Sadece grip değiliz milletçe. Siyaset hastalığına da tutulduk. Siyaset hastalığı her şeyden önce siyasallaşmanın hayatı boğması demek. Elitlerin kaşıkçı kavgasında taraf tutmanın size, bize, hiçbirimize kazandıracağı çok ciddi bir şey yok.
Loading...
Seçimin 14 Mayıs tarihinde yapılacağı kesinleşti. Böylelikle bir bilinmez daha açığa kavuştu. Geriye üç mesele kaldı: Millet İttifakının adayı kim olacak? HDP kapatılacak mı? Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkaracak mı? HDP’yi nasıl bir sonun beklediği kararı yargıya, daha doğrusu yargının da dahil olduğu parti-devlet aygıtına ait.
Bu saatten sonra muhalefetin kararının niteliğini değiştirecek bir adım atması olanaksız. Ama diğer iki husus ve son kertede seçimin kaderi muhalefetin elinde. Toplumsal karşılığı olan doğru bir aday ile ikinci muhalefet bloğunun aday çıkarmaması halinde seçim ilk turda bitebilir. İşte mutlu sona bu kadar yakın muhalif kesimler. AKP iktidarının 21. yılında olduğumuz düşünüldüğünde o mutlu son hemen herkes için büyük bir değişim yaratacaktır.
Ancak 100 gün içinde daha önce defalarca yaptığı üzere her şeyi mahvetme ihtimali de var muhalefetin. Başarısız bir aday çıkarabilir. Kendi seçmeni sandığa gitmekten cayabilir. Ayrıca “Kürtler nasıl olsa muhalefete oy verecek, başka çareleri mi var” kolaycılığı sandıkça büyük bir şoku beraberinde getirebilir.
Seçim sonuçları önemli elbet. Ama hem muhalefet hem de iktidarın bu sonuçlara atfettiği önemin aşırı siyasallaşma ve seçim yorgunluğunu beraberinde getirdiğini söylemek lazım. Akşam seçimle yatıp sabah seçimle kalkıyoruz. Her gün, hemen her programda, gazete köşelerinde, berber dükkanlarında, otobüste, parkta, bahçede, kısacası her yerde ve her zaman seçim konuşuyoruz. Bir meselenin bu kadar çok konuşulması, yaşanan ve yaşanacak şeylerin defalarca yorumlanması nevrotik bir duruma işaret ediyor. Sadece grip değiliz milletçe. Siyaset hastalığına da tutulduk.
Siyaset hastalığı her şeyden önce siyasallaşmanın hayatı boğması demek. Bu ülkede bilime, sanata, spora, kültüre dair iyi şeyler yaşanmıyor mu hiç? Tabii ki evet. Ama ne iktidar ne muhalefet bunları görüyor. Görse bile karşılaşma sadece anlık. Televizyonda bir haber, bir kuru tebrik, sonra ait olduğumuz yere, siyaset bataklığına dönüyoruz. Tabii bu yoğunluk ironik bir şekilde yüzeyselleşmeye de yol açmakta. Konuştuğumuz ve yaşadığımız siyaset aslında siyaset değil, onun soluk ve kötü bir kopyası. İmamoğlu mu aday olacak, yoksa Kılıçdaroğlu mu? Erdoğan ne yapacak seçime kadar? Bunlar siyaset mi Allah aşkına? Türkiye’nin gelecek 5 yıldaki Milli Eğitim politikası ne olacak?
Şüphesiz ki nihilizm ve apolitika tavsiye etmiyorum. Siyaset insanı özgürleştirebilir. Evet, ama siyasetle özgürleşmenin yolu doğru adayı desteklemek değil, siyaseti hayatın öznesi haline gelebilmekten geçer.
Emek-sermaye ilişkilerinde fazlasıyla sermaye lehine bozulmuş bir ekonomi politiğimiz var. Bu durum düzelecek mi mesela? Hayatımızı derinden etkileyecek ve hepimizi ilgilendiren ortak sorunlar bu ve benzeri sorularda somut bir içeriğe kavuşuyor. Mutlaka bir şeyi konuşacaksak ve zaman siyaset yapmayı gerektiriyorsa bunu daha nitelikli ve kalıcı bir içerikle yapmak da mümkün.
Seçimi bekleyen özne edilgendir. Yurttaşın edilgenleştiği bir yerde gerçek bir siyaset olamaz. Kendimizi kandırmayalım. İzlediğimiz ve yorum yaparak taraf tuttuğumuz kavga aslında elitlerin iktidar kavgasıdır. Elitlerin kavgasında saflaşmanın halka ne gibi bir yararı olacak? Halkın bir elit grubunu desteklemesi halkı elit yapmıyor. Şu gerçekle yüzleşmesi lazım herkesin. İktidar adayını belirlerken seçmenlerin görüşünü aldın mı? Hayır. Peki, muhalefet adayını belirlerken halka soracak mı? Hayır. O zaman nedir bu tantana? Erdoğan’ın yerini Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu aldığında ülkenin özgürleşeceğini mi düşünüyorsunuz? Yapmayın böyle. Kendinizi kandırmayın.
Son söz şu olsun. Şüphesiz ki nihilizm ve apolitika tavsiye etmiyorum. Siyaset insanı özgürleştirebilir. Evet, ama siyasetle özgürleşmenin yolu doğru adayı desteklemek değil, siyaseti hayatın öznesi haline gelebilmekten geçer. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması bu demek. Yoksa elitlerin kaşıkçı kavgasında taraf tutmanın size, bize, hiçbirimize kazandıracağı çok ciddi bir şey yok. Aksine çok şey götürüyor bizden. Hepimiz yorgunuz ve ötekine karşı öfkeli. Siyaset hastalığı herkesi tüketti.