Katılımcıların %57’si derin devlet olduğu görüşünü savunurken; %55’i olmamalı yanıtını veriyor. Açıkçası %57 rakamını düşük buldum. Zira 2000’lerin başından beri bu konuda o kadar çok dizi ve film yayınlandı ki toplum bilincinde derin devlet kavramının daha fazla yer edinmiş olmasını beklerdim. Öte yandan bana kalırsa daha önemli sonuç toplumun %55’sinin derin devlet olmamalı yönünde görüş belirtmesi. Suçla iç içe geçmiş gözüken ve ne olduğu anlaşılmayan bu yapıya karşı olumsuz tutum aslında olumlu bir gelişme. Toplumun şeffaflık talebini ortaya koyuyor.
Türkiye’de sosyal medyadan fotoğraf silmek zorunda kalmayan on milyonlar var. Olanlar karşısında şeffaflık talep ediyorlar. İlerleyen zamanlarda bu talebin daha da kuvvetlendiğini göreceğiz. Bana kalırsa seçimin temel konularından biri haline gelecek. Öyle de olmalı. İkinci grafikte dikkat çeken diğer oran ise derin devlet olmasını savunan %29. Olmalı diyen %29, kendini devletin bekası için uğraşan anti-kahraman olarak konumlayan “pekergillerden” mi etkileniyor yoksa anlatılagelen binlerce yıllık üst aklın varlığında beceriksiz siyasetçilere karşısında konfor mu buluyor bilmiyorum. Önümüzdeki dönemde bu oranın düşmesi bizi demokratik bir topluma yaklaştıracak.
SİYASET TEMİZLENEBİLİR Mİ?
Bu soruya cevabım evet. Başka türlü ilerlememiz mümkün değil. Kaldı ki dünyada da siyasette değişim rüzgarları esiyor. Neoliberal düzen son bulurken yerini aşırı sağ faşist unsurlar almasın diye mücadele eden ilerici hareketler mevcut. İspanya’daki Podemos belki de dünyadaki bu tip hareketlerin en başarılı olmuşu. “Occupy” hareketi benzeri bir aktivist grubun kurduğu parti 2015 yılında İspanya’da iktidar olmayı başardı. Daha küçük ölçekte örnekleri Amerika’da var. Kamuoyunda en çok bilinen Ocasio-Cortez gösterdiği seçim başarısından sonra yıllanmış siyasetçilere taş çıkartan vekillik performansıyla birçoklarına ilham verdi.
Türkiye’de durum daha farklı. Siyasetin finansmanının son derece bulanık olduğu Türkiye’de büyük veya orta halli sermayenin genç ve temiz siyaseti desteklemesini beklemek pek gerçekçi değil. Zaten bu yüzden yeni bir şeylere heves eden gruplar bir müddet sonra varlığını devam ettiremiyor. Çünkü kurumsallaşamıyorlar . Profesyonel işlerini bırakıp siyasetle uğraşacak ekonomik alanı yaratamıyorlar. Geçici olarak yaratma imkanları olsa bile Türkiye’de siyaset sonrası hayat imkânsız olduğu için kimse bu riski alamıyor. Bu yüzden Türkiye’de siyasetin temizlenmesi maalesef siyasi parti genel başkanlarının inisiyatifinde bir durum.
SİYASET NASIL TEMİZLENİR?
Dediğim gibi güç siyasi parti genel başkanlarının elinde. Bir sonraki seçimlerde yeni, geçmişi temiz ve genç insanları aday göstermek onların elinde. Siyaset yıllanmış siyasetçilerin “biz bu işi dürüst yaparız” sözü vermesiyle temizlenmez. Hepimiz biliyoruz ki herkesin bir ihalesi, bir borcu, hür iradesine gölge düşürecek bir yükü var. Bu dediklerimden muhalefet muaf değil. Sizler de duyuyorsunuz, görüyorsunuz.
Özetle, siyaseti gerçekten temizlemek istiyorsanız temizliğe listelerden başlayın. Hiçbir şey kaybetmezsiniz.