Dünyadan

Şimdi ne olacak? Suriye’nin geleceğine ilişkin üç senaryo

Cihatçı HTŞ'nin Şam yönetimini ele geçirmesi sonrası Suriye'nin geleceğine ilişkin üç muhtemel senaryo gündemde.

Abone Ol

Arap Baharı’yla birlikte iç savaşın başladığı Suriye’de 13 yıl sonra cihatçı El Kaide kökenli Heyet Tahrir el Şam'ın (HTŞ) kısa sürede Şam’a girmesiyle Beşar Esad yönetimi devrildi.

Esad yönetiminin devrilmesiyle Suriye’de geçici hükümet kurulurken, ülkede nasıl bir yapı kurulacağı, geleceğinin nasıl bir akıbete kavuşacağı merak ediliyor. Bu kapsamda da birçok senaryo gündemde.

BBC’nin görüş aldığı uzmanlar, ülkenin geleceği adına üç muhtemel senaryoya dikkat çekti.

İşte o senaryolar:

1. Birleşmiş bir Suriye

En iyi senaryo, HTŞ’nin sorumlu yönetim adına, diğer sivil siyasi kuruluşların yanı başında çalışmasına izin vermesi.

Suriye, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara neden olabilecek intikam döngüsünden ve yağmadan kaçınıp, bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilir.

Cihatçı HTŞ'nin lideri Colani şu ana dek Suriye’deki çeşitli mezhepler arasında 'ulusal birlik ve karşılıklı saygı' çağrısı yaptı. Ancak Suriye’deki sayısız grubun farklı gündemleri var.

İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips “Gerçekte şu anda bilinmezlerin ortasında bir yerdeyiz. HTŞ kendisini Suriye’de yaşayabilir ve barışçıl bir geçiş sürecine açık bir yerde konumlandırdı ama durum aşırı kaotik” diyor.

Güneyde, Esad ailesinin otoritesini hiç tanımayan aşiret milislerinin, Şam’daki yönetimi izlemesi düşük bir ihtimal.

Doğuda, IŞİD’ın kalıntıları tehdit oluşturmaya devam ediyor ve bu da ABD’nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir.

ABD’nin desteklediği Kürtlerin öncülüğündeki gruplar da ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri elinde tutuyor.

Bu örgütler aynı zamanda, Suriye’nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli cihatçılarla savaşıyor ve son günlerde bu bölgelerdeki çatışmalar tırmandı.

Ayrıca, 2011’den bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda cihatçı ve siyasi blok da var. Bu isimler ve grupların Suriye’ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları hala net değil.

İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim ihtimalinin belirsiz olduğu görüşünde.

“En iyi senaryoda, özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır ve böylece daha birleşmiş bir yönetim ortaya çıkabilir. Bunu zaman gösterecek.”

Daher, diğer bazı uzmanlarla birlikte bu senaryoyu pek muhtemel görmüyor ve Colani’nin kamuoyu önündeki ilk açıklamasında yer alan bir çelişkiye dikkat çekiyor.

“Colani ilk olarak eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini ilan eti. Daha sonra HTŞ otoritesi altındaki İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi.”

Ancak Daher, HTŞ’nin “iktidari elinde toplama isteğine” karşın, tek başına tüm bir ülkeyi yönetmekte zorlanacağı görüşünde.

“Bence yapamayacaklar. Daha şimdiden otoritelerini fazla genişlettiler. Bunu idare etmek zor. İlk olarak sadece İdlib’i yönetiyorlardı. Şimdi Halep, Hama, Humus ve başkent Şam. Dolayısıyla bu bölgede bir iktidar paylaşımı gereği olacak.”

2. HTŞ’nin otoriter ve tek taraflı iktidarı

HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları var.

Colani, iktidar üssünü İdlib’de oluşturdu. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye’deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib’de çoğu ülkenin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmiş dört milyon dolayında kişi yaşıyor. Ulusal Kurtuluş Hükümeti İdlib’deki kamu hizmetlerini sağlarken, bir yandan da Şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey bulunuyor.

Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor.

Ancak karşıtları, HTŞ’nin İdlib’i yönetirken rakip cihatçılar ve muhalefeti sindirdiğini söylüyor. 27 Kasım’daki HTŞ öncülüğündeki saldırıdan önce İdlib’de protesto gösterileri yapılmış ve aşırılık yanlısı İslamcılar ve Suriyeli aktivistler HTŞ’yi baskıcı yöntemler kullanmakla suçlamıştı.

Daher “İdlib’deki tüm muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücü elinde toplamasına karşın, HTŞ iktidarını asıl olarak baskıyla konsolide etti. Yönetiminde yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması da söz konusu oldu” diyor.

HTŞ, bu eleştirilere insan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı bir güvenlik gücünü dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini ele alan bir büro kurarak yanıt verdi. Ancak karşıtları, bu reformların tamamen göz boyama olduğunu savunuyor.

HTŞ, Suriye’de ilerleme ve Esad rejiminin devrilmesi için İdlib’de gücü elinde toplamasının gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Daher HTŞ’nin şu anda daha önce görülmemiş bir durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor.

“Örgütün iktidarını Şam’a kadar genişletecek, tüm bu bölgeleri yönetecek askeri ve insani kaynağa sahip olmadığını bilmek biraz umut veriyor” diyor.

3. Topyekun iç savaş

En kötü senaryoda ise, Suriye “Arap Baharı” sonrasındaki diğer ülkelere benzer bir şekilde koas yaşayabilir.

Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, yerlerine gelecek bir yapı olmadan devrilmişti ve dış müdahaleler iki ülkede feci sonuçlara yol açtı. Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurdu.

Bu senaryoda, Suriye’deki çeşitli silahlı görgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye’yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.

Sahadan bildiren BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, Beşir’in başbakan olarak ilk konuşmasının birçok kişiyi kayglandırdığını ve yeni hükümetin izleyeceği yol hakkında olası ipuçları verdiğini söylüyor.

“Yeni başbakanın arkasında, biri ‘devrim bayrağı’ ve diğeri Taliban’ınkine benzer iki bayrakla konuşması birçok kişiyi şoke etti. Hükümetin Taliban modelini izleyebileceğine ve Şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurabileceklerine işaret ediyor

“Bu da ülkedeki azınlıkların ve sivil grupların geleceği hakkında yeni soru işaretleri yaratıyor.”

Uzmanlar tüm bu muhtemel sonuçların aynı zamanda dış güçlerin hamlelerine de bağlı olacağını vurguluyor.