vergisinden feragat etmesi, 3600 ek göstergenin bazı devlet memurlarına sunulması ve EYT’lilere ara çözüm sunularak SGK’nın yükünün bir kısmının merkezi hükumete bırakılması mevzuları da var. Bunların hepsi olur mu kesin değil, fakat iktidar partisinin oy kaybı nedeniyle en azından bir kısmı yasalaşacak. B politikaların tamamında devlete düşen yük uzun vadeli. Yani bütçe açığında ani artış, ardından yüksek borçlanma ve nihayetinde para basmak gibi bir sürece dönüşmeyecek.
En önemli göstergeler Erdoğan’ın yeniden seçilebileceği umuduyla sertleşmesi veya seçilemeyeceğinin belirmesiyle arkasının boşalması. Kansız gelmişlerdi, bakalım şoksuz gitmeyi de tercih edecekler mi veya ettirilecekler mi?
Yabancıların da Türkiye’ye bakışının olumlu olduğunu belirtmek gerek. TL cinsi varlıklara güven yok, bu nedenle çıkan çıktı; kalanlar ise mevcut kur seviyesinin yüksekliğinden ötürü büyük zararı kabullenmek istemiyor. Eylül ayında Hazine eurotahvil ihracını ve kasım ayında büyük bankalar sendikasyon kredilerini yenilediler. Yani doğrudan yurt dışından döviz cinsi finansman sağladılar. Büyükelçi krizi gibi bir şoka rağmen ödemeler dengesi krizi gündemde artık pek yok. Kredi notu derecelendirme kuruluşları da benzer düşünceye sahipler. En kötümserlerse yerli yatırımcılar; çünkü TÜİK’in açıkladığı %20 dolayındaki enflasyonun daha fazlasını yaşıyorlar. Ayrıca al-sat yapmadan uzun vadeli döviz yatırımcısı olduklarında hep karlı çıktıklarını gördüler. Erdoğan görevde oldukça şokların bitmeyeceğinin farkındalar. Bu 3 noktada da kesinlikle haklılar. Unutulmaması gerekense bu tip şokların fiyatlara dahil olması ve bu şoku kaldıramayacak olanların yurt dışı ve yastık altına kaçmış olmaları. Yine de yerlisi ve yabancısı herkes yeni şokların yaşanacağından emin. İktidar zücaciye dükkânındaki fil gibi; kızgınlıkla yaptığı her harekette içeride ne varsa dağıtıyor. Fakat tüm bu şoklar en kötüye varmadan bir şekilde yatıştırılıyor. S-400, F-35, Brunson, Halkbank ve Doğu Akdeniz’de yurt dışıyla yaşananlarda oluğu gibi. Dolayısıyla sürekli yeni bir atak beklemek ve ardından acil servise son dakikada yatırılmak yerine; uzun bir uykunun sonrasında uyanamamak gibi bir senaryoyu da dikkate almak gerek. Benim bu konuda net bir görüşüm yok, en önemli göstergeler Erdoğan’ın yeniden seçilebileceği umuduyla sertleşmesi veya seçilemeyeceğinin belirmesiyle arkasının boşalması. Yani Erdoğan germek isteyecek mi ve isterse arkasında bunun için yeterli destek görecek mi? Yazıyı kapatırken en baştaki Erbakan anımsatmasına bağlayalım. Kansız gelmişlerdi, bakalım şoksuz gitmeyi de tercih edecekler mi veya ettirilecekler mi?