Duran insan, ileriye gidemediğinden uğrayabileceği tek durak kalır: Şiddet! Boşunalık duygusuyla ruhu değil belki ama bedeni tepki verir, hastalanır, kanı çekilir, başı ağrır, uzuvlarındaki ağrılar bir türlü durmaz. Bilmez ki bunlar psikosomatik rahatsızlıklardır.
Toplumca kayıtsızlık içindeyiz: Birilerinin dümene geçtiği gemide ne gittiğimiz yolu umursuyoruz ne de nereye varacağımızı. Hatta gemide yolculuk ettiğimizi bile unutmuş haldeyiz. İçinde yaşadığımız tam bir şizoid dünya!
Şizoid kişilik bozukluğuna sahip insanlar, çevresinden elini eteğini çekmiş, yalnızlığına gömülmüştür. Yakın ilişkilerinde duygularını dondurmuş vaziyette, umursamaz tavırlarla yaşama karşı tümüyle ilgisiz davranırlar. Şizoid insanların yaşadığı kayıtsızlık artık hepimizin derdi!
Kayıtsızlık, Latince
a pathos, İngilizce
apathy kelimeleriyle ilgilidir. Antik Yunan'da "pathos" terimi, insanın içsel duygusal durumunu, özellikle de acı, üzüntü veya coşku gibi yoğun duyguları ifade etmek için kullanılırdı. "Apathy" ise duygusal ilgisizlik ve tepkisizliği anlatırdı. Aslında bu okuma bile kayıtsızlığın altında yoğun duyguların olduğunu anlatır. Kayıtsızlık bir tür savunma mekanizmasıdır. Ne zaman üstesinden gelemeyeceğimiz bir durumla karşılaştığımızda ve koşulları değiştireceğimize inandığımızda konumumuzu bozmayıp etkisiz bir eleman gibi yaşamayı seçeriz. Rutinin mekanikliğine teslim oluruz, bir makine gibi hissiz, duygusuz nefes almaya devam ederiz.
Kayıtsızlık hissi, bir süre sonra boşluğa sürükler. Kayıtsız insan, yağan yağmurda boşluktaki çukurları doldurmuş su gibidir; hareketsiz kaldıkça çamurlaşır, akmayarak yaşam ritmini kaybeder.
Kayıtsızlık hissi, bir süre sonra boşluğa sürükler. Tehlike çanları tam bu noktada çalmaya başlar. Devinimsiz olamayan yaşamda, boşluk hissi ile birlikte kişi durağanlaşır. Birikmiş sudur artık: Kayıtsız insan, yağan yağmurda boşluktaki çukurları doldurmuş su gibidir; hareketsiz kaldıkça çamurlaşır, akmayarak yaşam ritmini kaybeder.
Ve zamanla bir daha akamayacağına dair derin umutsuzluğa düşer. Sonunda yaşamın bir anlamı kalmaz, amaçsız, yönsüz kalır.
Kayıtsızlık duygusu ve şiddet kardeş sözcüklerdir. Duran insan, ileriye gidemediğinden uğrayabileceği tek durak kalır: Şiddet! Boşunalık duygusuyla ruhu değil belki ama bedeni tepki verir, hastalanır, kanı çekilir, başı ağrır, uzuvlarındaki ağrılar bir türlü durmaz. Bilmez ki bunlar psikosomatik rahatsızlıklardır. Kişi, hıncını kendi bedeninden çıkarmaktır, şiddeti kendine uygular. Nedeni belirsiz bir huzursuzluk yaşar. Duygularıyla irtibatı kaybetmiş her insanın hazin sonudur bu!
Bir tık ötesi hiç bir şey hissetmemektir. Hissiz insan içindeki heyecan, istekle ilişkisini kestiğinden artık istemekten ve hayal etmekten vazgeçer. Çünkü bir kere istemiş ve daha sonra ne olduğunu görmüştür. İstemekten vazgeçen insanın şizoid hali kalıcı hale gelebilir. Duygular köreldikçe, içindeki heyecan söndükçe yaşama isteği yok olur. Şanslı bir azınlık bu durumu artıya çevirir: Yaratır. Bazı kültürler yalnızlaşmış insana açık bir çek verir: İzole dünyalarında yaratma imkanı. Tabii bu azınlığın daha gelişmiş ülkelerde olduğunu eklemeliyim.
Bir tık ötesi hiç bir şey hissetmemektir. Duygular köreldikçe, içindeki heyecan söndükçe yaşama isteği yok olur. Şanslı bir azınlık bu durumu artıya çevirir: Yaratır. Tabii bu azınlığın daha gelişmiş ülkelerde olduğunu eklemeliyim.
Yine iğneyi entellektüellere ve aydınlara batırmak lazım. Bazı zihin işçilerinin sözel mastürbasyonlarının kendilerini tatmin etmekten başka kimseye yararları yoktur. Akıl ve duygu ikileminde kalmış bu insanlar, aklı seçip duyguları yok sayarlar. Bu da başka bir türlü kayıtsızlık değil de nedir?
Varoluşu filozoflar, kayıtsızlık durumunun sorumluluktan kaçmanın adı olduğunu belirtiyorlar. Ben kayıtsızlığa güçsüzlük ve tembellik benzetmesini de yakıştırıyorum. Zihin ne zaman problemle karşılaşsa cevapları arıyor. Ve buluyor da: Kalıplaşmış fikirlerin ve önyargıların tutsağı olmadan, her şeyin her zaman mümkün olabileceğini unutmadan içsel çatışmalarımıza başa çıkabiliriz. Etki edemeyenin yaşadığı boşunalık duygusu bu düşüncelerle dönüşmeye başlar. İnançlar ve değerler tekrar hatırlanır. Manasızlık duygusu kaybolur, yerine anlamlı bir şekilde çabalayan insan kalır. En ufak bir rüzgarla titreşen bir yaprak gibi kalbinin sesine kulak tıkamayanlar, istemekten, heyecanla aramaktan vazgeçmeyenlere açıktır kapılar. Kayıtsızlığı bir korunma mucizesinin kaftanı olarak giyen değil, ancak ona savaş açan insan kalır geriye.