Loading...
Ortada artık bir yargı erki bulunmadığına göre ya yasama ya da yürütmeden bir şeyler bekleniyor, ancak o erkler de tükeneli çok oldu. Bu durum devam ederse, çatı kısa zamanda çöker, o şiddet dalgasının üzerine binerek sörf yaptığını zannedenleri de dalga altına almakta tereddüt etmez.25 Mart 2020’de yine Yeniçağ yazarı İsrafil Kumbasar, oturduğu mahallesinin Pazar yerinde bir grubun saldırıya uğradı. Kumbasar da Bahçeli’yi saldırıdan kısa bir süre önce eleştirmişti. Kumbasar ayrıca 2004 yılında da saldırıya uğramasıyla hatırlanıyor. 8 Mart 2021 tarihinde Diken yazarı gazeteci Levent Gültekin saldırıya uğradı. Gültekin, bir televizyon programının canlı yayınına katılmak üzere gittiği televizyon binasının önünde 25 kişilik bir grubun saldırısıyla karşılaştı ve kolu kırıldı. İki kişinin yargılandığı dava bildiğim kadarıyla hala devam ediyor. Bu bilgileri gazeteci Cengiz Erdinç’in araştırmasından derledim. Araştırması için kendisine çok teşekkür ederim. Yukarıda listelenen gazeteci saldırıları normal bir ülkede yaşansa, şimdiye kadar bu saldırıların odağında yer alan siyasi hareket soruşturma geçirir ve kesinlikle davayla karşılaşırdı. Türkiye’de bir başka siyasi parti, mesela böyle mafyavari cezalandırma saldırılarının odağı olsa, en az on kere kapatma davası açılırdı. En ufak bir eleştiriyle karşılaştığında, grup toplantısında gürleyen Devlet Bahçeli ve diğer parti yöneticileri, eski ülkü ocakları başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesinden sonra konuyu hiç ağza almıyorlar. Dün ortaya çıkan bilgilere göre, yine eski bir ülkü ocakları başkanı, şimdiki milletvekilinin olayda önemli bir payı olduğu anlaşılıyor. Böyle iddiaların milyonda biri bir HDP’li veya CHP’li milletvekili için ortaya atılsaydı acaba neler olurdu? Ceza hukuku, meselelere şahsi bakamaz. Kişiye göre bir hukuk anlayışı geliştirilemez. Bir siyasi görüşün militanı olduğu bilinen kişilerin, grup halinde, kimi zaman maskeli şekilde, sahte plakalı araçlarla gazetecilerin evlerinin önüne gelerek saldırıda bulunmaları, yakalansalar bile yargıdan ayrıcalıklı muamele görmeleri gerçek bir hukuk devletinde düşünülemez. Ortada artık bir yargı erki bulunmadığına göre ya yasama ya da yürütmeden bir şeyler bekleniyor, ancak o erkler de tükeneli çok oldu. Bu durum devam ederse, çatı kısa zamanda çöker, o şiddet dalgasının üzerine binerek sörf yaptığını zannedenleri de dalga altına almakta tereddüt etmez. Tüm bunlar da “yönetememenin” fotoğrafı olarak tarihe geçer. Şu zamanı biraz ileriye sarsak da bir an önce kurtulsak diyen kaç kişiyiz?